İnternetteki
En Kapsamlı
Hadis Arama Motoru

Videolar


Ebu Davud Hadisleri


3-)  Yine Ebu Sa'id (radıyallahu anh) hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Kim: 'Rab olarak Allah'ı, din olarak İslam'ı, Resûl olarak Hz. Muhammed'i seçtim (ve onlardan memnun kaldım)' derse cennet ona vacip olur".

Kaynak:  Ebu Davud, Salat 361, (1529).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


6-)  Muaz İbnu Cebel el-Ensari (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin (hayatta söylediği) en son sözü La ilahe illallah olursa cennete gider"

Kaynak:  Ebu Davud, Cenaiz 20, (3116).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


15-)  Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez." Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik. Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor." Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi. Yabancı: "Öyleyse kıyametin alametinden haber ver!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamayı yaptı: "Köle kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak, fakir -Müslim'in rivayetinde fakir kelimesi yoktur- davar çobanlarının yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir." Bu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. -Bu ifade Müslim'deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda "Ben üç gece sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'la karşılaştım" şeklindedir- Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" deyince şu açıklamayı yaptı: "Bu Cebrail aleyhisselamdı. Size dininizi öğretmeye geldi." Ebu Davud, bir başka rivayette "Ramazan orucu"ndan sonra "cünüblükten yıkanmak" maddesini de ilave eder. Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şu ziyade vardır: "Müzeyne veya Cüheyne kabilesinden bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlü, hangi işi yapıyoruz, olup bitmiş (levh-i mahfuza kaydı geçmiş) bir işi mi, yoksa (henüz levh-i mahfuza geçmemiş) şu anda yeni başlanacak olan bir işi mi?" Resûlüllah (aleyhissalatu vesselam): "Olup bitan bir işi" dedi. Adamcağız -veya cemaatten biri- yine sordu: Öyleyse niye çalışılsın ki? Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamada bulundu: "Cennet ehli olanlara cennetliklerin ameli müyesser kılınır, ateş ehli olanlara da cehennemliklerin ameli müyesser kılınır." Benzer bir hadisi, Buhari (rahimehullah) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den kaydeder. Bu hadise Tirmizi hariç diğerlerinde de rastlanır. Mevzubahis rivayette, "şehadette bulunman" yerine "Allah'a ibadet edip hiçbir şeyi ortak koşmaman" ifadesi de yer alır. Bu hadiste ayrıca "Yalın ayak, üstü çıplak kimseler halkın reisleri olduğu zaman" ziyadesi de mevcuttur. Şu ziyade de mevcuttur: (Kıyametin ne zaman kopacağı), Allah'tan başka hiçkimse tarafından bilinmeyen beş gayıptan (mugayyebat-ı hamse) biridir buyurdu ve şu ayeti okudu: "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir. Rahimlerde bulunanı o bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiç kimse nerede öleceğini bilmez..." (Lokman, 34), Bir başka rivayette "üstü çıplaklar" tabirinden sonra "sağır ve dilsizler arzın melikleri (kralları) oldukları zaman" ziyadesi vardır. Nesai'nin Sünen'inde şu ziyade mevcuttur: "Dedi ki: Hayır, Muhammed'i hakikatle birlikte irşad ve hidayet edici olarak gönderen zat'a yemin olsun, ben o hususta (kıyametin ne zaman kopacağı hususunda) sizden birinden daha bilgili değilim. O gelen de Cibril aleyhisselamdı. Dıhyetu'l-Kelbi suretinde inmiştir."

Kaynak:  Buhari, İman 37. Müslim, İman 1, (8); Nesai, İman 6, (8, 101); Ebu Davud, Sünnet 17, (4695); Tirmizi, İman 4, (2613).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


16-)  Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz mescidde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte otururken, devesine binmiş olarak bir adam girdi ve mescidin avlusuna devesini ıhıp bağladıktan sonra: "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. Biz: "Dayanmakta olan şu beyaz kimse" diye gösterdik. -Nesai'deki Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın rivayetinde: "Şu dayanmakta olan hafif kırmızıya çalan renkteki kimse" diye tasvir mevcuttur.- Adam: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! diye seslendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Buyur seni dinliyorum" dedi. Adam: "Sana birşeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidebilirim, sakın bana darılmayasın" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Haydi istediğini sor!" Adam: "Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum: Seni bütün insanlara peygamber olarak Allah mı gönderdi?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kasem olsun evet!" Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Gece ve gündüz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!" Adam: "Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!" Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı Allah mı sana emretti?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!" Bu soru-cevaptan sonra adam şunu söyledi: "Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım: Dımam İbnu Sa'lebe'dir. Benu Sa'd İbni Bekr'in kardeşiyim." (Bunu beş kitap rivayet etmiştir. Metin Buhari'den alınmıştır). Müslim'in rivayetinde şöyle denir: "Bir adam geldi ve şöyle dedi: "Bize senin gönderdiğin elçi geldi ve iddia etti ki sen Allah tarafından gönderildiğine inanmaktasın." Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiş" dedi. Adam tekrar: "Öyleyse semayı kim yarattı?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi. Adam: "Peki bu dağları kim dikti ve içindekileri kim koydu?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi. Adam: Peki semayı yaratan, arzı yaratan ve dağları diken Zat adına söyler misin, seni peygamber olarak gönderen Allah mıdır?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi. Adam: "Elçin iddia ediyor ki biz gece ve gündüz beş vakit namaz kılmalıyız, bu doğru mudur?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiştir!" Adam: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi. Adam sonra zekatı, arkasından orucu, daha sonra da haccı zikretti ve bu şekilde sordu. Ravi der ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de her sualde "Doğru söylemiş" diye cevap veriyordu. Adam (son olarak) sordu: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" Adam sonra geri döndü ve ayrılırken şunu söyledi: "Seni hakla gönderen Zat'a kasem olsun, bunlar üzerine hiç bir şey ilave etmem, bunları eksiltmem de." Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Bu kimse sözünde durursa cennetliktir!" buyurdu.

Kaynak:  Buhari, İlm 6; Müslim, İman 10, (12); Tirmizi, Zekat 2, (619); Nesai, Siyam 1, (4, 120); Ebu Davud, Salat 23, (486).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


17-)  Talha İbnu Ubeydillah haber veriyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e Necid ahalisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslam'dan soruyormuş. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gece ve gündüzde beş vakit namaz" demişti ki adam tekrar sordu: "Bu beş dışında bir borcum var mı?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ramazan orucu da var" deyince adam: Bunun dışında oruç var mı? diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır!" Ancak dilersen nafile tutarsın" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ona zekatı hatırlattı. Adam: "Zekat dışında borcum var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır, ama nafile verirsen o başka!" dedi. Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) da: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Veya "Sözünde durursa cennetliktir" buyurdu. Ebu Davud'da "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir.

Kaynak:  Buhari, İman 34; Müslim, İman 8, (11); Nesai, Siyam, 1, (4, 120); Ebu Davud, Salat 1, (391); Muvatta, Kasru's-Salat fi's-Sefer 94, (1, 175).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


18-)  Abdullah İbnu Abbas'ın rivayetine göre, bir kadın, kendisine küpte yapılan şıra (nebiz) hakkında sordu. Kadına şu cevabı verdi: "Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldiği vakit: "Bu gelenler kimdir?" diye sordu. "Rebialılar" diye kendilerini tanıttılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Merhaba, hoş geldiniz. İnşaallah bu ziyaretten memnun kalır, pişman olmazsınız" buyurdu. Misafirler: "Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramızda şu kafir Mudarlılar var. Bu sebeple, size ancak haram ayında uğrayabiliyoruz. Öyle ise, bize kesin, açık bir amel emret, onu geride bıraktıklarımıza da öğretelim. Ve bizi cennete götürsün" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de onlara dört emir ve dört yasakta bulundu: Önce tek olan Allah Teala'ya imanı emretti ve sordu: "İman nedir biliyor musunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Açıkladı: Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini ödemenizdir." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu kapları (şıra yapmada) kullanmalarını yasakladı: Hantem (topraktan mamul küp), dübba (su kabağından yapılmış testiler), nakir hurma kökünden ayrılan çanak, müzeffet -veya mukayyer- (içi ziftle -katranla- cilalanmış kap).

