İnternetteki
En Kapsamlı
Hadis Arama Motoru

Videolar


Müslim Hadisleri - Sayfa 6


1508-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'ye Keda'dan Batha'nın yanındaki yukarı yoldan girdi ve aşağı yoldan da çıktı."

Kaynak:  Buharı, Hacc 41,15; Müslim, Hacc 223 (1257); Ebu Davud, Menasik 45, (1866,1867); Nesaz,105, (5, 200); İbnu Mace, Menasik 26, (2940).

Konu:  Hac


1509-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre: "O, iki dağ yolu arasındaki Zu-Tuv nam mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah'ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i Haram'a girer, Haceru'1-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt'i tavaf eder ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek'at namaz kılar, Safa ile Merve arasında da tavaf ta (sa'y) bulunurdu. Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe'deki Batha'da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da devesini ıhtırırdı"

Kaynak:  Buhari, Hacc 38, 29,148,149; Müslim, Hacc 226 (1259); Muvatta, Hacc 6, (1, 324); Ebu Davud, Menasik 45, (1865); Nesai, Hacc 103, (5,199).

Konu:  Hac


1510-)  Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Muhassab'da öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kılar, bir miktar uyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın böyle yaptığını söylerdi."

Kaynak:  Buhari, Hacc 149; Müslim, Hacc 337, (1310); Muvatta, Hacc 207; Tirmizi, Hacc 81, (921); Ebu Davud, Menasik 87, (2012, 20I3).

Konu:  Hac


1511-)  Müslim'in bir rivayetinde: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) tahsib'i (Muhassab'da konaklamayı) sünnet bilirdi" denir.

Kaynak:  Müslim

Konu:  Hac


1512-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Tahsib (menasike dahil olan) bir şey değildir, o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın konakladığı bir konaklama yeridir" derdi.

Kaynak:  Buhari, Hacc 147; Müslim, Hacc 341, (1312); Tirmizi, Hacc 81, (921).

Konu:  Hac


1513-)  Yine aynı kaynaklar Hz. Aişe'nin şu sözünü kaydederler: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), oraya inmiştir, çünkü orası, yola çıkmaya daha uygundur."

Kaynak:  Buhari, Hacc 147; Müslim, 339, (1311); Tirmizi, Hacc 82, (923); Ebu Davud, Menasik 87, (2008).

Konu:  Hac


1514-)  Ebu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mina'dan ayrıldığı zaman Ebtah'a inmemi emretmedi. Fakat ben önceden gelip oraya bir çadır kurdum. Sonra O (aleyhissalatu vesselam) da gelip oraya indi."

Kaynak:  Müslim, Hacc 342, (1313); Ebu Davud, Menasik 87, (2009).

Konu:  Hac


1519-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Abbas (radıyallahu anh) Kabe ile ilgili sikaye vazifesi, kendi sorumluluğunda olduğu için, eyyam-ı Mina'yı Mekke'de geçirmek için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da ona izin verdi."

Kaynak:  Buhari, Hacc 133, 75; Müslim, Hacc 346, (1315); Ebu Davud, Menasik 75, (1959).

Konu:  Hac


1520-)  Ala İbnu'l-Hadrami (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Muhacir olanlar, menasiklerini tamamladıktan sonra Mekke'de üç gün kalırlar."

Kaynak:  Buhari, Menakıbu'1-Ensar 47; Müslim, Hacc 441,(1352); Tirmizi, Hacc 103, (949); Ebu Davd, Menasik 96, (2022); Nesai, Taksiru's-Salat 4, (3,122).

Konu:  Hac


1525-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Fadl İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın terkisinde idi. Has'ame'den bir kadın birşeyler sormak istiyordu. Fadl, kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) eliyle Fadl'ın başını öbür istikamete çevirdi. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'ın kullarına yazdığı hacc farizası yaşlı ve ihtiyar babama ulaştı. Ancak o, bineğin üzerinde durabilecek halde bile değil. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) : "Evet!" dedi. Bu hadise, Veda haccında cereyan etti."

Kaynak:  Buhari, Hacc ı, Cezau's-Sayd 23, 24, isti'zazı 2; Müslim, Hacc, 407, 408, (1334,1335); Muvatta, Hacc 97, (1, 359); Tirmizi, Hacc 85, (928); Ebu Davud, Menasik 26, (1809); Nesai, Hacc 9,11,12, (5,117,118).

Konu:  Hac


1526-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu. vesselam)'a gelerek: "Kızkardeşim haccetmeye nezretti. Ancak bunu ifa etmeden öldü, (ne yapmak gerekmektedir?)" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Üzerinde başka borcu var mıydı, sen bunu ödeyiverdin mi?" buyurdu. Adam: "Evet!" deyince: "Öyleyse Allah'a olan borcunu da ödeyiver. O, (celle şanuhu) borç ödenmeye daha layıktır" dedi."

Kaynak:  Buhari, Eyman 30, Cezau's-Sayd 22, İtisam 12; Nesai, Hacc 7, 8, (5,116); Müslim, Nezr 1, (1638).

Konu:  Hac


1533-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ravha'da bir grup yolcuya rastladı. Onlardan bir kadın kendisine bir çocuğu kaldırıp: "Bunun için de hacc caiz olur mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) : "Evet olur ve sana da sevab vardır"buyurdu."

Kaynak:  Müslim, Hacc 409, (1336); Muvatta, Hacc 244, (1, 422); Ebu Davud, Menasik 8, (1736).

Konu:  Hac


1536-)  Hz.Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Subaa Binti'z-Zübeyr (radıyallahu anha)'in yanına girdi: "Herhalde sen hacc yapmak istiyorsun ?" dedi. Subaa: "Vallahi kendimi hasta buluyorum" diye cevap verince: "Hacca çık, fakat şart koş ve de ki: "Ya Rabbi, beni nerede hapsedersen orası (ihramdan çıkıp haccı bırakma) yerimdir."

Kaynak:  Buhari, Nikah 15; Müslim, Hacc 104, (1207); Nesai, Hacc 60, (5,168).

Konu:  Hac


1539-)  Bera İbnu Azib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hudeybiye'de Mekkelilerle, "Şehre, silahın sadece cülübbanından yani içindekileriyle dağarcıktan başka bir şey sokmamak şartıyla anlaştılar."

Kaynak:  Buhari, Sulh 6, Umre 3, Cezau's-Sayd 17, Cizye 19, Megazi 48; Müslim, Cihad 90, (1783); Ebu Davud, Menasik 33, (1832).

Konu:  Hac


1540-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a zemzem suyu verdim, ayakta içti."

Kaynak:  Buhari, Hacc 76, Eşribe 16; Müslim, Eşribe 117, (2027); Tirmizi, Eşribe 12, (1883).

Konu:  Hac


1548-)  Ubeyd İbnu Cüreye anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e: "Seni dört şey yaparken görüyorum. Bunları arkadaşlarından bir başkasının yaptığını görmedim" dedim. Bana: "Ey İbnıı Cüreye, onlar nedir`?" diye sordu. Ben de saydım: "Sen Kabe'nin rükünlerinden sadece iki Yemani rükne (rükn-i Yemani. ve rükn-i Hacer) temasta bulunuyor, diğerlerine temas etmiyorsun. Keza senin tüysüz deriden ma'mul nalın giydiğini görüyorum. Keza senin (saç ve sakalını) sarıya boyadığını görüyorum. Keza seni Mekke'de gördüm, herkes (Zilhicce) hilalini görünce ihrama girdikleri halde sen terviye günü (8 Zilhicce) ihrama girdin!" Bana şu açıklamayı yaptı: "Rükünlere temasa gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)' ın, sadece iki rükne temas ettiğini gördüm. Tüyü yolunmuş nalına gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın nalınlarında hiç tüy görmedim. Ayakları onların içinde iken abdest alırdı. Ben onu giymeyi seviyorum. Sarıya gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onunla boyandığını gördüm. Ben onunla boyanmayı seviyorum. İhrama girmeye gelince, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesi, onu yola koyuncaya kadar telbiye çektiğini görmedim."

Kaynak:  Buhari, vüdû' 30; Müslim, Hacc 25, (1187); Muvatta, Hacc 31, (1, 333); Ebu Davud, Menasik 21, (1772).