Kaynak:  Buhari, İman 40, İlm 25, Mevakitu's-Salat 2, Zekat 1, Farzu'l-Hums 2, Mevakıb 4, Meğazi 69, Edeb 98, Haberi'l-Vahid 5, Tevhid 56, Müslim, İman 23, 24, 25 (17); Ebu Davud, Eşribe 7, (3692); Tirmizi, İman 5, (2614); Nesai, İman, 25, (8, 120).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


20-)  Eş-Şerrid İbnu's-Süveyd es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, annem bana kendisi adına mü'mine bir cariye azad etmemi vasiyet etti. Benim yanımda, Sûdanlı (nûbi) siyah bir cariye var, onu azad edeyim mi?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Çağır, onu (göreyim)" dedi. Çağırdım ve geldi. Cariyeye sordu: "Rabbin kim?" Cariye: "Allah!" dedi, tekrar sordu: "Ben kimim?" Cariye: "Allah'ın elçisisin!" cevabını verince Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Bunu azad et, zira mü'minedir" buyurdu.

Kaynak:  Ebu Davud, Eyman 19 (3283); Nesai, Vesaya 8, (6, 251).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


21-)  Muaviye İbnu'l-Hakem es-Sülemi anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelip: "Bir cariyem var, çoban olarak çalıştırıyor, koyunlarımı otlatıyordum. Yakınlarda bir koyunumu yitirdi. Ne oldu? diye sorunca, kurt kaptı dedi. Koyunun kaybolmasına üzüldüm. İnsanlığım icabı cariyenin suratına bir tokat vurdum. Bu davranışımın kefareti olarak bir köle azad etmeyi adadım. Onu azad edebilir miyim?" diye sordum. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) cariyeye: "Allah nerede?" diye sordu O: "Göktedir" deyince, "Pekala ben kimim? dedi. Cariye: "Sen Allah'ın Resûlüsün" cevabını verince, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana yönelerek: "Bunu azad et, zira mü'minedir" buyurdu.

Kaynak:  Müslim, Mesacid 33, (537); Muvatta, Itk 8, (2, 776); Nesai, Sehv 20 (3, 18); Ebu Davud, Eyman 19 (3282).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


23-)  Abdullah İbnu Muaviye el-Gaziri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Üç şey vardır. Kim onları yaparsa imanın tadını alır: Sadece Allah'a kulluk eden, Allah'tan başka ilah olmadığını bilen, her yıl gönül hoşluğuyla zekatını veren! Zekatını da yaşlı, uyuzlu, hasta, değersiz, küçük hayvanlardan vermez, aksine mallarının orta hallilerinden verir. Zira Cenab-ı Hakk ne en iyisinden vermenizi emretmiştir, ne de en adisinden olana razı olmuştur."

Kaynak:  Ebu Davud, Zekat 4, (1582).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


26-)  Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yönelir, bizim kestiğimizi yerse işte o, Müslümandır".

Kaynak:  Hadisi Nesai tahric etmiştir. Ancak, Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi tarafından da rivayet edilmiş olan uzunca bir hadisin bir parçasıdır. Bak: Tirmizi, İman 2, (2611); Ebu Davud, Cihad 104, (2641). Nesai, İman 9, (8, 105). Buhari, Salat 28.

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


27-)  Ebu Hüreyre anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "İman, yetmiş küsur -bir rivayette de altmış küsur- şubedir. Haya imandan bir şubedir." Bir rivayette şu ziyade vardır: "Bu şûbelerden en üstünü "Lailahe illallah" sözüdür, en aşağı mertebede olanı da yolda bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara çıkarmaktır."

Kaynak:  Buhari, İman 3; Müslim, İman 57-38, (35-36); Ebu Davud, Sünnet 15, (4676); Tirmizi, İman 6, (2617); Nesai, İman 16, (8, 110); İbnu Mace, Mukaddime 9, (57).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


31-)  Ebu Ümame (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle dediğini rivayet ediyor: "Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemale erdirmiştir".

Kaynak:  Ebu Davud, Sünnet 16, (4681).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


33-)  Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) hazretleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasakladığı şeyi terkedendir." Sahiheyn ve Nesai'de gelen bir başka hadiste şöyle denir: "Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlü, İslam'da hangi amel daha hayırlıdır?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Yemek yedirmen, tanıdık tanımadık herkese selam vermen" dedi.

Kaynak:  Buhari, İman 4; Müslim, İman 64, (40); Ebu Davud, Cihad 2, (2481); Nesai, İman 9, (8, 105). (Metin Buhari'ye aittir).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


35-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dedi ki: "Üç şey vardır ki imanın aslındandır: 1. Lailahe illallah diyene saldırmamak: İşlediği herhangi bir günahı sebebiyle bu kimseyi tekfir etme, herhangi bir ameli sebebiyle de İslam'dan dışarı atma. 2. Cihad, bu Allah'ın beni peygamber olarak gönderdiği günden, bu ümmetin Deccal'e karşı savaşacak en son ferdine kadar cereyan edecektir, onu, ne imamın zalim olması, ne de adil olması ortadan kaldıramayacaktır. 3. "Kadere iman".

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 35, (2532).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


36-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in ashabından bir kısmı ona sordular: "Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor, normalde bunu söylemenin günah olacağına kaniyiz." Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?" diye sordu. Oradakiler Evet! deyince: "İşte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar vermez) dedi. Diğer bir rivayette: "(Şeytanın) hilesini vesveseye dönüştüren Allah'a hamdolsun" demiştir. Müslim'in İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan kaydettiği bir rivayet şöyledir: "Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulû, bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki, onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercih eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir" cevabını verdi."

Kaynak:  Müslim, İman 209 (132); Ebu Davud, Edeb 118 (5110).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


41-)  Avf İbnu Malik el-Eşca'i (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in huzurunda yedi veya sekiz veyahut dokuz kişiydik. "Allah Resûlü'ne biat etmiyor musunuz?" dedi. Ellerimizi uzatarak: "Hangi şarlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah'ın Resûlü?" dedik. Şu cevabı verdi: "Allah'a ibadet etmek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek -ve bu sırada gizli bir kelime fısıldayarak devamla- "Halktan hiçbir şey istemeyin" buyurdu. Avf İbnu Malik İlaveten der ki, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i benimle dinleyen o cemaatten öylelerini biliyorum ki, bineğinin üzerinde iken kazara kamçısı düşse kimseye "Şunu bana verir misin?" diye talebde bulunmaz (iner kendisi alır)dı."

Kaynak:  Müslim, Zekat 108, (1043); Ebu Davud, Zekat 27, (1642); Nesai, Salat, 5, (1, 229); İbnu Mace, Cihad 41, (2867).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


45-)  İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Veda Haccı'nda şunu söylediler: " (Ey ahali) hangi ayın hürmetce daha ileri olduğunu biliyor musunuz?" Halk: "Şu içinde bulunduğumuz ay değil mi?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Peki, hangi bölgenin hürmetçe daha önde olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Halk: "Şu yerler değil mi?" cevabını verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar: "Pekala hangi günün hürmetçe daha üstün olduğunu biliyor musunuz?" dedi. Halk: "Şu içinde bulunduğumuz gün değil mi?" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle devam etti: "Öyleyse bilin ki Allah Teala, sizlere, meşrû sebep dışında kanlarınızı, mallarınızı, ırzlarınızı haram kılmıştır, tıpkı şu beldede, şu ayda, şu günümüzü haram kıldığı gibi." Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bundan sonra üç sefer tekrar ederek sordu: "Duydunuz mu, tebliğ ettim mi?" Halk her defasında "Evet" cevabını verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerini şöyle tamamladı: "Sakın ha! Benden sonra tekrar küfre dönüp birbirinizin boyunlarını vurmaya kalkmayın!"

Kaynak:  Buhari, Hudud 9, Riyat 2, Hacc 132, Meğazi 77, Fiten 8, Edeb 43; Müslim, İman 120 (66); Ebu Davud, Sünne 16, (4686). Metin Buhari'ye aittir.