Konu:  Hac


1550-)  Urve İbnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Ben ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Hz. Aişe'nin hücresine dayanmıştık, (o içerde dişlerini misvaklıyordu. Bu esnada) misvaktan çıkan sesleri işitiyordum. Ben, İbnu Ömer'e: "Ey Ebu Abdirrahman! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Receb ayında umre yaptı mı?) diye sordum. "Evet!" dedi. Ben de, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye seslendim: "Ey anneciğim, Ebu Abdirrahman'ı dinliyor musun ne söylüyor?" "Ne söyüyor?" dedi. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Receb'te umre yaptı diyor" dedim. Hz. Aişe (radıyallahu anha): "Ebu Abdirrahman'a Allah mağfıret etsin. Ömrüm hakkı için, Receb'de umre yapmadı. Hem O, nasıl olur da yanılır, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın) yaptığı her umrede o da hazır bulunmuştu" dedi. İbnu Ömer, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin bu sözlerini işittiği halde ne "evet!" ne de "hayır!" demedi, süküt etti."

Kaynak:  Buhari, Umre 3; Müslim, Hacc 219, (1255); Tirmizi,Hacc 93, (936, 97); Ebu Davud, Menasik 80, (1991,1992).

Konu:  Hac


1554-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) aramızda olduğıı halde biz Veda haccından bahsederdik ve Veda haccının ne olduğunu bilmezdik. (Veda haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'a hamd ve sena edip sonra da Mesih Deccal'ı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında epeyce uzatıp şunları da söylemişti: "Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla korkuttu. Hz.Nuh (aleyhisselam) ve ondan sonra gelen bütün peygamberler onunla korkuttular. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. Onun şe'ninden (yapacğı icraatler) hiç bir şey size gizli kalmayacak. Çünkü sizlere gizlemez. Rabbinizin gözü kör değildir. Halbuki onun sağ gözü kördür. Onun gözü pertlek bir üzüm gibidir. Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin kanını, malını haram kıldı, bunlar,şu günlerinizin, şu beldenizdeki haramlığı gibi haramdır. Acaba tebliğ ettim mi?" (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sorusuna cemaat hep bir ağızdan: "Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine üç sefer: "Ya Rab şahid ol! Ya Rab şahid ol! Ya Rab şahid ol!" dedi ve tekrar cemaate yönelerek: "Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonda dönüp birbirlerinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın!" dedi."

Kaynak:  Buhari, Hacc 132, Edeb 43, 95, Hud 9, Diyat 2, Fiten 8; Müslim, İman 119, (66).

Konu:  Hac


1559-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına gelip: Ey Allah'ın Resûlü! Biz hayvancılıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan) köylüler değiliz" dediler. Bu sözleriyle, Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifàde ettiler. Resûlullah, onlara (hazineye ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi. Gittiler, Harra bölgesine varınca, İslam'dan irtidad ettiler. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın çobanını da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ulaştı. Resûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti. "

Kaynak:  Buhari, Muharibin 16,17,18, Megazi 36, Tefsir, Maide 5; Müslim, Kasame 9, (1671); Tirmizi, Taharet 55, (72), Et'ime 38, (1846); Ebu Davud, Hudud 3, (4364-4371); Nesai, Tahrimu'd-Dem 7, (7, 93-98); İbnu Mace, Hudud 20, (2578).

Konu:  Hudud


1561-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: "Allah Teala hazretleri Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- süb–t bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım."

Kaynak:  Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu'l-Ensar 46, Megazi 21, İ'tisam 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizi, Hudud 7, (1431); Ebu Davud, Hudud 23, (4418).

Konu:  Hudud


1563-)  Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anh): "Ey Allah'ın Resûlü, ne buyurursunuz, zevcemi bir erkekle yakalarsam dört şahid getirmek için bekleyecek miyim?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "-Evet bekleyeceksin!" dedi." Müslim ve Ebû Davud'un bir diğer rivayetinde: "Bir adam, karısının yanında bir yabancı yakalasa onu öldürebilir mi ne dersiniz?" diye sorar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır!" deyince, Sa'd: "Bilakis evet! Seni hak dinle şereflendiren Allah'a yemin ederim, fırsatı yakalarsam ondan önce kılıncımı işletirim" der. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Efendinizin ne söylediğine bakın!" buyurur.

Kaynak:  Müslim, Lian 14, (1498); Muvatta,Hudud 7, (2,823); Ebu Davud, Diyat 12, (4532, 4533).

Konu:  Hudud


1564-)  Ebu Hüreyre ve Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anhüma) şunu anlattılar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a muhsan olmayan cariye zina yaparsa ne gerekir? diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi: "- Cariye zina yaparsa ona celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın ve sonra onu (kıldan mamul adi) bir ipe mukabil de olsa satın gitsin." Bir rivayette: "(Efendisi) ona celde tatbik etsin, bir de ayıplamasın" denmiştir.

Kaynak:  Buhari, Büyû 66,110,17; Müslim, Hudud 30, (1703);Muvatta, Hudud 14, (826); Tirmizi, Hudud 13, (1440);Ebu Davud, Hudud 33, (4469, 4470, 4471).

Konu:  Hudud


1565-)  Ebu Abdirrahman es-Sülemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz.Ali (radıyallahu anh) hutbede şöyle buyurdu: "Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan olsunlar, ister olmasınlar- haddleri tatbik edin. Zira, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bir cariyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. (Dövmek üzere) yanına geldim. Yeni nifas olmuştu. Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Resûlullah'a arzettim. Bana: " İyi yapmışsın, iyileşinceye kadar ona dokunma" dedi."

Kaynak:  Müslim, Hudud 34, (1075); Tirmizi, Hudud 13, (1441); Ebu Davud, Hudud 34, (4473).

Konu:  Hudud


1574-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ümmü veledine temas etmekle itham edilmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye : "Git boynunu vur!" diye emretti. Hz. Ali, adama geldiği vakit, onu bir kuyunun içinde (yıkanıp) serinliyor buldu. "Çık dışarı!" diyerek elinden tutup kuyunun dışına çıkardı. Hz. Ali, adamın mecbub (burulmuş) ve tenasül organından mahrum olduğunu gördü. Artık ona dokunmayıp, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e haber verdi. Resûlullah, onu, davranışı sebebiyle takdir etti." Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Şahid, gaibin görmediğini görür" buyurdu".

Kaynak:  Müslim, Tevbe 59, (2771).

Konu:  Hudud


1577-)  Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Maiz İbnu Malik el-Eslemi (radıyallahu anh) gelerek: "- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zina fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu reddetti (geri çevirip meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine: "- Ey Allah'ın Resûlü, ben zina fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adamın kavmine birisini yollayarak: "Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?"diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber: "Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl (ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler. Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı. Ravi der ki: Gamidiye adında bir kadın da gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel" dedi. Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi. "İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı. "Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid İbnu Velid (radıyallahu anh) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Halid'in kadına küfrettiğini işitince: "Ey Halid ağır ol!" dedi ve ilave etti: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şayet alış-verişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !" Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi."

Kaynak:  Müslim, Hudud 22, (1695); Ebu Davud, Hudud 24, 25, (4434, 4441).

Konu:  Hudud


1579-)  İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Cüheyneli, zinadan hamile kalmış bir kadın geldi ve: "- Ey Allah'ın Resûlü! Ben bir hadd cürmü işledim, cezasını bana tatbik et" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da kadının velisini çağırıp: " Buna iyi muamelede bulunun. Çocuğu doğurunca kadını bana getirin!" buyurdu. Velisi öyle yaptı. (Doğumdan sonra gelince) Resûlullah kadının elbisesini üzerine bağlamalarını emretti. Sonra taşlamalarını söyledi ve taşlandı. Üzerine cenaze namazı kıldırdı. (Bunu gören) Hz. Ömer: "- Bu zaniye kadına namaz mı kıldırıyorsun?" dedi. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz: " Bu öyle bir tevbe yaptı ki, onun tevbesi Medine ahalisinden yetmiş kişiye taksim edilseydi onların hepsini rahmete bandırırdı. Sen Allah için canını vermekten daha efdal bir amel biliyor musun?" diye cevap verdi."

Kaynak:  Müslim, Hudud 24, (1696); Tirmizi,Hudud 9, (1435); Ebu Davud, Hudud 25, (4440, 4441); Nesai, Cenaiz 64, (4, 63).