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


46-)  Ebu Bekre Nufey'u'bnu'l-Haris es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Zaman, döne döne Allah'ın arz ve semavatı yarattığı gündeki düzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aydır. Haram aylar da üç tanesi peş peşe gelir: "Zül-kade, Zü'l-hicce ve Muharrem. Bir de Cumadi ve Şaban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu: "-Bu ay hangi aydır?" Biz: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Bir müddet sustu. Biz ayın ismini değiştirecek zannettik. Ancak şunu söylediler: "-Bu zi'l-hicce değil mi?" "-Evet!" karşılığını verdik. Devam etti: "-Peki burası neresidir?" Biz: "-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını verdik. Yine sustu ve biz bölgenin ismini değiştirecek vehmine kapıldık. "-Burası haram bölge değil mi?" dedi. "-Evet" dedik. "-İçinde bulunduğunuz gün nedir?" diye tekrar sordu, biz yine: "-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Tekrar sustu ve biz yine günün ismini değiştirecek zannına düşmüştük ki: "-Kurban günü değil mi?" dedi. "-Evet" cevabımız üzerine sözüne devam etti: "-Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle haramdır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gününüzün haram olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın. Bu söylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar. Bazan söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü, bizzat dinleyenden daha iyi beller." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sonra şunu ekledi: " Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?" üç defa tekrarladı. "-Evet" cevabımız üzerine: "-Ya Rabbi şahid ol!" dedi. Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) beyazı galebe çalan alaca iki koyuna yöneldi ve onları kesti. Sonra da koyunun bir parçasını alıp aramızda taksim etti." Rezin, rivayetin arasına şunu ilave eder: "Üç şey vardır, bir mü'minin kalbi onlara karşı ebediyen ihanet etmez; ameli sırf Allah için yapmak, idareyi elinde tutana karşı hayırhah olmak, Müslümanların cemaatine katılmak, çünkü onların duaları cemaate dahil olanların hepsini içine alır." İbnu'l-Esir: "Bu ziyadeyi ana kitaplarda (Kütüb-i Sitte) görmedim" der. Bu ziyadenin manası şudur: Bu üç şeyde kalbler huzura kavuşur. Kim bunlara yapışır, riayet ederse, kalbi hıyanet, hile ve şer gibi manevi kirlerden temiz kalır.

Kaynak:  Buhari, Hacc 132, Edahi 5; Tefsir, Berae 8, Bed'i'l-Halk 2, Fiten 8, İlm 9; Müslim, Kasame 29, (1679); Ebu Davud, Hac 63, (1947).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


47-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor; Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Her çocuk fıtrat üzerine doğar" buyurdu ve sonra da "Şu ayeti okuyun" dedi: "Allah'ın yaratılışta verdiği fıtrat..." (Rum; 30). Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözünü şöyle tamamladı: "Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?" Dinleyenler: "Ey Allah'ın Resûlu, küçükken ölenler hakkında ne dersiniz (cennetlik mi, cehennemlik mi?) diye sordular. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi: "(Yaşasalardı) nasıl bir amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir." Bir başka rivayette: "Doğan hiçbir çocuk yoktur ki, konuşmaya başlayıncaya kadar şu din üzere olmasın" buyurulmuştur.

Kaynak:  Buhari, Cenaiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta, Cenaiz. 52, (1, 241); Tirmizi, Kader 5, (2139); Ebu Davud, Sünnet 18, (4714).

Konu:  İman ve İslamın Fazileti


54-)  İrbaz İbnu Sariye (radıyallahu anh) dedi ki: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ, çok manidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefa-i Raşidin'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır, her bid'at de dalalettir, sapıklıktır."

Kaynak:  Tirmizi, İlim 16, (2678); Ebu Davud, Sünne 6, (4607).

Konu:  Kuran ve Sünnet


55-)  Mikdam İbnu Ma'dikerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helal denmişse onları helal biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir" Ebu Davud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyade vardır: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarıdaki manada devam eder. Ebu Davud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehli eşeğin eti de size helal değildir, vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muahedeli olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sahibi, ihtiyacı olmadığı için, kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."

Kaynak:  Ebu Davud, Sünne, 6, (4604); Tirmizi, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12).

Konu:  Kuran ve Sünnet


60-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) validemiz anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim şu dine uymayan bir şey uyduracak olursa, bu merduddur kabul edilmez" Bir rivayette de şöyle denmektedir: "Bizim sünnetimize uymayan bir amel işleyenin yaptığı amel de merduddur."

Kaynak:  Buhari, İ'tisam 5, Büyü 60, Sulh 5; Müslim, Akdiye 18 (1718); Ebu Davud, Sünnet 6, (4606).

Konu:  Kuran ve Sünnet


61-)  Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Kim cemaat'(imiz)den bir karış uzaklaşırsa (kendini dine bağlayan) İslam bağını boynundan çıkarıp atmış olur"

Kaynak:  Ebu Davud, Sünne 30, (4758); Tirmizi, Emsal 3, (2867).

Konu:  Kuran ve Sünnet


71-)  Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım; oruç da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah'tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakkı var, misafirin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde hakkı var. Öyle ise bazan oruç tut, bazan ye. Namaz da kıl, uykunu da al" Rezin merhum, şunu ilave ediyor: Osman (radıyallahu anh) bütün gece namaz kılmak, gündüzleri de hep oruç tutmak, kadınlarla da hiç nikah yapmamak üzere yemin etmişti. Osman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yemininden sordu. Bunun üzerine meali şu olan ayet nazil oldu: "Allah sizi rastgele yeminlerinizden (lağv) dolayı değil, fakat kalplerinizin kasdettiği yeminden dolayı sorumlu tutar" (Bakara, 225).

Kaynak:  Ebu Davud, Salat 317 (1369).

Konu:  Kuran ve Sünnet


72-)  Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e benim "Hayatta kaldığım müddetçe vallahi gündüzleri oruç tutacağım geceleri de namaz kılacağım" dediğim haber verilmiş. Beni çağırtarak: "Sen böyle böyle söylemişsin doğru mu?" dedi. "Annem babam sana feda olsun, evet böyle söyledim ey Allah'ın Resûlü" dedim. "İyi ama, dedi, sen buna güç yetiremezsin, bazan oruç tut, bazan ye; gece kalk, uyu da. Ayda üç gün tut (bu yeter), zira hayırlı işleri Allah on misliyle kabul ederek ücret veriyor. Bu üç gün, aynen yıl orucu yerine geçer" buyurdu. Ben: "Söylediğinizden daha fazlasına güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün oruç tut, iki gün ye" Ben tekrar "Bundan başkasına da güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün tut, bir gün ye. Bu Hz. Davud aleyhisselam'ın orucudur. Bu en kıymetli oruçtur -veya en efdal oruçtur.-" Ben yine: "Ben bundan daha fazlasına güç yetiririm" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bundan efdali yoktur" buyurdu.

Kaynak:  Buhari, Savm 54, 55, 56, 57, 58,59, Teheccük 7, 19, Enbiya 37, Fedailu'l-kur'an 34, Nikah 89, Edeb 84, İsti'zan 38; Müslim, Sıyam 181-194, (1159); Ebu Davud, Sıyam 53, (2425); Nesai, Sıyam 76, (4, 209-210); Tirmizi, Savm 57, (770).

Konu:  Kuran ve Sünnet


73-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) şunu anlatır: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönep (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara yönelerek şunu söyledi: "Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır." Ravi der ki: Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ailesi bir iş yapınca onu sabit kılardı (artık terketmez devamlı yapardı). Buhari'nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette: "Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlü?" dediler. "Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!" Buhari ve Nesai'de gelen bir başka rivayette: "Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galebiyet dinde kalır" buyrulmuştur.

Kaynak:  Buhari, İman 16, Ezan 81, Rikak 18; Müslim, Salat 283, (782); Muvatta, Salatu'l-Leyl 4, (1, 118); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 1 (3, 218); Ebu Davud, Salat 317, (1368).

Konu:  Kuran ve Sünnet


75-)  Sehl İbnu Ebi Ümame (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes (radıyallahu anh)'in yanına girerler. Enes'i yolcu namazı kılıyormuşcasına çok hafif bir namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan çıkınca: "Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik. "Farz namazdı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım" dedi ve ilave etti: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "(Yıl orucu, her gece teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla) kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah Da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların bekayasıdır. "Onlar, üzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, güya Allah'ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler" (Hadid, 27).

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 52, (4904)

Konu:  Kuran ve Sünnet


76-)  Enes (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) mescide girmişti ki, iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. "Bu da ne?" diye sordu. Bu, Zeyneb (radıyallahu anh)'in ipidir, namaz kılarken uykusu gelince buna takılıyor (ip onun düşmesini önlüyor)" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):"Hayır (olmaz öyle şey) çözün ipi. Şevkiniz varken namaz kılın, uykunuz gelince de yatın" emretti.