Konu:  Hudud


1580-)  Ebû Hüreyre ve Zeyd İbnu Halid el-Cüheni (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir bedevi, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek: "- Ey Allah'ın Resûlü, Allah aşkına, hakkımda Allah'ın kitabıyla hükmet!" diye yemin verdi. Bundan daha fakih olan bir diğeri de: "- Evet aramızda Kitabullah'la hükmet, bana da izin ver!" talebinde bulundu. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz: " Meramını söyle! (seni dinliyorum)" dedi. Adam: "- Oğlum bunun yanında işçi idi. Karısıyla zina yaptı. Bana,"Oğlun için recm gerekir" dediler. Ben de hemen oğlum namına yüz koyunla bir cariyeyi fıdye verdim. Sonra bir de ilim adamlarına sordum. Bana: "Oğluna yüz deynek ve bir yıl sürgün cezası gerekir; bu adamın karısına da recm cezası icabeder" dediler" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "- Ruhumu kudret elinde tutan Zat'a yemin olsun ikinizin arasını Kitabullah uygun şekilde hükme bağlayacağım: Cariye ve koyunlar sana geri verilecek. Oğluna yüz sopa ve bir yıl sürgün tatbik edilecek" buyurdu. Sonra, Eslemli bir adama seslendi: " Ey Üneys! bu zatın hanımına git, eğer zinayı itiraf ederse onu recmet gel!" Üneys, kadına vardı. O suçunu itiraf etti. Resûlulluh (aleyhissalatu vesselam) emretti, kadın recmedildi."

Kaynak:  Buhari, Muharibin 30, 32, Vekalet 13, Şehadat 8, Haberu'I-Vahid I, İ'tisam 2; Müslim, Hudud, 25, f1697,1698); Muvatta, Hudud 6, (2, 822); Tirmizi, Hudud 8, (1433); Ebu Davud, Hudud 25, (445); Nesai, Kudat 21, (8, 240, 241); İbnu Mace, Hudud 7, (2549).

Konu:  Hudud


1582-)  Ebû İshak eş-Şeybani (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'ya: "- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hiç recm tatbik etti mi?" diye sordum. Bana: "Evet!" cevabını verdi. Ben tekrar: "- Nür süresinin nüzülünden önce mi, sonra mı?" diye sordum. "Bilmiyor'um!" dedi."

Kaynak:  Buhari, Hudud, 21, 37; Müslim, Hudud 29, (1702).

Konu:  Hudud


1585-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Yahudiler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip, kendilerinden bir erkekle kadının zina yaptığını söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara: " Recm hakkında Tevrat'ta ne buluyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "- Teşhir edip rezil ederiz ve dayak atarız" dediler. Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh): "- Yalan söylüyorsunuz. Zinanın Tevrat'taki cezası recmdir" dedi. Hemen Tevrat'ı getirip açtılar. İçlerinden (Abdullah İbnu Surya adında) biri elini recm ayetinin üzerine koydu. Sonra, ayetten önceki kısımlardan okumaya başlayıp (kapadığı kısmı atlayarak arka kısmını okumaya devam etti. Abdullah İlbnu Selam (radıyallahu anh) müdahale edip: "- Kaldır elini!" dedi. Adam elini çekti, tam orada recm ayeti mevcut idi. Bunun üzerine: "- Ey Muhammed, Abdullah doğru söyledi. Tevrat'ta recm ayeti mevcuttur!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) derhal o iki zaninin recmedilmesini emretti ve recmedildiler." İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: "Erkeğin, atılan taşlara karşı korumak için, kadının üzerine eğildiğini gördüm."

Kaynak:  Buhari, Hudud 37, 24, Cenaiz 61, Menakıb 26, Tefsir, Âl-i İmran 6, İ'tisam 16, Tevhid 51; Müslim, Hudud 26, (1699); Muvatta, Hudud 1, (2, 819); Tirmizi, Hudud 10; Ebu Davud, Hudud 26, (4446, 4449).

Konu:  Hudud


1596-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında, hırsızın eli, bir deri kalkanın değerinden daha düşük bir eşya için kesilmezdi. Kalkan, türs veya hacefe diye iki çeşitti, ikisinin de belli bir değeri vardı."

Kaynak:  Buhari, Hudud 13; Müslim, Hudud 5, (1684); Muvatta, Hudud 24, (2, 832); Tirmizi, Hudud 16, (1445); Ebu Davud, Hudud 11, (4383); Nesai, Sarik 9, (8, 77-81).

Konu:  Hudud


1597-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) üç dirhem kıymetindeki bir kalkanı çalan hırsızın elini kesti."

Kaynak:  Buhari, Hudud 13, Müslim, Hudud 6, (1684); Muvatta, Hudud 24, (2, 832); Tirmizi, Hudud 16, (1445); Ebu Davud, Hudud 11, (4484); Nesai, Sarik 9, (8,77-82).

Konu:  Hudud


1598-)  Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Allah, bir yumurta çalıp da eli kesilen, bir ip çalıp da eli kesilen hırsıza lanet etsin." A'meş der ki: "Buradaki yumurtadan maksadın demir topağı olduğu, bazı iplerin de üç ve daha fazla dirhem ettiği kanaatinde idiler."

Kaynak:  Buhari, Hudud 13, 7; Müslim, Hudud ?, (1687); Nesai, Sarik 1, (7, 65).

Konu:  Hudud


1600-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hırsızlık yapan Mahzumlu kadının durumu Kureyşlileri fazlasıyla üzdü. "- Bu kadın hakkında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) nezdinde kim müessir bir şefaatte bulunabilir?" diye adam aradılar. "- Bu işe, sadece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çok sevdiği Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma) cür'et edebilir" dediler. Üsame (huzura çıkarak), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a şefaat talebinde bulundu. Efendimiz: "Allah'ın hududundan bir hadd hususunda şefaat mi taleb ediyorsun?" diye çıkıştı. Sonra kalkıp cemaate şu hitabede bulundu: " Sizden öncekileri helak eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terkedip (ceza vermezlerdi). Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim." Ebu Davud ve Nesai'nin, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den kaydettikleri bir rivayette şöyle denmiştir: "Mahzum kabilesinden bir kadın, mal istiare ederdi." Nesai'de şu ziyade mevcuttur: "Mahzumlu kadın (tanınmış komşularının) diliyle bazı malları ariyet olarak almıştı."

Kaynak:  Buhari, Hudud 11, 12, 14, Şehadat 8, Enbiya 50, Fedailu'1-Ashab 18, Megazi 52; Müslim, Hudud 8, 1688; Tirmizi, Hudud 9, (1430); Ebu Davud, Hudud 4, (4373, 4374); Nesai, Sarik 5, (8, 74, 75).

Konu:  Hudud


1611-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûllullah (aleyhissalatu vesselam), hamr için, hurma dalları ve nalınlarla hadd vurdu. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh kırk darbe le hadd vurdu".

Kaynak:  Buhari, Hudud 2, 4; Müslim, Hudud 37, (1706); Tirmizi, Hudud 13, (1343); Ebû Davud, Hudud 26, (4479).

Konu:  Hudud


1614-)  Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "İçki haddi için, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kırk, Hz. Ebû Bekir kırk, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) seksen sopa vurdular. Hepsi de sünnettir. (Bu bana daha hoş geliyor)."

Kaynak:  Müslim, Hudud 38, (1702); Ebû Davud, Hudud 36, (4480, 4481).

Konu:  Hudud


1617-)  Umeyr İbnu Said en-Nehai (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh)'yı dinledim, şunu söylemişti: "Ben hadd vurduğum kimselerden biri ölecek olsa, içimde üzüntü duymam, ancak içki sebebiyle hadd vurduğum ölürse onun üzüntüsünü hissederim. Çünkü o ölecek olsa (yakınlarına) diyet öderim. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) içkinin haddi ile ilgili (kesin bir miktarı) sünnet kılmadı. İçki haddiyle ilgili miktarı biz takdir ettik."

Kaynak:  Buhari, Hudud 4; Müslim, Hudud 38 (1707); Ebû Davud, Hudud 36, (4486).

Konu:  Hudud


1626-)  Hani' İbnu Niyar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah'ın haddlerinden bir hadd olmadıkça hiç kimse on kırbaçtan fazla dayağa mahkum edilemez"buyurdu."

Kaynak:  Buhari, Hudud 42; Müslim, Hudud 40, (1708); Ebû Davud, Hudud 39, (4491); İbnu Mace, Hudud 32, (2601).

Konu:  Hudud


1634-)  İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah in kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse."