Kaynak:  Buhari, Teheccüd 18; Müslim, Müsafirin 219, (784); Ebu Davud, Salat, 308, (1312); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 17, (3, 218).

Konu:  Kuran ve Sünnet


86-)  Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şu sözünü rivayet etmiştir: "Sana emanet bırakanın emanetini geri ver. Sana ihanet edene ihanet etme"

Kaynak:  Ebu Davud, Büyü 81 (3534); Tirmizi, Büyü 38, (1264).

Konu:  Kuran ve Sünnet


87-)  Ebu Musa (radıyallahu anh)'nın rivayetine göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Emin bir Müslüman mal muhafızı olsa ve vazifesini dürüstlükle yapsa, şöyle ki, kendisine (sadaka vs. nevinden) emredileni gönül hoşluğuyla eksiksiz ve tam olarak yerine verse, sadakayı veren iki kişiden biri olur." Nesai, hadisin başında şu ziyadeyi kaydetti: "Mü'min kişi, diğer mümine karşı duvar gibidir, birbirlerini takviye ederler."

Kaynak:  Buhari, Zekat 25, Vekalet 16, İcare 1; Müslim, Zekat 79 (1023); Ebu Davud, Zekat 43, (1684); Nesai, Zekat 66, (5, 79-80).

Konu:  Kuran ve Sünnet


88-)  Tarık İbnu Şihab anlatıyor: "Bayram hutbesini okuma işini namazdan öne alanın ilki Mervan'dır. O, bu işe tevessül edince cemaatten birisi ayağa kalkarak: "Yanlış iş yapıyorsun, namazın hutbeden önce kılınması gerekir" dedi. Mervan: "Artık o usül terkedildi" diyerek devam etmek istedi. Ebu Saidu'l-Hudri ortaya atılarak: "Bu adam, üzerine düşen vazifesini yaptı. Zira ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir." Tirmizi'nin rivayetinde şöyle denir: "Bir adam kalkarak ey Mervan sünnete muhalefet ettin..." dedi. Ebu Davud şu ziyadeyi kaydeder: Sen bayram gününde minberi (musallaya) çıkardın. Halbuki daha önce bayramda minber çıkarılmazdı. Bir de hutbeyi namazda öne aldın." Nevevi rivayetinde bu açıklamalar yok, sadece Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sözleri var.

Kaynak:  Melahim 17, (4340); Müslim, İman 78 (49); Ebu Davud; Salatu'l-İydeyn 248 (1140); Tirmizi, Fiten 11 (2173); Nesai, 17 (8, 111); İbnu Mace, Fiten 20, (4013);

Konu:  Kuran ve Sünnet


90-)  Yine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "İsrailoğulları bir kısım günahlar işlemeye başlayınca alimleri onları bu işlerden menettiler. Ancak onlar dinlemediler, vazgeçmediler. Zamanla alimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber içmeye başladılar. Allah da bunun üzerine, berikinin dalaletini öbürüne katarak, biriyle diğerinin küfrünü artırdı. "Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle onları lanetledi..." (Maide, 78). Sonra, ayakta bulunan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oturarak sözünü tamamladı: "Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim, onları hak adına kötülüklerden men etmezseniz (siz de rızaya eremezsiniz).

Kaynak:  Ebu Davud, Melahim 17, (4336); Tirmizi, Tefsir, Maide (3050), İbnu Mace, Fiten 20, (4006);

Konu:  Kuran ve Sünnet


91-)  Kays İbnu Ebi Hazım anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Cenab-ı Hakk'a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: "Ey insanlar! Sizler şu ayeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: "Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" (Maide, 105). Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in: "İnsanlar, zalimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine ulaşacak umumi bir bela göndermesi yakındır" dediğini işittik." Keza ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdahale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumi bir bela göndermesi yakındır" dediğini işittim.

Kaynak:  Ebu Davud, Melahim 17, (4338); Tirmizi, Tefsir, Maide (3059), Fiten 8 (2169); İbnu Mace, Fiten 20 (4005).

Konu:  Kuran ve Sünnet


94-)  Urs İbnu Amire el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar görür."

Kaynak:  Ebu Davud, Melahim 17, (4345).

Konu:  Kuran ve Sünnet


95-)  Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır."

Kaynak:  Ebu Davud, Melahim 17, (4344); Tirmizi 13, (2175); İbnu Mace, Fiten 20, (4011).

Konu:  Kuran ve Sünnet


96-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikafa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın". Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan sonra, zevceleri de itikafa girdiler." Bir başka rivayette şöyle denir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her Ramazan'da itikafa girerdi. Akşam namazını kılar kılmaz itikaf mahaline gelirdi. Ravi der ki: Bir gün Hz. Aişe de itikaf için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) izin verdi. Mescidin içinde itikaf için bir çadır kuruldu. Bunu Hafsa validemiz (radıyallahu anha) işitti, O'nun için de bir çadır kuruldu. Arkadan Zeyneb (radıyallahu anha) validemiz için de bir çadır kuruldu. Sabah olup da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hücresinden çıkınca dört çadır kurulduğunu görür ve "Bunlar da ne?" diye sorar. Durum haber verilince: "Onları bu işe sevkeden şey nedir, Allah'ın rızasını kazandıracak bir amel düşüncesi mi? Hayır! Derhal kaldırın, gözüm görmesin!" emretti. Çadırlar kaldırıldı. O Ramazan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da itikafı terketti. Şevval'in son onunda itikafa girdi." Bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çadırların kaldırılmasını emretti. Derhal yıkıldılar. O yıl itikafa girmeyi Ramazan'da terketti, Şevval ayının ilk onunda yerine getirdi."

Kaynak:  Buhari, Fadlu Leyletü'l-Kadr 3, İtikaf 1,14; Müslim, İtikaf 5, (1172); Muvatta, İtikaf 7, (1, 316); Tirmizi, Savm 71, (790); Nesai, Mesacid 18, (2, 44); Ebu Davud, Sıyam 77, (2462, 2464); İbnu Mace, Sıyam 59; (1771).

Konu:  İtikaf


98-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) her Ramazanda on gün i'tikafa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i'tikafa girdi."

Kaynak:  Buhari, İ'tikaf 17; Ebu Davud, Savm 78, (2466). İbnu Mace, Sıyam 58, (1769).

Konu:  İtikaf


99-)  Enes ve Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyorlar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Ramazan'ın son on gününde itikafa girerlerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikafa girmedi, müteakip yıl yirmi gün itikaf yaptı."

Kaynak:  Hadisi Ebu Davud, Übeyy hazretlerinden (Savm 77, (2463)); Tirmizi de Enes hazretlerinden (Savm 79, (803)) rivayet etmiştir. İbnu Mace, Sıyam 58, (1770).

Konu:  İtikaf


100-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) mescitte itikafda olduğu sırada, kendisi de hayızken, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın saçlarını taramıştır. Bu hizmeti yaparken kendisi odasından ayrılmamış; Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) başını ona uzatmıştır. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) itikafta iken, (büyük veya küçük abdest bozmak gibi) zaruri bir ihtiyaç olmadıkça odaya girmezdi." Ebu Davud'da şu ziyade var: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) itikafda iken hastaya uğrar, oyalanmadan halini sorar geçerdi. Hz. Aişe buyurdu ki: "Aslında, mûtekif için sünnet olanı, hasta ziyaretine gitmemesi, cenaze merasimine katılmaması, kadına temas etmemesi, kadının tenine tenini değedirmemesi, zaruri ihtiyaç dışında da itikaf yoktur."

Kaynak:  Buhari, Hayz 2, İtikaf 2, 3, 4, 19, Libas 76; Müslim, Hayz 6-7 (297); Muvatta, İ'tikaf 1 (1, 312); Tirmizi, Savm 80, (804); Ebu Davud, Savm 80, Sıyam 79 (2467, 2468, 2469); Nesai, Hayz 20, (1, 193).

Konu:  İtikaf


101-)  Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerinden biri, müstehaza haliyle Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte itikafa girdi. Öyle ki, kadın, kanı ve elbisesinde sarı lekeyi de görüyor bu halde de namaz kılıyordu. Kanın şiddetli akması halinde (kirletmeyi önlemek için) altına leğen koyduğu oluyordu."