Kaynak:  Buhari, İlm 15, Zekat 5 Ahkam 3, İ'tisam 13; Müslim, Salatu'l-Müsa irin 268, (816).

Konu:  Hidane


1635-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur'an-ı Kerim'i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teala ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder."

Kaynak:  Buhari, Fedailu'l-Kur'an 20, Tevlıid 45; Müslim, Mûsafrin 266 (815); Tirmizi, Bir 24, (1937).

Konu:  Hased


1638-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs".

Kaynak:  (Buhari, Rikak 5; Müslim, Zekat 115, (1047); Tirmizi, Zühd 28. (2340), : İbnu Mace, Zühd 27, (4234).

Konu:  Hırs


1640-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoğlu için iki vadi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Ademoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder."

Kaynak:  Buhari, Rikak 10; Müslim, Rikak 116, (1048); Tirmizi, Zühd 27, (2338).

Konu:  Hırs


1642-)  Ebû Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çadırdaki bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görmüşse biz bunu yüzünden hemen anlar'dık."

Kaynak:  Buhari, Edeb 77, Menakıb 23; Müslim, Fedailu'n-Nebi 67, (2.320).

Konu:  Haya


1649-)  Nevvas İbnu Sem'an (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iyilik (birr) ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı verdi: "İyilik (birr), güzel ahlaktır. Günah da içini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından korktuğun şeydir."

Kaynak:  Müslim, Birr 15, (2553); Tirmizi, Zühd 52, (2390).

Konu:  Huy


1652-)  Hz. Aişe (radıyallahu anh ) diyor ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede güldüğünü görmedim. O, sadece tebessüm ederdi." Buhari'in bir rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir bulut görecek olsa bu yüzünden bilinirdi. Ben (bir seferinde): "Ey Allah'ın Resûlü, halk bir bulut görecek olsa, yağmur getirebilir ümidiyle sevinir, halbuki sen bir bulut gördüğünde üzüldüğünü yüzünden okuyorum, sebebi nedir?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Ey Aişe! Bunda bir azab bulunmadığı hususunda bana kim te'minat verebilir? Nitekim geçmişte bir kavm rüzgarla azaba uğratılmıştır. O kavim azabıgördükleri vakit: "Bu gördüyümüz, bize yağmur getirecek bir buluttur" demişlerdi."

Kaynak:  Buhari, Tefsir, Ahkaf 2, Edeb 68; Müslim, İstiska 16, (899); Ebu Davud, Edeb 113, (5098, 5099); Trimizi, Tefsir, Ahkaf, (3254).

Konu:  Korku


1654-)  Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mü'min, Allah indindeki ukubeti bilseydi, cennetten ümidini keserdi. Eğer kafir Allah'ın rahmetini bilse idi, cennetten ümidini kesmezdi. "

Kaynak:  Rezin ilavesidir. Hadis'i Müslim tahric etmiştir: Tevbe 23, (2755); Keza, Tirmizi de tahric etmiştir: Da'avat 108, (3536).

Konu:  Korku


1664-)  Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı: "Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı. Hz.Adem (aleyhisselam)'i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı."

Kaynak:  Müslim, Sıfatu'1-Kıyame 27, (2789).

Konu:  Âlem


1665-)  Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte mescidde idim. Bana: "Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben: "Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim. "Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenab-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir"(Yasin 38).

Kaynak:  Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed'u'1-Halk 4, Tevhid 22, 23; Müslim, İman 250, (159); Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, (4225).

Konu:  Âlem


1668-)  Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cehennem, Rabbine şikayet ederek dedi ki: "Ey Rabbim, bir kısmım diğer kısmımı yiyor. " Bunun üzerine ona iki nefes, izin verdi: Bir nefes, kışta, bir nefes de yazda. İşte bu (yaz nefesi), en şiddetli şekilde hissettiğiniz hararettir. Öbürü de (kışta) en şiddetli bulduğunuz soğuktur."

Kaynak:  Buhari, Bed'ül-Halk 10; Müslim, Mesacid 185, (617); Tirmizi, Sıfatu Cehennem 9, (2595); İbnu Mace, Zühd 38, (4319); Muvatta, Yükûtu's-Salat 27, (1,15).

Konu:  Âlem


1672-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Melekler nurdan yaratıldılar, cinler dumanlı bir alevden yaratıldılar. Adem de size vasfı yapılandan yaratıldı. "

Kaynak:  Müslim, Zühd 60, (2996).

Konu:  Âlem


1673-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hayır, Allah'a kasem olsun Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. İsa'nın kızıl çehreli olduğunu söylemedi. Ancak şunu söyledi: "Ben bir keresinde uyumuştum. Rüyamda Beytullah'ı tavafediyordum. O sırada düz saçlı, kumral benizli, başından su akar vaziyette iki kişiye dayanıp ortalarında gitmekte olan birisini gördüm. "Bu kim?" dedim. "Meryem'in oğlu!" dediler. Bunun üzerine daha yakından görmek için ilerledim. Kızıl, iri, kıvırcık saçlı, sağ gözü kör, gözü üzüm gibi pertlek bir adam daha vardı. "Bu kim?" dedim. "Bu, Deccal !" dediler. İnsanlardan en çok ona benzeyeni İbnu Katan'dı." Zühri der ki: "İbnu Katan, cahiliye devrinde vefat eden Huzaalı bir kimseydi."

Kaynak:  Buhari, Tabi 33, 11, Enbiya, 42, Libas 68, Fiten 26, Müslim, İmam 275,(169); Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 2, (2, 920).

Konu:  Âlem


1674-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana geçmiş peygamberler (aleyhimusselam) arzedildiler. Hz. Musa zayıfca bir erkekti. Sanki Şenûe kabilesinden (uzun boylu) birine benziyordu. Hz. İsa (aleyhisselam)'yı da gördüm, gördüklerim içinde ona en çok benzeyen Ürve İbnu Mes'üd idi. Hz. İbrahim (aleyhisselam)'i de gördüm, gördüklerim arasında ona en çok benzeyen, arkadaşınızdı -yani kendisini kastediyor- Hz. Cebrail (aleyhisselam)'i de gördüm. Gördüklerimden ona en ziyade benzeyen Dıhye İbnu Halife idi."

Kaynak:  Müslim, İmam 271, (167); Menakıb 27, (3651).

Konu:  Âlem


1676-)  Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zekeriyya (aleyhisselam) marangoz idi."

Kaynak:  Müslim, Fedail 169, (2379).

Konu:  Âlem


1677-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş'e tabidir."

Kaynak:  Müslim, İmaret 3, (1819).

Konu:  Hilafet


1678-)  Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar bu işte Kureyş'e tabidirler. Müslümanları Müslüman olanlarına, kafirleri kafir olanlarına tabidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyede hayırlı olanlar fıkhı öğrenirlerse İslam'da da hayırlıdırlar. Bu işe en çok nefret edenleri insanların en hayırlısı bulacaksın. Onlar (rızaları hilafına) içine düşmedikçe buna talib olmazlar."

Kaynak:  Buhari, Menakıb 1; Müslim, İmaret 2, (1818).

Konu:  Hilafet


1679-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bu iş (emirlik) insanlardan iki kişi baki kaldıkça Kureyş'te olmaya devam edecektir."

Kaynak:  Buhari, Menakıb 2, Ahkam 2, Enbiya 1; Müslim, İmaret 4, (1820).

Konu:  Hilafet


1681-)  Hz. Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bu din, hepsi Kureyş'ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır. " Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a soruldu: "Sonra ne olacak?" "Sonra herc (fitne ve kargaşa) gelecek!" diye cevap verdi."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 51; Müslim, İmaret 5-9 (1821); Tirmizi, Fiten 46, (2224). Bu üç kitap, hadisin "Kureyş'ten" kelimesine kadar kısmını: "Ebû Davud da Medhi 1, (4279), 4280) tamamını tahric etmiştir.

Konu:  Hilafet


1682-)  Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki halifeye birden biat edildi mi, onlardan ikincisini öldürüverin."

Kaynak:  Müslim, İmaret 61, (1852).

Konu:  Hilafet


1683-)  Arface İbnu Şureyh (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken, bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürüverin. "

Kaynak:  Müslim, İmaret 60, ( 1852).

Konu:  Hilafet


1684-)  Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beni İsrail'i peygamberler (aleyhimusselam) idare ediyorlardı. Bir peygamber ölünce onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yok. Ama ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklar. " Orada bulunanlar: "(Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular. "Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını veriın. . Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin.Zira Allah teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır" buyurdu."