Kaynak:  Buhari, Hayz 10, İtikaf 10; Ebu Davud, Savm 81, (2476);

Konu:  İtikaf


102-)  Ali İbnu'l-Hüseyn anlatıyor: Safiyye (radıyallahu anha) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) itikafta iken ziyaret maksadıyla geceleyin yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak üzere de o kalktı. Kapıya kadar gelmişti ki, Ensar'dan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i görünce hızlandılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ağır olun dedi, şu yanımdaki Huyey'in kızı Safiyye'dir." Onlar: "Subhanallah, dediler bu da ne demek ey Allah'ın Resûlu" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Şeytan, insana, damarlardaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından korkarım" buyurdu."

Kaynak:  Buhari, İ'tikaf 8, 11, 18 Farzu'l-Humus 4, Bed'u'l-Halk 11, Edeb 121, Ahkam 21; Müslim, Selam 23-25 (2174, 2175); Ebu Davud, Sıyam 79, (2470).

Konu:  İtikaf


105-)  Urvetu'bnu Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim ölü bir araziyi ihya ederse, burası onun olur. Başkasının arazisine izinsiz ağaç dikene hiçbir hak tanınmaz. Ebu Davud'da şu ziyade var: Urve (radıyallahu anh) dedi ki: "Şehadet ederim ki, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şuna hükmetti: Arz, Allah'ın arzıdır, insanlar da Allah'ın kullarıdır. Kim bir ölü araziyi (mevat) ihya ederse, bu yere, o, herkesten ziyade hak sahibi olur. Bu hükmü Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan bize, ondan namazı getirenler getirdi."

Kaynak:  Muvatta, Akdiye 26, (2, 743); Tirmizi, Ahkam 38, (1379); Ebu Davud, Harac 37, (3073).

Konu:  İtikaf


106-)  Urve (radıyallahu anh) dedi ki: "Bana bu hadisi rivayet eden kimse şunu da anlattı: İki kişi Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek aralarındaki ihtilafı arzettiler: Bunlardan biri, diğerinin arazisine hurma ağacı dikmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Tarla, eski sahibine aittir, ağaç diken de diktiklerini tarladan söksün" diye hükmetti. Ben ağaçların köklerine baltalarla vurulduğunu gördüm. Ağaçlar boylu boslu tam haldeydiler, hepsi de tarladan söküldüler."

Kaynak:  Ebu Davud, Harac 37, (3074).

Konu:  İtikaf


107-)  Semuratu'bnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dedi ki: "Mevat (ölü) bir araziyi kim bir duvarla çevrelerse, burası onun olur." Rezin, Said İbnu Zeyd (radıyallahu anh)'den şu ziyadeyi kaydetti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dedi ki: "Sahibi bir arazinin bakımından aciz kalarak helak olmaya terkedince biri gelip bu araziyi ihya ederse, arazi kendinin olur."

Kaynak:  Ebu Davud, Harac 37, (3077).

Konu:  İtikaf


112-)  Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın"

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 69, (4948).

Konu:  İsim


113-)  İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Amdullah ve Abdurrahman'dır."

Kaynak:  Müslim, Âdab, 2, (2132); Ebu Davud Edeb 69, (4949); Tirmizi, Edeb 64, (2835).

Konu:  İsim


114-)  Ebu Vehb el-Cüşemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrahman'dır. En sadık olanları da Haris ve Hemmam isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir"

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 69, (4950). Metin Ebu Davud'a aittir, Nesai'de muhtasar olarak kaydedilmiştir (Hayl 3 (6, 218, 219)).

Konu:  İsim


115-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah katında en düşük (ahna') isim Melikü'l-emlak (mülklerin maliki) ismidir. Allah'tan başka Malik yoktur." Süfyan merhum dedi ki: Şahan Şah bunun örneğidir. Ahmed İbnu Hanbel merhûm dedi ki: "Ebu Amr merhum'a, ahna'ne demek diye sordum, bana "en düşük" diye cevap verdi.

Kaynak:  Buhari, Edeb 114; Müslim, Edeb 20, (2143); Ebu Davud, Edeb 70, (4961); Tirmizi Edeb 65, (2839).

Konu:  İsim


117-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Ya'la, Bereket, Eflah, Yesar, Nafi ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu etmişti. Sonra onun bu mevzuda sükut ettiğini gördüm. Sonra da yasaklamadan vefat etti." Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "...Zira kişi "Bereket burada mı?" diye sorar da "hayır yok!" diye cevap verirler."

Kaynak:  Bu hadisi Müslim, Âdab 13, (2138); ve Ebu Davud, Edeb, 70, (4960) rivayet ettiler. Hadisin metni Müslim'e aittir.

Konu:  İsim


118-)  Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in azadlı kölesi Eslem anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), bir oğlunu Ebu İsa künyesini kullandığı için dövdü. Öte yandan Muğire İbnu Şu'be (radıyallahu anh), Ebu İsa künyesini kullanıyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona "Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?" dedi. Muğire: "Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'dir" cevabını verince, Hz. Ömer: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Biz ise bundan böyle sıkıntıdayız" dedi. Ölünceye kadar Muğire'yi "Ebu Abdillah" diye künyeledi.

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 72, (4963).

Konu:  İsim


123-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ebi Talha'yı doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürdüm. Bebek bir bez içerisinde idi. Vardığımızda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devesine katran sürüyordu. "Beraberinde hurma da getirdin mi?" diye sordu. "Evet" dedim ve birkaç tane hurma verdim. Onları ağzında çiğnedi, sonra çocuğun ağzını açtı. Ağzına tükrüğü püskürttü. Bebek, yalamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) "Ensar'ın hurma sevgisine bakın (doğar doğmaz başlıyor)" diye latife etti ve çocuğu Abdullah diye isimledi."

Kaynak:  Buhari, Cenaiz 42, Akika 1; Müslim, Âdab 22, (2144); Ebu Davud, Edeb 69, (4951) Hadisin metni; Müslim'deki metindir.

Konu:  İsim


124-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha): "Ey Allah'ın Rasûlü, dedim, arkadaşlarımdan her birisinin bir künyesi var, (benim yok)". Dedi ki: "Oğlum Abdullah İbnu Zübeyr ile künyelen." Aişe, "Ümmü Abdillah (Abdullah'ın annesi)" diye künye almıştı" Rezin merhum: "Teyze anne gibidir" ilavesini kaydetmiştir.

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 78, (4970).

Konu:  İsim


128-)  Şureyh İbnu Hani, (radıyallahu anh) babasından naklediyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), kavmimin beni Ebu'l-Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak: "Hakem olan Allah'tır, hüküm de O'nadır, öyle ise, sen nasıl Ebu'l-Hakem künyesini taşırsın?" dedi. Ben açıkladım: "Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme razı olurlar." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bu ne güzel şey?" buyurdu ve "Çocuklarından neler var?" diye sordu. Ben: "Şüreyh, Müslim, Abdullah var" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "En büyüğü hangisi?" dedi. "Şüreyh" dedim. "Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şüreyh'sin"

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 70, (4955); Nesai, Kada 7, (8, 226-227).

Konu:  İsim


129-)  Beşir İbnu Meymun, amcası Üsame İbnu Ahdari'den rivayet ediyor: Ahdari diyor ki: "İsmi Asram olan bir adam vardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam Asram diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır sen Zür'a'sın" buyurdu.

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 70, (4954).

Konu:  İsim


130-)  Said İbnu'l-Müseyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: "Dedem, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğramıştı. İsmin ne? diye sordu. "Hazn (sert yer)" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır sen Sehl'sin" dedi. Müseyyeb: "Olamaz, babanın verdiği bir ismi değiştiremem" dedi. İbnu'l-Müseyyeb ilave ediyor: "O günden sonra aramızda kabalık devam etti gitti." Ebu Davud'un rivayetinde şöyle demiştir: "... Hayır sehl ezilir ve hakir tutulur." Ebu Davud merhum der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Asi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurab (karga) Habbab, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihab'ı Hişam, Harb'i Silm (sulh), Muzdaci'ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Şi'bu'd Dalalet'i (sapıklık geçidi) Şi'bu'l-Hüda diye isimledi. Benu'z-Zinye'yi Benu'r-Rüşd olarak değiştirdi."

Kaynak:  Buhari, Edeb 107-108; Ebu Davud, Edeb 70, (4956).

Konu:  İsim


131-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Asiye (isyankar, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemile (güzel kadın) yaptı.