Kaynak:  Buhari, Enbiya 50;Müslim, İmaret 44, (1842).

Konu:  Hilafet


1687-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes'üldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes'üldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'üldür." İbnu Ömer der ki: "Bunları Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işitmiştim. Zannediyorum ki şöyle de demişti:"Kişi babasının malında çobandır, o da sürüsünden mes'üldür."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17,19, Vesaya 9, Nikah 81, 90; Müslim, İmaret 20, (1829); Tirmizi, Cihad 27,1705; Ebû Davud, İmaret 1, (2928).

Konu:  Hilafet


1689-)  Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Adil olanlar, kıyamet günü, Allah'ın yanında, nurdan minberler üzerine Rahman'ın sağ cihetinde olmak üzere yerlerini alırlar. -Allah'ın her iki eli de sağdır Onlar hükümlerinde, aileleri ile velayeti altında bulunanlar hakkında hep adaleti gözetenlerdir."

Kaynak:  Müslim, İmaret 18, (1827); Nesai, Âdab 1, (8, 221).

Konu:  Hilafet


1690-)  Hasan el-Basri, Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder." Müslim'in Hasan Basri'den kaydettiği diğer bir rivayet şöyledir: "Aiz İbnu Amr (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashab-ı Güzin'inden biri idi. Ubeydillah İbnu Ziyad'ın yanına girdi ve hemen ona: "Ey oğulcuğum, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Çobanların en kötüsü hutame denen merhametsiz deve sürücüsüdür, sakın onlardan olma"dediğini işittim" dedi. Ubeydullah: "Otur, sen muhakkak ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabının kepeğindensin" deyince: "Onların kepeği var mıydı? Kepek onlardan sonra ve onların dışındakiler arasında zuhur etti" diye cevap verdi."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 8, Müslim, İman 227, (142); İmaret 21, (142).

Konu:  Hilafet


1691-)  Adiyy İbnu Amire el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir işe me'mur tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne veya ondan daha küçük bir şeyi gizlemiş olsa, bu bir hiyanettir (gulûl), kıyamet günü onu getirecektir. " Bunun üzerine, Ensar'dan bir zat kalkarak: "Ey Allah'ın Resûlü! Vazifeyi benden geri al!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Sana ne oldu?" diye sordu: "Senin (az önce şunu şunu) söylediğini işittim ya!" deyince Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben onu şu anda tekrar ediyorum: "Kimi memur tayin edersek az veya çok ne varsa bize getirsin. Ondan kendisine ne verilirse alır, ne yasaklanırsa onu terkeder."

Kaynak:  Müslim, İmaret 30, (1833).

Konu:  Hilafet


1694-)  Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, beni memur ta'yin etmez misin?" Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da: "Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o hariç" buyurdu." Ebû Davud'un diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ey Ebû Zerr, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine amir olma, yetim malına da velilik yapma." Yine Ebû Davud'un bir diğer rivayeti (Harac 5, (2934) şöyle: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ariflik haktır, halka ariflik gereklidir, ancak arifler ateştedir. "

Kaynak:  Müslim" İmaret 17, (1826); Ebu Davud, Vesaya 4, (2868); Nesai, Vesaya 10, (6, 255).

Konu:  Hilafet


1695-)  Abdurrahman İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ey Abdurrahman! Emirlik isteme. Eğer senin talebin üzerine sana emirlik verilirse, istediğin şeyin sorumluluğu sana yüklenir. Eğer sen talibi olmadan sana emirlik verilirse, o işte yardım görürsün. Bir iş için yemin eder, sonra da aksini yapmakta hayır görürsen, daha hayırlı gördüğün ne ise onu yap, ettiğin yemin için de kefarette bulun."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 5, 6, Eyman 1; Müslim, İmaret 19, (1652); Ebu Davud, Harac 2, (2929); Tirmizi, Nüzür 5, (1529); Nesai, Adabu'l-Kudat 5, (8, 225).

Konu:  Hilafet


1696-)  Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yanımda amcamın evlatlarından iki kişi daha olduğu halde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna girdim. Yanımdakilerden biri: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah'ın sana tevdi ettiğn işlerden bazıları üzerine bizi emir tayin et" dedi. Diğeri de aynı talepde bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlara cevabı şu oldu: "Biz, -Allah'a kasem olsun- bu işe, onu taleb eden veya ona hırs gösteren hiç kimseyi tayin etmeyiz!"

Kaynak:  Buhari, Ahkam 7,12, İcare 8, İstitabe 2; Müslim, İmaret 7, (1733); Ebû Davud, Harac 2, (2930); Nesai, Adabu'1-Kudat 4, (8, 224).

Konu:  Hilafet


1698-)  Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah'a itaat etmiştir. Kim de banas isyan etmiş ise, mutlaka Allah'a isyan etmiştir. Kim emire itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emire isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.

Kaynak:  Buhari, Ahkam 1, Cihad 109; Müslim, İmaret 33, (1853); Nesai, Bey'at 27, (7,154).

Konu:  Hilafet


1699-)  Hz. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müslüman kişiye, hoşuna giden veya gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak, masiyet (Allah'a isyan) emredilmişse o hariç, eğer masiyet emredilmişse, dinlemek de yok, itaat de yok."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 4, Cihad 108; Müslim, İmaret 38, (1839); Tirmizi, Cihad 29, (1708); Ebû Davud, Cihad 86, (2626); Nesai, Bey'at 34, (7,160).

Konu:  Hilafet


1701-)  Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye ölümü ile Ölür." Ebû Hüreyre'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körükörüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü'min olanlarına hurmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim. "

Kaynak:  Buhari, Ahkam 4; Müslim, İmaret 53, (1848); Nesai, Tahrim 28, (7,123); İbnu Mace, Fiten 7, (3948). Müslim, İmaret 53, (1848); Nesai, Tahrim 28, (7,123); İbnu Mace, Fiten 7, (3948).

Konu:  Hilafet


1708-)  Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hususta kendi siyle konuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (kendisine) tekrar gelmesini emretti. Bunun üzerine kadın: "Ya seni bulamazsam!" dedi. Kadın ( bu sözüyle) sanki ölümü kasdetmişti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Eğer beni bulamazsan, Ebu Bekir'e uğra!" diye cevap verdi."

Kaynak:  Buhari Ahkam 57, Fedailu Ashabı'n-Nebi 5, İ'tisam 24; Müslim, Fedailu's-Sahabe 10, (2386); Tirmizi, Menakıb, (3677).