Kaynak:  Müslim, Edeb 14, (2139); Tirmizi, Edeb 66, (2840); Ebu Davud, Edeb 70, (4952).

Konu:  İsim


132-)  Mesruk anlatıyor: "Hz. Ömer'le karşılaştım. Bana "Sen kimsin?" diye sordu. "Mesruk İbnu'l-Ecda" dedim. Dedi ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ecda şeytandır" dediğini işittim."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 70, (4957).

Konu:  İsim


135-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bizden birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: "Sana Ebu'l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine: "Oğlunun adı Abdurrahmandır" dedi. Bir rivayette şu ziyade var: "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye yapmayın. Zira ben Kasım (taksim edici) kılındım. Aranızda taksim ederim." Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim benim ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse, ismimle isimlenmesin."

Kaynak:  Buhari, Edeb 105, 106, 109, Menakıb 20; Müslim, Adab 2, (2133); Ebu Davud, Edeb 74, (4965); Tirmizi, Edeb 68, (2845).

Konu:  İsim


136-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu'l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İsmimi helal, künyemi haram kılan şey de ne?" veya "Künyemi haram kılıp ismimi helal kılan şey de ne?" diyerek reddetti.

Kaynak:  Ebu Davud Edeb 76, (4968).

Konu:  İsim


137-)  Muhammed İbnu'l-Hanife, babasından (Allah her ikisinden de razı olsun) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e sordum: "Ey Allah'ın Resûlü, sizden sonra bir oğlum olduğu takdirde, sizin isminizle isimlendirebilir, künyenizle de künyelendirebilir miyim, ne dersiniz?" Bana "Evet" buyurdular.

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb, 76, (4967); Tirmizi, Edeb 68, (2846). Metin Ebu Davud'undur. Tirmizi, hadise, "sahih" demiştir, ayrıca: "Burada bizim için ruhsat var" diye kaydetmiştir.

Konu:  İsim


138-)  İbnu Ömer (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) çocuğa, doğumunun yedinci gününde isim konmasını, yıkanarak pisliklerin temizlenmesini ve akika kurbanı kesilmesini emir buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Edahi, 21, (2837); Tirmizi, Edahi 23, (1522), Edeb 63,(2834), (Tirmizi'de hadis İbnu Ömer'den değil, Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi tarikindendir. Burada bir sehiv söz konusu -Nesai, Akika 5, (7, 166); İbnu Mace, Zebaih 1, (3165)-dur.).

Konu:  İsim


139-)  Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Yeni doğan çocuklar Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için dua eder, tahnikde bulunurdu."

Kaynak:  Müslim, Edeb, 27 (2147); Ebu Davud, Edeb 116, (5106).

Konu:  İsim


140-)  Ebu Rafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anha) oğlu Hasan (radıyallahu anh)'ı doğurduğu zaman, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı kulağına ezan okurken gördüm." Rezin şu ziyadeyi kaydeder: "Kulağına İhlas sûresini okudu, hurma ile tahnik etti ve ismini koydu."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 116, (5105); Tirmizi, Edahi 17, (1514). Tirmizi hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

Konu:  İsim


142-)  Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini işittim: "İpek ve İbrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda yemek yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kafirler), ahirette de sizin içindir."

Kaynak:  Buhari, Et'ime 28; Müslim, Libas 4; Ebu Davud, Nesai, Buhari, Et'ime 28, Eşribe 28, Libas 25; Müslim, Libas 4, (2067); Tirmizi, Eşribe 10 (1879); Ebu Davud, Eşribe 17 (3723); Nesai, Zinet 87, (8, 198, 199); İbnu Mace, Eşribe 17, (3414).

Konu:  Diğer


144-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte gazveye çıkmıştık. Savaş sonunda elde ettiğimiz ganimetler arasında müşriklerin kap-kacak ve su kapları da vardı. Biz bunları kullanıyorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hiç bir zaman niye kullanıyorsunuz diye ayıplamadı."

Kaynak:  Ebu Davud, Et'ime 46, (3838).

Konu:  Diğer


145-)  Ebu Sa'lebe el-Huşeni (radıyallahu anh) diyor ki: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ey Allah'ın Resûlü, biz Ehli Kitab'ın yaşadığı bir yerdeyiz. Onların kap-kacaklarından yiyip içebilir miyiz? diye sordum. Dedi ki: "Onlarınkinden başka kap-kacak bulabilirseniz onlarınkinden yemeyin. Başka birşey bulamazsanız onları yıkadıktan sonra kullanın."

Kaynak:  Ebu Davud, Et'ime 46 (3839); Tirmizi, Siyer 11, (1560); Tirmizi hadisin sahih olduğunu söyledi. Metin Tirmizi'deki metindir.

Konu:  Diğer


153-)  Küleyb İbnu Menfa'a ceddi bulunan Küleyb el-Hanefi (radıyallahu anh)'den anlattığına göre, kendisi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek sormuştur: "Ey Allah'ın Resûlü kime karşı iyilik yapayım?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı vermiştir: "Annene, babana, kızkardeşine, oğlan kardeşine, bunu takip eden azadlına. Bu iyiliği de, üzerine vacib olan bir hakkın ödenmesi, yani, sıla-ı rahmin yerine getirilmesi olarak yapacaksın. (Nafile, ihtiyari, hasbi bir davranış tatavvu grubuna giren bir amel olarak değil)".

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 129, (5140).

Konu:  İyilik


154-)  Behz İbnu Hakim babası tarikiyle dedesi Mu'aviye İbnu Hayde el-Kuşeyri (radıyallahu anh)'den naklediyor. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: "Ey Allah'ın Resûlü, kime iyilik yapayım? diye sordum. Bana: "Annene" dedi. "Sonra kime?" diye tekrar ettim. "Annene" dedi. "Sonra kime?" dedim. "Annene" dedi. "Sonra kime?" dedim, bu dördüncüde "Babana, sonra da tedrici yakınlarına" diye cevap verdi." Ebu Davud bir rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Haberiniz olsun, kişi azatlısından bir fazlasını istese, azadlı (mevla) bu (ihtiyaç fazlası)na sahib olduğu halde yerine getirmese kıyamet günü vermemiş olduğu bu fazlalık bir engerek yılanı olarak kendisine getirilir."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 129, (5141); Tirmizi Birr 1, (1898).

Konu:  İyilik


155-)  Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü benim malım ve bir de çocuğum var. Babam malımı almak istiyor" (ne yapayım?) diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Sen ve malın babana aitsiniz. Şunu bilin ki, evladlarınız kazançlarınızın en temizlerindendir. Öyle ise evladlarınızın kazançlarından yiyin" buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Büyü 79, (3530); İbnu Mace, Ticarat 64, (2291)-2292).

Konu:  İyilik


157-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hiçbir evlad, babasının hakkını, bir istisna durumu dışında ödeyemez. O durum da şudur: Babasını köle olarak bulur, satın alır ve azad eder."

Kaynak:  Müslim, Itk 25, (1510); Ebu Davud, Edeb 129, (5137); Tirmizi, Birr 8, (1907); İbnu Mace, Edeb 1, (3659).

Konu:  İyilik


159-)  İbnu Amr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, cihada iştirak etmek için Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den izin istedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Annen baban sağlar mı?" diye sordu. Adam: "Evet" deyince: "Onlara (hizmet de cihad sayılır), sen onlara hizmet ederek cihad yap" buyurdu. Müslim'in bir diğer rivayetinde adam: "...Sana, hicret ve cihad etmek ecrini de Allah'tan istemek şartı üzerine biat ediyorum" der. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Anne ve babandan sağ olan var mı?" diye sorar. Adam: "Evet, her ikisi de sağ" deyince: "Yani sen Allah'tan ecir istiyorsun?" der. Adamın "evet"i üzerine: "Öyleyse valideyn'in yanına dön. Onlara iyi bak, (Allah'ın rızası ondadır)" emreder. Ebu Davud ve Nesai'de gelen bir diğer rivayette adam: "Ağlamakta olan ebeveynimi de geride bıraktım" der. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona "Yemen'de bir kimsen var mı?" diye sordu. Adam: "Ebeveynim var" deyince "Peki, onlar sana izin verdiler mi? diye tekrar sordu. "Hayır" cevabı üzerine: "Öyleyse onlara geri dön, onlardan izin iste. Şayet izin verirlerse cihada katıl, vermezlerse onlara hizmet et!" emretti."