Konu:  Hilafet


1710-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor; "Ben, Muhacirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma dönüşte:) "Bugün Hz. Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin. Dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri, bir adam görsen ki sana: "Keşke Ömer ölmüş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivayetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in biatı çabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Ömer bu söze (daha önce hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve: "İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve müşaverede olmaksızın) idareyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi. Abdurrahman ilaveten dedi ki: "(Bunun üzerine) Hz. Ömer'e: "Ey mü'minlerin emiri, dedim, böyle bir şey yapma. Zira hacc mevsiminde insanların cühela ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak üzere halkın içinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler söylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifade etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sünnettir (hicretin yapıldığı, sünnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh uleması ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatça söylersiniz. Alimler sözlerinizi eksiksiz öğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar." (Bu sözüm üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Pekala, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) devamla dedi ki: "Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim." Rezin şu ilavede bulundu: "Öğle sıcağında çıktım." Sonra önceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki: "(Camiye gelince) Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl (radıyallahu anh)'i minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Ömer İbnu'1- Hattab (yerinden minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce yanımdaki Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl'e: "Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, söylediğimi hoş karşılamadı ve: "Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!" deyip beni reddetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senada bulundu. Sonra şunları söyledi: "Emma ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini helal etmiyorum. Allah celle şanuhu, Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i hakla gönderdi, kendisine kitap indirdi. Allah'ın indirdikleri meyanında recm ayeti de vardı. Biz onu okuduk, anladık ve ezberledik. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) recm cezası verdi. O'ndan sonra da bizler verdik. Şahsen aradan fazla zaman geçince, bazılarının çıkıp: "Allah'ın kitabında biz recm ayeti bulamıyoruz" diyerek Allah'ın indirmiş olduğu bir farzı terkedip sapıtmalarından korkuyorum, recm, Allah'ın kitabında muhsan yani baliğ, akil, sahih bir evlilikle evlenmiş ve gerdek yapmış olduğu halde zina eden kadın ve erkeklere -isbatlayıcı beyyine veya hamilelik, veya itiraf olduğu takdirde-uygulanması gereken bir haktır." Zina haddiyle ilgili babta zikri geçmiş olan İbnu Abbas hadisi zikrettikten sonra dedi ki: "...Ve dahi bana ulaştı ki, birileri şöyle demiş: "Ömer ölünce, (herkesle istişare, biat aramaksızın) falancaya biat edeceğim." Sakın ha! Hiç kimseyi, "Hz. Ebû Bekirin seçimi de oldu bittiye geldi. (Biz de onun seçilme tarzına uygun olarak birini seçebiliriz)" gibi sözler aldatmasın. Haberiniz olsun, -evet onun seçimi çabuk olmuştur bu doğru- ancak, Allah (umumiyetle çabuk yapılan işlerde bilahere karşılaşılan) şerlerden (bu ümmeti) korumuştur. Sizden hiç kimseye, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e yapıldığı şekilde (alaka gösterilerek) boyunlar koparcasına nazarlar çevrilip baş uzatılmaz. Öyle ise, Müslümanların istişare ve te'yidi tahakkuk etmeksizin kim bir başkasına biat ederse bilsin ki, ne biat edene, ne de edilene itibar edilmeyecektir. Böyle bir biat akdi, edeni de edileni de ölüme maruz bırakacaktır. (Hz. Ebû Bekir'e yapılan biat böyle kıt düşüncelilerin zannettiği gibi değildir. İç yüzünü anlatayım:) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ruhunu Cenab-ı Hakk kabzettiği vakit, haberimiz oldu ki, Ensar büyük bir grup halinde bizden ayrı olarak Beni Saide saki inde toplanmışlar. Ali, Zübeyr ve bunlarla birlikte (Abbas gibi diğer) bazıları bizden ayrılarak (cenazeyle meşgul olmak üzere) geride kaldılar. Muhacirler de Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in etrafında toplandılar. Hz. Ebû Bekir'e: "Ey Ebû Bekir, haydi şu Ensari kardeşlerimizin yanlarına gidelim!" dedim. Onlara (bir an önce yetişmek üzere) yürüdük. Yakınlarına varınca, onlardan iki salih zatla karşılaştık. Kavmin (Sa'd İbnu Ubade'yi halife seçme hususundaki) kararlarını zikrettiler, sonra da: "Ey Muhacirler cemaati nereye gidiyorsunuz?" diye sordular. Biz: "Şu Ensari kardeşlerimize gidiyoruz!" dedik. "Hayır, onlara yaklaşmayın, hükümlerini versinler" dediler. Ben: "Vallahi onlara gideceğiz" dedim ve yürüdük. Onları Beni Saide sakifinde bulduk. Ortalarında üzeri örtülü birisi vardı. "Bu da kim?" dedim. "Bu Sa'd İbnu Ubade'dir!" dediler. Ben: "Nesi var?" diye sordum. "Titriyor!" dediler. Biraz oturmuştu ki, hatipleri şehadet getirerek söze başladı. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senayı ifade ettikten sonra şu konuşmayı yaptı: "Emma ba'd! Biz Allah'ın ensarı ve İslam'ın ordusuyuz. Siz ey Muhacirler, asıl kavminden kopup gelmiş (içimizde) az bir grupsunuz!" (Anladık ki) bunlar, aslen müstehak olduğumuz fonksiyonumuzdan bizi koparmak, emirlikten uzak tutmak istiyorlardı. Hatip sözlerini tamamlayınca konuşmak arzu ettim. Bu esnada, içimden söyleyecek güzel sözler hazırlamıştım, bunlar hoşuma da gitmişti. Bunları Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in huzurunda söylemek istiyordum. Ben bazan onun hiddetini yatıştırıyordum. Konuşmak istediğim sırada Ebû Bekir: "Acele etme!"dedi. Onu öfkelendirmek istemedim (ve konuşmaktan vazgeçtim). Ebû Bekir (radıyall hu anh) konuştu. O aslında benden daha çok hilme sahip, daha vakur idi. Allah'a yeminle söylüyorum, içimde hazırladığım bütün güzel sözleri eksiksiz aynı güzellikte ve hatta daha da güzel bir biçimde bu konuşması esnasında söyledi. Demişti ki: "Hakkınızda söylediğiniz hayır (ve fazilet ne varsa) hepsine layıksınız. Ancak bu (emirlik) işi, Kureyş kabilesine (meşru) tanınır. Onlar, neseb yönüyle de, yurt yönüyle de Arab'ın ortasında yer alır. Ben sizin için şu iki şahıstan birini uygun buldum, bunlardan hangisini isterseniz ona biat edin!" Böyle deyip -benim ve Ebû Ubeyde İbnu'l-Cerrah'ın ellerimizden tuttu. Ebû Bekir, ikimizin arasında oturuyordu. Onun (ikimizi imamlığa teklif eden cümlesinden başka) bütün söyledikleri hoşuma gitti. Vallahi, Ebû Bekir'in bulunduğu bir kavmin başına emir seçilmektense, ortaya çıkarılıp boynumun vurulmasını gerektirecek bir günah işlemek bana daha sevgili gelirdi. Ancak, nefsimin bana ölüm anında hoş gösterdiği şeyi şimdi bulamıyorum. Derken Ensar'ın (Hubab İbnu'l-Münzir adındaki) bir sözcüsü: "Beni (hasta hayvanların kaşınarak rahatladıkları) kaşınma çubukcağızı, yaslandığı dikme ile ayakta duran hurma fıdancığı kabul edin (ve fıkrimi dinleyin. Diyorum ki): "Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun, ey Kureyş cemaati!" dedi. Bunun üzerine her kafadan bir söz çıkmaya başladı, gürültü çoğaldı. Öyle ki ihtilafçıkacak diye korktum. Hz. Ebû Bekir'e: "Ey Ebû Bekr, uzat elini!" dedim. Elini uzattı, ben ona biat ettim. Muhacirler de biat ettiler. Sonra da Ensar biat etti. Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anh)'nin üzerine atıldık. Derken onlardan biri: "Sa'd İbnu Ubade'yi öldürdünüz!" demez mi? Ben de: "Sa'd İbnu Ubade'yi Allah öldürsün!" dedim. Hz. Ömer (radıyallahu anh) der ki: "Vallahi biz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in defni sırasında, Hz. Ebû Bekir'in seçiminden daha ehemmiyetli bir şey düşünemedik. Biat gerçekleşmeden halkı terketmemiz halinde, oradan ayrılınca, arkamızdan kendilerinden birini halife seçiverecekler diye korktuk. Böyle bir durumda ya bize de razı olmaya olmaya biat edecek veya muhalefet edecek ikisi de fesad olacaktı. Bilesiniz, Müslümanlarla istişare etmeden kim bir başkasına biat ederse, ne biat edene, ne de kendisine biat edilene itibar edilmez, ikisinin de öldürülmesinden korkulur.

Kaynak:  Buhari, Muharibin 30, 31, İ'tisam 16, Mezalim 19, Menakıbu'l-Ensar 46, Megazi 11; Müslim, Hudud 15, (1691) Müslim'de hadis muhtasar olarak kaydedilmiştir.