Kaynak:  Buhari, Cihad 138, Edeb 3; Müslim, Birr 5, (2539); Ebu Davud, Cihad, 33, (2529); Nesai, Cihad 5; Tirmizi, Cihad 2, (1671).

Konu:  İyilik


161-)  İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Nikahım altında bir kadın vardı ve onu seviyordum da. Babam Ömer ise, onu sevmiyordu. Bana: "Boşa onu" dedi. Ben itiraz ettim ve boşamadım. Babam Ömer (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Boşa onu" dedi.

Kaynak:  Ebu Davud, edeb 129, (5138); Tirmizi, Talak 13, (1189). Tirmizi hadisin sahih olduğunu da belirtti.

Konu:  İyilik


163-)  Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, ben anneme bir cariye tasadduk etmiştim. Şimdi annem öldü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Sadaka yapmış olmanın) ecrini mutlaka alacaksın. Miras yoluyla cariye sana geri gelecek (tekrar senin olacak)" buyurdu. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü annemin bir aylık oruç borcu vardı, onun yerine tutabilir miyim?" diye sordu. "Annene bedel tut!" dedi. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, annem hiç haccetmedi, onun yerine hac yapabilir miyim?" diye sordu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Evet, ona bedel haccet" buyurdu."

Kaynak:  Müslim, Sıyam 157, (1149); Tirmizi, Zekat 31 (667); Ebu Davud, Vesaya 12, (2877), Zekat 31, (1656).

Konu:  İyilik


164-)  Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anha) anlatıyor: Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. (Nasıl davranmam gerekeceği hususunda) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den sorarak: "Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuşmak) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?" dedim. "Evet" dedi, ona gereken hürmeti göster."

Kaynak:  Buhari, Hibe 28, Edeb 8; Zekat 50 (1003); Ebu Davud, Zekat, 34, (1668);

Konu:  İyilik


166-)  Ebu Üseyd Malik İbnu Rebi'a es-Saidi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Evet vardır" dedi ve açıkladı: "Onlara dua, onlar için Allah'tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) taleb etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 129, (5142); İbnu Mace, Edeb 2, (3664).

Konu:  İyilik


167-)  İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, şöyle diyordu: "Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden sonra babasının dostlarına sıla-ı rahimde bulunmasıdır."

Kaynak:  Müslim, Birr,11-13 (2552); Tirmizi, Birr, 5 (1904); Ebu Davud, Edeb 129, (5143).

Konu:  İyilik


168-)  Ömer İbnu's-Saib'den rivayet edildiğine göre, şu haber kendisine ulaşmıştır: "Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) bir gün otururken süt babası çıkagelir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hürmeten, onun için, giydiği şeylerden birini serer ve üzerine oturtur. Az sonra süt annesi gelir. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) bunun için de elbisenin diğer tarafını serer, kadın üzerine oturur. Biraz sonra süt-oğlan kardeşi gelir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kalkarak onu da önüne oturtur."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 129, (5145).

Konu:  İyilik


172-)  Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kim "üç kız" veya "üç kızkardeş" veya "iki kız kardeş" veya "iki kız" yetiştirir, terbiye ve te'diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir." Ebu Davud'da İbnu Abbas (radıyallahu anh)'dan şu rivayet de kaydedilmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kimin iki kızı olur da bunları öldürmez, alçaltmaz, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmezse Allah onu cennete koyar." (5147. H).

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 130, (5147); Tirmizi, Birr, 13 (1913).

Konu:  İyilik


173-)  Avf İbnu Malik el-Eşca'i (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben ve yanakları kararmış kadın kıyamet günü şu iki şey gibi yan yanayız. -Hadisi rivayet eden Yezid İbnu Zürey, baş ve orta parmaklarıyla işaret yaptı.- O kadın ki, mevkii, makamı bulunan kocasından dul kalmıştır, (maddi imkanlarından başka) neseb ve güzelliği yerindedir. Bütün bunlara rağmen (evlenmez) ve yetimler büyüyünceye veya ölünceye kadar kendini onlara hasreder." Hadiste geçen "yanakları kararmış kadın" tabiriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yetimlerini büyütmek gayesiyle süslenmeyi ve rahat yaşamayı terkeden, çektiği sıkıntılar sebebiyle cildi kararan dul kadını ifade buyurmuştur.

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 130, (5149).

Konu:  İyilik


175-)  Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye uğradı. Aişe hummaya yakalanmış, hasta idi. "Kızım, nasılsın?" diye hatırını sordu ve yanağından öptü."

Kaynak:  Ebû Davud, Edeb 158 (5222); Buhari, Menakıbu'l-Ensar 45.

Konu:  İyilik


178-)  Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ben ve yetime bakan kimse cennette şöyleyiz" Orta parmağı ile baş parmağını yan yana getirip aralarını açıp kapayarak işaret etti."

Kaynak:  Buhari, Talak 14, Edeb 24; Tirmizi, Birr 14, (1919); Ebu Davud, Edeb 131, (5150).

Konu:  İyilik


180-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Bir adam yolda yürürken, yol üzerinde bir diken dalına rastladı. Onu alıp dışarı attı. Cenab-ı Hakk bu davranışından memnun kalarak, ona mağfiret etti". Yukarıdaki metin, Ebu Davud hariç beş kitabın beşinde aynen mevcuttur. Ebu Davud (az bir farklılıkla) şöyle kaydeder: "Hiçbir hayır yapmamış olan bir adam, yoldan bir diken dalını kaldırdı. Bu ya (yola uzanmış) bir ağaç dalıydı kesip attı ya da yola bırakılmış bir şeyi kaldırıp attı..." gerisi yukarıdaki gibi.

Kaynak:  Buhari, Mezalim 28, Cemaat 32; Müslim, Birr 128, (1914), İmaret 163, (1914); Muvatta, Salatu'l-Cemaat 6, (1, 131); Tirmizi, Birr 38 (1958); Ebu davud, Edeb 172, (5245).

Konu:  İyilik


184-)  Amr İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kırk iyilik vardır. En üstünü sağmal keçi bağışlamaktır. Bu iyiliklerden birini, sevab ümid ederek ve vadedilen mükafatı tasdik ederek yapan kimseyi Allah mutlaka, bu ameli sebebiyle, cennete koyar." Ravilerden biri (Hassan) diyor ki: "Keçi bağışı dışındaki amellerisaydık: Verilen selamı almak, hapşırana yerhamukallah demek, yoldan rahatsızlık veren şeyi temizlemek vs. gibi, fakat on beşe bile ulaşamadık".

Kaynak:  Buhari, Hibe 35; Ebu Davud, Zekat 42, (1683).

Konu:  İyilik


190-)  Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her bir ma'ruf sadakadır" Bu hadisi Tirmizi, Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den şu ziyade ile rivayet etti: "Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kabına su vermen de birer "ma'ruf"dur".

Kaynak:  Buhari, Edeb 33; Müslim, Zekat 52, (1005); Ebu Davud, Edeb 68, (4947); Tirmizi, Birr 45, (1971).

Konu:  İyilik


195-)  Kays İbnu Ebi Gareze el-Gıfari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz hicret etmezden önce simsarlar olarak isimlendiriliyorduk. Bir gün, Medine'de, bize Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) uğradı. Bize ondan daha iyi bir isim verdi. Buyurdu ki: "Ey tüccarlar, satış işine, yemin ve boş söz karışır..." Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Satış işine yemin ve yalan bulaşmaktadır, siz (Rabbin gadabını söndüren) sadaka karıştırın"

Kaynak:  Ebu Davud, Büyû 1, (3326,3327); Tirmizi, Büyû 4, (1208); Nesai, Eyman 7, (7, 15).

Konu:  Alım-Satım


196-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i işittim, diyordu ki: "(Ticarette yalan) yemin, (tüccarın zannınca) mala rağbeti artırır. (Halbuki gerçekte) kazancı giderir." Ebu Davud'da "Bereketi giderir" şeklindedir.

Kaynak:  Buhari, Büyû 26; Müslim, Müsakat 13 (1607); Ebu Davud, Büyû 6, (3335); Nesai, Büyû 5, (7, 246). Hadis'in metni Buhari ve Müslim'deki metindir.

Konu:  Alım-Satım


197-)  Hakim İbnu Hizam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Alıp-satanlar" birbirlerinden ayrılmadıkça (vazgeçmekte) muhayyerdirler. Alıp-satanlar alış-verişi sıdk ve doğruluk üzere yapar (kusuru) beyan ederlerse alış-verişleri her ikisi hakkında da mübarek kılınır. Yalan söylerler (kusurları) gözlerlerse, belli bir kar sağlasalar bile, alış-verişlerinin bereketini kaybederler." Bir rivayet şöyledir: "Alış-verişlerinin bereketi yok edilir: Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar."

Kaynak:  Buhari, Büyû 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû, 47, (532); Ebu Davud, Büyû 53, (3459); Tirmizi, Büyû 26, (1246); Nesai, Büyû 3, (7, 244-245).

Konu:  Alım-Satım


203-)  Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim bir Müslümanın ikalesini (yani alım-satım akdini feshetmesini) kabul ederse, Allah da onu düşmekten kurtarır"

Kaynak:  Ebu Davud, Büyû 54, (3460); İbnu Mace, Ticarat 26, (2199).

Konu:  Alım-Satım


204-)  İbnu Ömer anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(Şer'i hukuku ödemek için) vezin'de Mekke halkının vezn'i esastır, keyl'de de Medine halkının keyl'i esastır."

Kaynak:  Ebu Davud, Büyû 8, (3340); Nesai, Büyû 54, (7, 284).

Konu:  Alım-Satım


207-)  İbnu Harmele (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ümmü Habib Bintü Züeyb İbnu Kays el-Müzenniyye, bize (ölçüm işlerinde kullanılan) bir sa' bağışladı. Ümmü Habib bize rivayet etti ki, kendisine, İbnu Ahi Safiyye'den geldiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevce-i pakleri Safiyye validemiz (radıyallahu anha) bağışlanan bu sa'in, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kullandığı sa' olduğunu söylemiştir. Ravilerden Enes İbnu İyaz der ki: "Ben bu sa'ı denedim, (kontrol ettim) gördüm ki bu sa', Emevi Halifesi Hişam İbnu Abdi'l-Melik'in kullandığı müdd'le iki buçuk müdd miktarında idi".

Kaynak:  Ebu Davud, Eyman 18, (3279).

Konu:  Alım-Satım


214-)  Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Mekke'nin fethedildiği sene Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i Mekke'de işittim, şöyle buyuruyordu: "Cenab-ı Allah içki, ölmüş hayvan, domuz ve putun alım-satımını yasakladı." Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü "ölmüş hayvanların iç yağı hakkında ne buyurursunuz, zira onunla gemiler yağların, derilere sürülür, kandiller aydınlatılır" dendi. Cevaben: "O (nun satışı) haramdır" buyurdu ve ilave etti: "Allah Yahudilerin canını alsın. Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağını haram kıldığı vakit bu yağı erittiler, sonra satıp parasını yediler."

Kaynak:  Buhari, Büyû 112, Meğazi 50; Müslim, Müsakat 71 (1581); Ebu Davud, Büyû 66 (3486); Tirmizi, Büyû 93, (7, 309-310); İbnu Mace, Ticarat 11, (2167).

Konu:  Alım-Satım


216-)  İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i Kabe'nin yanında otururken gördüm. Bir ara başını semaya kaldırarak güldü ve şunu söyledi: "-Allah Yahudilere Lanet etsin, Allah Yahudilere lanet etsin, Allah Yahudilere lanet etsin! Allah onlara (ölmüş hayvanların) iç yağını yasaklamıştı tutup bunu sattılar ve parasını yediler. Halbuki Allah bir millete bir şeyin yenmesini haram etti mi, onun parasını da haram etti demektir."

Kaynak:  Ebu Davud, Büyû 66 (3488).

Konu:  Alım-Satım


217-)  el-Muğire (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim içki satarsa, hınzır kasaplığı da yapsın"

Kaynak:  Ebu Davud, Büyû 66, (3489).

Konu:  Alım-Satım


218-)  Ebu Talha (radıyallahu anh) anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan "İçkiye varis olan yetimler" hakkında sormuştur. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Dök onu!" emretmiştir. Ebu Talha: "Sirke yapsam olmaz mı?" deyince de "Hayır!" diye cevap vermiştir." Tirmizi'nin rivayetinde: "Şarabı dök, küplerini de kır" buyurmuştur.

Kaynak:  Ebu Davud, Eşribe 3 (3675); Tirmizi, Büyû 58, (1293).

Konu:  Alım-Satım


219-)  İbnu Ömer (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle demiştir: "Bir yiyecek satın alan kimse, onu kabzetmeden önce satamaz"

Kaynak:  Buhari, Büyû 49, 51, 54, 55, Hudud 42; Müslim, Büyû 29, 35, 40, 41, (1525-1526-1528-1529); Nesai, Büyû 55, (7, 286-287); Ebu Davud, Büyû 67 (3492); Tirmizi, Büyû 56 (1291); Muvatta, Büyû 40, (2, 640-641); İbnu Mace, Ticarat 37, (2226).

Konu:  Alım-Satım


221-)  Hakim İbnu Hizam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, bana gelip, birşeyler almak isteyenler oluyor. Halbuki istenen şey bende yoktur. Bu durumda bilahere çarşıdan satın alarak teslim etmek üzere istenen şeyi satayım mı?" "Hayır dedi, yanında mevcut olmayan şeyi satma."

Kaynak:  Nesai, Büyû 60, (7, 289), Ebu Davud, Büyû 70 (3503); Tirmizi, Büyû 19, (1232); İbnu Mace, Ticarat 20, (2187).

Konu:  Alım-Satım


225-)  İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle emretti: "Ağaçların üzerinde o yılın meyveleri (olgunlaşmaya) salih olduğu (kızarmak, sararmak sûretiyle) zahir olana kadar, meyveleri satmayın. Yaş hurmayı kuru hurma karşılığında da satmayın." Yine Abdullah İbnu Ömer, Zeyd İbnu Sabit'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yaş hurmayı kurusu ile değiştirmeyi yasakladıktan sonra, ariyyenin (muayyen bir ağacın başındaki yaş hurmayı) yerdeki yaş veya kuru hurma ile tebdiline müsaade buyurdu. Bu çeşit bir değiş tokuşa başka alım-satımlarda müsaade buyurmadı." İbnu Ömer'e meyvenin salih olarak ortaya çıkması nedir? diye sorulunca şu cevabı verirdi: "Meyvenin afete uğrayarak zarar görme tehlikesini atlatmasıdır."

Kaynak:  Buhari, Büyû 82-87, Müsakat 17, Selem 4; Müslim, Büyû 51, 59, 79, (1534, 1535, 1539); Ebu Davud, Büyû 20, (3361); Nesai, Büyû 28 (7, 262-263), 40 (7, 270-271), Eyman 45 (7, 33); İbnu Mace, Ticarat 32, (2214-2215); Muvatta, Büyû 10, (2, 618).

Konu:  Alım-Satım


226-)  Buhari'nin dışındaki müelliflerin kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meyvesi olgunlaşıncaya kadar hurmayı, danesi beyazlaşıp afetten emin oluncaya kadar başağı satmaktan men etti. Bu muameleden satıcı da alıcı da yasaklanmıştır.

Kaynak:  Müslim, Büyû 50, (1535); Ebu Davud, Büyû 23, (3368); Tirmizi, Büyû 15, (1226-1227); Nesai, Büyû 40, (7, 270, 271); İbnu Mace, Ticarat 32, (2214-2215).

Konu:  Alım-Satım


227-)  Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) olgunlaşmazdan önce meyvenin ağacın başında iken satılmasını yasakladı. Kendisine (aleyhissalatu vesselam) meyvenin olgunlaşması ile ne kastediliyor? diye sorulunca: "Onun kızarması ve sararmasıdır" diye açıkladı ve ilave etti: "Cenab-ı Hakk bir afet vererek meyveye mani olacak olsa, kardeşinden aldığın parayı nasıl helal addedeceksin?"

Kaynak:  Buhari, Büyû' 83, Selem 4; Müslim, Müsakat 15-17 (1555), Büyû 49, 50 (1534-1554); Muvatta, Büyû 11 (2, 618); Ebu Davud, Büyû 23, (3367); İbnu Mace, Ticarat 61, (2284).

Konu:  Alım-Satım

[1] 2 3 4 5 6 7 8 9 Sonraki> Son>>

 


İletişim