Konu:  Hilafet


1711-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Fatıma ve Hz. Abbas (radıyallahu anhüma) Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e uğrayıp, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan kendilerine kalan mirası sordular. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) onlara: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Bize kimse varis olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak Al-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer" dediğini işittim. Allah'a yemin olsun Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığını gördüğüm bir şeyi terketmem, mutlaka onu yaparım. Ben O'nun emrinden bir şey terkedecek olsam sapıtmaktan korkarım!" dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anhüma)'e küstü ve altı ay sonra ölünceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti. Ölümünü Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e haber vermedi. Hz. Ali, Fatıma (radıyallahu anhüma) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fatıma vefat edince, halkın alakası ondan kesildi. Bir adam Zühri (rahimehullah)'ye: Ali, (Hz. Ebû Bekir'e) altı ay biat etmedi mi?" diye sordu. "Hayır, vallahi hayır, Beni Haşim'den hiç kimse geri kalmadı. Ali (radıyallahu anh), insanların nazarlarının kendinden çevrildiğini görünce Hz. Ebû Bekir (radıyall hu anh)'le musalahaya mecbur kaldı. Ona haber salarak: "Yanında kimse olmadan, yalnız olarak bize gel!" dedi. kendisine Hz. Ömer'in gelmesini istemiyordu, çünkü ondaki şiddet ve hiddet halini biliyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Onlara tek başına gitme!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh): "Vallahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?" dedi ve Ebû Bekir (radıyallahu anh) onlara gitti. Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin yanına girdi. Beni Haşim, yanında toplanmışlar idi. (Hz. Ebû Bekir'i görünce) kalktı. Allah'a hamd ü senada bulundu. Sonra şunu söyledi: "Emma ba'd! Ey Ebû Bekir, bizim sana biat etmemize mani olan şey senin faziletini inkarımız değildir, sana karşı bir rekabet düşüncemiz de yok. Ancak, biz, bu "iş"te bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı müstebit davrandınız!" Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a olan yakınlığını zikretti. Ali bunları zikrettikçe Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anhüma) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) şehadet getirdi, Allah Teala'ya hamdetti, senada bulundu. Sonra şunları söyledi: "Emma ba'd! Allah'a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sevgili. Ve ben, yeminle söylüyorum, benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hiç ayrılmış değilim. Zira, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan şunu işittim: "Bize kimse varis olamaz, bıraktığımız sadakadır. Al-i Muhammed bu maldan yer. " Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığını gördüğüm bir işi terketmem, Allah'ın izniyle mutlaka yaparım" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Biat için öğleden sonra buluşalım"dedi. Ebû Bekir (radıyallahu anh) öğleyi kılınca, cemaate yönelip Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin (biatı geciktirmedeki) beyan ettiği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (radıyallahu anh) kalkıp, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslam'a sebkat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e yaklaşıp biat etti. Halk, Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin etrafını sarıp: "İsabet ettin, çok iyi bir davranışta bulundun" diyerek takdir ettiler. Hz. Ali (radıyallahu anh) bu ma'ruf işe döndüğü zaman halk (tekrar) kendisine yakınlık (ve alaka) gösterdi."

Kaynak:  Buhari, Fedailu'l-Ashab 12; Müslim, Cihad 53, (1759). Metin Müslim'dendir. Hadis Buhari'de muhtasardır.

Konu:  Hilafet


1712-)  Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) bir gün hastalanmış: "Vay başım, (ölüyorum)!" demişti. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (şaka olsun diye): "Keşke bu ben sağken olsa, sana istiğfàr eder, dua ediveririm!"dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe (radıyallahu anha) birden parladı: "Vay başıma gelen. Vallahi görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Ben öleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle başbaşa kalacaksın ha!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (sözü değiştirerek) dedi ki: "Bilakis ben ölüyorum, vay başım! Ebu Bekir'e ve oğluna birinzi gönderip (benden sonra hilafet hususunda "ben daha layığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim. Sonradan (kendi kendime: "Böyle bir iddiayı Ebû Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez, mü'min1er de reddederler" dedim (ve vasiyet yapmaktan vazgeçtim)."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 51, Merda 16; Müslim, Fedailu's-Sahabe 11, (2387).

Konu:  Hilafet


1714-)  Ma'dan İbnu Ebi Talha anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları söyledi: "Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalatu vesselam) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafırlerdir, sapıklardır. Sonra sözüne şöyle devam etti: "Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalatu vesselam) sünnetini öğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim." Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük. "Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı. "Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum. Zira onlar aslınız, dayanağınızdır." Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık." Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi: "Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime" Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler: "Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 51, Müslim, İmaret 12, (1823); Tirmizi, Fiten 48, (2226); Ebû Davud, Harac 8, (2939).

Konu:  Hilafet


1716-)  Ma'dan İbnu Ebi Talha anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları söyledi: "Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalatu vesselam) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafırlerdir, sapıklardır. Sonra sözüne şöyle devam etti: "Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalatu vesselam) sünnetini öğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim." Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük. "Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı. "Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum. Zira onlar aslınız, dayanağınızdır." Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık." Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi: "Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime. . . " Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler: "Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 51, Müslim, İmaret 12, (1823); Tirmizi, Fiten 48, (2226); Ebû Davud, Harac 8, (2939).

Konu:  Hilafet


1730-)  Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve; "Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der. " Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle: "Allahu Teala gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semaya inerek şöyle der: "Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?"

Kaynak:  Buhari, Tevhid 35, Teheccüd 14, Daavat 13, Müslim,Salatu'1-Müsafırin 166, (758); Muvatta, Kur'an 30, (1,214); Tirmizi, Daavat 80, (3493); Ebû Davud, Salat 311, (1315).

Konu:  Dua


1734-)  Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın."

Kaynak:  Müslim, Salat 215, (482); Ebû Davud, Salat 152, (875).

Konu:  Dua


1736-)  Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İcabete mazhar olmada gaib kimsenin gaib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür'atli olanı yoktur."

Kaynak:  Tirmizi, Birr 50, (1981), Ebû Davud, Salat 364, (1535); Müslim, Zikr 88, (2733); Buhari, Mezalim 9.

Konu:  Dua


1749-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri dua edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin. Bilakis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teala Hazretleri'ni kimse icbar edemez. "

Kaynak:  Buhari, Daavat 21, Tevhid 31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur'an 28 (1, 213); Tirmizi, Daavat 79 (3492); Ebû Davud, Salat 358, (1483); İbnu Mace, Dua 8, (3854).

Konu:  Dua


1750-)  Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek): "Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi."

Kaynak:  Buhari, Daavat 50, 67, Cihad 131, Meğazi 38, Kader 7, Tevhid 9; Müslim, Zikr 44, (2704);Tirmizi, Daavat 3, 59, (3371, 3457); Ebû Davud, Salat 361. (1526,1527.1528).

Konu:  Dua


1760-)  Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: "Bir misli de sana olsun" demesin." Ebû Davud'un rivayetinde şu ziyade vardır: "Melekler: "Amin, bir misli de sana olsun!" derler."

Kaynak:  Müslim, Zikr 86, 88, (2732, 2783); Ebû Davud, Salat 364, (1534).

Konu:  Dua


1766-)  Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever." Bir rivayette: "Kim o isimleri sayarsa cenntete girer" buyurmuştur. Buhari hadisi bu lafızla tahric etmiştir. Müslim'de "tek" kelimesi yoktur. Tirmizi'nin rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'ın isimlerini şöyle yazdı: "O Allah ki O'nda başka ilah yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir. E1-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selamu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azizu, el-Cebbaru, el-Mütekebbiru, el-Haliku, el-Bariu, el-Musavviru, el-Gaffaru, el-Kahharu, el-Vehhabu, er-Rezzaku, el-Fettahu, el-Alimu, el-Kabizu, el-Basitu, el-Hafidu, er-Rafiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semiu, el-Basiru, el-Hakemu, el-Adlu, el-Latifu, el-Habiru, el-Halimu, el-Azimu, el-Gafûru, eş-Şekûru, el-Aliyyu, eI-Kebiru, el-Hafizu, el-Mukitu, el-Hasibu, el-Celilu, el-Kerimu, er-Rakibu, el-Mucibu, el-Vasiu, el-Hakimu, el-Vedûdu, el-Mecidu, el-Baisu, eş-Şehidu, el-Hakku, el-Vekilu, el-Kaviyyu, el-Metinu, el-Veliyyu, el-Hamidu, el-Muhsi, el-Mubdiu, el-Muidu, el-Muhyi, el-Mümitu, el-Hayyu, el-Kayyûmu, el-Vacidu, el-Macidu, el-Vahidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kadiru, el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Ahiru, ez-Zahiru, el-Batinu, el-Vali, el-Müte'ali, el-Berru, et-Tevvabu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Maliku'l-Mülki, Zü'l-Celali ve'l-İkram, el-Muksitu, el-Camiu, el-Ganiyyu, el-Muğni, el-Mani', ed-Darru, en-Nafiu,en-Nûru, el-Hadi, el-Bediu, el-Baki, el-Varisu, er-Reşidu es-Sabüru." İsimleri bu şekilde, sadece Tirmizi saymıştır

Kaynak:  Buhari, Daavat 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizi, Daavat 87, (3502).

Konu:  Dua


1768-)  Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz için tahrime tekbirini alınca kıraate geçmezden önce bir müddet süküt buyurmuştur. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasındaki süküt esnasında ne okuyorsunuz?" Bana şu cevabı verdi: "Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan be-yaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka" diyorum." Ebû Davud, Nesai (ve Buhari'nin) rivayetlerinin başında şu ziyade vardır: "Allahım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batının arası gibi uzak kıl,"

Kaynak:  Buhari, Ezan 89; Müslim, Mesacid 147, (598); Ebû Davud, Salat 123, (781); Nesai, İftitah 15, (2,128,129).

Konu:  Dua


1769-)  İbnu Ömer (radyallahu anhuma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: "Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah'adır!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: "Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam: "Ben, ey Allah'ın Resûlü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesellam) efendimiz:" "O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim." Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm."

Kaynak:  Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Daavat 137, (3586); Nesai İftitah 8, (2,125).

Konu:  Dua


1770-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve: "Allahu ekber, Elhamdü lillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah'adır!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazı bitirince: "Şu kelimeleri hanginiz söyledi?" diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil)" dedi. Bunun üzerine adam: "Ben, ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah'ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı."

Kaynak:  Müslim, Mesacid 149, (600); Ebû Davud, Salat 121, (763): Nesai, İftitah 19, (2,132,133).

Konu:  Dua


1774-)  İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, ben rükü ue secde halinde Kur'an okumaktan men edildim. Öyleyse rüküda Rabb Teala'yı tazim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zira secdede iken yaptığınız dua) icabet edilmeye Iayıktır."

Kaynak:  Müslim, Salat 207 (479); Ebu Davud, Salat 152, (876); Nesai, İftitah 98, (2,189).

Konu:  Dua


1775-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), secdelerinde şunları söylerdi: "Allahümmağfirli zenbi küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve ahirehu, sırrahu ve alaniyyetehu. (Allahım! Büyük-küçük birinci sonuncu, gizli-açik, bütün günahlarımı mağfiret buyur. "

Kaynak:  Müslim, Salat 216, (483); Ebu Davud, Salat 152, (878).

Konu:  Dua


1776-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resullulah (aleyhissalatu vesselam) rüküsunda ve secdelerinde şu duayı çokca okurdu: "Sübhanekallahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmağfirli. (Allah'ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.)" Bu duayı okumakla Kur'an'a yani Kur'an'ın: "Rabbini hamd ile tesbih et" (Nasr 3) ayetineuyuyordu." Müslim, Ebu Davud ve Nesai'de gelen bir rivayette şöyle denir: "Resüllullah (aleyhissalatu vesselam) rükü ve secdesinde şöyle derdi: "Subbühun kuddüsün Rabbü'l-melaiketi ver-Rühi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh'un Rabbisin)".

Kaynak:  Buhari, Ezan 123, 139, Meğazi 50, Tefsir, İzacae nasrullahi ve'l-Feth; Müslim, Salat 217, (484); Ebu Davud, Salat 152, (877); Nesai, İftitah 153, (2, 219).

Konu:  Dua


1779-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), rükü yaptığı zaman: "AIIahümme Ieke reka'tu ve bike amentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü ente Rabbiye, haşaa sem'i ve basari ve Iahmi ve demi ve izami IiIIahi Ràbbi'I-alemin. (Ey AIIahım sana rükü yapıyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, etim, kanım ve kemiklerim AIemIerin Rabbi olan Allah önünde haşyette, tezeIIüIdedir."

Kaynak:  Nesai, İftitah 104, (2,192). Bu rivayet Müslim'de gelen uzun bir rivayetin bir parçasıdır (Salatu'l-Müsafirin) 201, (771).

Konu:  Dua


1780-)  İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sırtını rüküdan kaldırdığı zaman: "SemiaIlahu Iimen hamideh, Allahümme Rabbena Ieke'I-hamdü mil'es-semavati ve miI'eI-arzi ve miI'e ma şi'te min şey'in ba'du. (AIIah, kendisine hamd edeni işitir. Ey AIIahım, ey Rabbimiz, semalar dolusu, arz dolusu ve bunlardan başka istediğin her şey dolusu hamdler sana olsun"

Kaynak:  Müslim, Salat 204, (476); Ebu Davud, Salat 144, (846).

Konu:  Dua


1782-)  Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) secde ettiği vakit şöyle dua okurdu: "Allahım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir" (Hacc 14). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın teşehhüdle selam arasında okuduğu en son duası: "Allahümmağfir Ii ma kaddemtü ve ma ahhartü ve ma esrertü ve ma a'Ientü ve maesreftü ve ma ente a'Iemu bihi minni ente'I-mukaddim ve ente'I-muahhir. La ilahe illa ente. (Allahım, geçmiş ömrümde yaptıklarımı, gelecekte yapacaklarımı, gizli işlediklerimi, aleni yaptıklarımı, israflarımı, benim bilmediğim fakat senin bildiğin kusurlarımı affet. İlerleten sen, gerileten de sensin, senden başka ilah yoktur)".

Kaynak:  Müslim, Salatul-Müsafirin 201, (771), Tirmizi, Daavat 32, (3417, 3418, 3419); Ebu Davud, Salat 121, (760); Nesai, İftitah 17, (2,130).

Konu:  Dua


1783-)  Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek: "Bana namazda okuyacağım bir dua öğret" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu duayı okumasını söyledi: "Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin".

Kaynak:  Buhari, Sıfatu's-Salat 149, Daavat 17, Tevhid 9; Müslim, Zikr 48, (2705); Tirmizi, Daavat 98, (3521); Nesai, Sehiv 58, (3, 53).

Konu:  Dua


1786-)  Hz. Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selam verip (namazdan çıkınca) üç kere istiğfarda bulunup: "Allahümme entes-selam ve minke's-seIam tebarekte ve tealeyte ya ze'l-celali ve'I-ikram. (Allahım sen selamsın. Selàmet de sendendir. Ey celal ve ikram sahibi sen münezzehsin, sen yücesin)" derdi."

Kaynak:  Müslim, Mesacid 135, (591); Tirmizi, Salat 224, (300); Ebu Davud, Salat 360 (1513); Nesai, Sehv 80, (3, 68).

Konu:  Dua


1787-)  Kà'a İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) duyurdular ki: "Namazın takipçileri (muakkibat) var. Onları her namazın peşinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükafaat hususunda) hüsrana uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuzdört adet tekbir'dir". Nesai'nin Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'ten yaptığı bir rivayette şöyle denmektedir: "Bu emredildiği zaman Ensar'dan bir adam rüyasında görür ki bir kimse: "Bunu yirmi beş yapın, tehlili de ilave edin" demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'aanlattı. Efendimiz : "Söylendiği şekilde yapın!" buyurdu".

Kaynak:  Müslim, Mesacid 144, (596); Tirmizi Daavat 25, (3409); Nesai, 91, (3, 75).

Konu:  Dua


1790-)  Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: "AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. Kıyamet de haktır. AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur".

Kaynak:  Buhari, Teheccüt 1, Daavat 10 Tevhid 8, 24, 35; Müslim, Salatu'l-Müsafirin 199, (769); Muvatta, Kur'an 34, (1, 215, 216); Tirmizi, Daavat 29, (3414); Ebu Davud, Salat 121, (771); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 9, (3, 209, 210).)

Konu:  Dua


1791-)  İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam olunca şu duayı okurdu: "Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!" İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi: "ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi."

Kaynak:  Müslim, Zikr 75, (2723); Tirmizi, Daavat 13, (3387); Ebu Davud, Edeb 110, (5071).

Konu:  Dua


1794-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu: "Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!"

Kaynak:  Müslim, Zikr 64, (2715); Tirmizi, Daavat 16, (3393); Ebu Davud, Edeb 107, (5053).

Konu:  Dua


1795-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi".

Kaynak:  Buhari Fedailu'l-Kur'an 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selam 50, (2192); Muvatta, Ayn 15, (2, 942); Tirmizi, Daavat 21, (3399); Ebu Davud, Tıbb 19, (3902).

Konu:  Dua


1797-)  Hz. Bera (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: "Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalatu uesselam)'e imàn ettim" "Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun." Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah (àleyhissalatu vesselam), uyumak isteyince sağ yanı üzerine dayanır ve şöyle dua ederdi: "Allàhım! Kullarını topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azabından koru".

Kaynak:  Buhare, Daavat 7, 9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizi, Daavat 76, (3391); Ebu Davud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).

Konu:  Dua

<<İlk <Önceki 2 3 4 5 [6] 7 8 9 10 Sonraki> Son>>

 


İletişim