821-) Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "...O, bunların yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle hem mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı. İşte ey akıl ve basiret sahipleri bundan ibret alın"(Haşr, 2) mealindeki ayet, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) tarafından Medine'den sürülen Yahudiler hakkında nazil oldu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) mallarından (silah hariç), sadece develerinin taşıyabileceği kadarını götürmelerine izin vermişti. Onlar, evlerinin eşiklerinden, kapılarından ve diğer ahşap kısımlarından tutup yıkıyorlardı. Beni Nadir'in hurmalığı hassaten Resul-i Ekrem'in idi, O'na bunu Cen b-ı Hakk tahsis etmişti."
Kaynak: Rezin'in ilavesidir. Bu rivayetin manasında uzunca bir rivayeti, Ebu Davud tahric etmiştir. Harac, 23, (3004).
Konu: Tefsir
822-) İbnu Ömer (radıyallahu anh): "Allah'ın onların mallarından Peygamberine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata ne deveye binip koşmadınız..." ayeti hakkında şunu söyledi: "Resûlullah (aleyhissalatu vuesselam) Fedek ahalisi ve ismen belirttiği ancak şu anda hatırlayamadığım köylerle sulh yaptı. Bu esnada (Hayber'in geri kalan köylerinde yaşayan) ahaliyi muhasara etmişti. Bu (muhasara altındaki)ler, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e sulh için hey'et gönderdiler. Ayette geçen"Siz bunun üzerine ne ata ne de deveye binip koşmadınız" demek, "Siz savaşmadınız" demektir. Zühri der ki: Benu'n Nadir münhasıran Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ait idi. Çünkü orayı zorla fethetmediler, anlaşarak fethettiler. Bu sebeple Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buradan elde edilen ganimeti sadece Muhacirler arasında taksim etti. Ondan, Ensar'dan olanlara, ihtiyaç sahibi iki kişi hariç, kimseye bir şey vermedi."
Kaynak: Ebu Davud, Harac 19, (2971).
Konu: Tefsir
823-) Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Beni Nadir'in emvali, Cenab-ı Hakk'ın Resulüne (aleyhissalatu vesselam) fey' kıldığı, üzerine at ve deve koşulmayan (yani savaşsız elde edilen) mallardandı. Ureyne köyleri, Fedek, tıpkı (Kureyza ve Nadir'in emvali gibi) sırf Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ait yerlerdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buralardan elde edilen gelirlerden ailesinin bir yıllık nafakasını ayırırdı. Geri kalanı da Allah yolunda hazırlık olmak üzere silah ve binek için sarfederdi. (Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur): "Allah'ın (fethedilen diğer küffar) memleketleri ahalisinden Peygamberine verdiği fey'i, Allah'a, Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. Ta ki bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın..." (Haşr, 7). (Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e intikal eden) bu pay, bu sayılanlara ve ayrıca "evlerinden ve mallarından çıkarılmış olan fakirlere, onlardan önce (Medine'yi) yurt ve iman evi edinmiş olan kimselere, kendilerinden sonra gelenlere aittir." Bu ayet, (kıyamete kadar gelecek) mü'minlerin tamamına şamildir. Tek istisnayı köle olarak sahib olduklarınız teşkil ediyor. Köleleriniz dışındaki her Müslüman bu payda hisse ve hak sahibidir."
Kaynak: Ebu Davud, Harac 19, (2965, 2966).
Konu: Tefsir
836-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) balı ve tatlı şeyleri severdi. Ayrıca, ikindi namazlarını kıldıktan sonra (hergün) kadınlarını teker teker ziyaret eder, her birine yaklaşır (sohbette bulunurdu.) Bu ziyaretlerinin birinde Hz. Hafsa (radıyallahu anha)'nın yanına girmişti. Bu defa onun yanında, her zamanki kaldığı mutad müddetten fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini (Resûlullah'ın diğer hanımlarından) sordum. Bana: "Yakınlarından bir kadın Hafsa'ya bir okka (Taif) balı hediye etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı, (o da şerbet hatırına sohbetini biraz uzatmıştır)" dediler. Ben: "- Öyleyse, kasem olsun biz de ona mutlaka bir hile kurmalıyız!" dedim. Sevde (radıyallahu anha)'ye: "- (Hafsa'dan sonra sıra senin) O girince sana yaklaşacak. Sana yaklaşınca O'na: "Ey Allah'ın Resûlü! Sen megafıh mi yedin?" diyeceksin. (Ben biliyorum ki, o sana:) "Hayır!"diyecek. O zaman sen de: "Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne?" diyeceksin." Bir rivayette Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok üzülürdü (Bu sebeple gerçeği. itiraf ederek) muhakkak "Hafsa bana bal şerbeti ikram etti" diyecek. O zaman sen kendisine "Demek ki arı, balını urfut ağacından almış" diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safıyye, sana uğradığı zaman sen de aynı şeyleri söyle! dedim." Hz. Aişe anlatmaya devam etti: "Sevde (bilahere bana) dedi ki: "Kendinden başka ilah bulunmayan Allah'a kasem olsun, bana tenbih ettiğin şeyleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kapıdan görünür görünmez, senden korktuğum için (unutmadan) hemen söylemek istedim." Ne ise, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine yaklaşınca Sevde: "Ey Allah'ın Resûlü meğafır mi yediniz?" der: "Hayır!" cevabını alır. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçer: "- Öyleyse bu koku da ne?" " Hafsa bana bal şerbeti ikram etti. " "- Demek ki arı urfut yemiş." Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatmaya devam ediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana uğrayınca ben de aynı şeyleri söyledim. Keza, Safıyye (radıyallahu anha)'ye uğrayınca o da aynı şeyleri söyledi. Müteakiben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hafsa (radıyallahu anha)'nın yanına girince: "- Ey Allah'ın Resûlü sana o şerbetten ikram edeyim mi?" diye sorar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "- Hayır, ihtiyacım yok!" cevabını verir. (Bu durumu işittiği zaman) Sevde (radıyallahu anha): "- Allah'a kasem olsun balı ona haram ettik!" dedi. Ben kendisine: "- Sus, (sesini çıkarma)" dedim."
Kaynak: Buhari, Talak 8, Nikah 103, Et'ime 32, Eşribe 10, 15, Tıb 4, Hiyel 5; Müslim, Talak 20, (1474); Ebu Davud, Eşribe 11, (3715); Nesai, Talak 16, (6,151,152).
Konu: Tefsir
839-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kur'an-ı Kerim'de otuz ayetlik (şanı yüce) bir süre vardır. Bu süre (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah'ın onu affetmesini sağlar. Bu süre Tebarekellezi bi-Yedihi'l-Mülk'dür." Ebu Davud'daki rivayette: "(Okumak suretiyle) arkadaşlığını kazanan kimseye sûre şefaat eder" denilmiştir.
Kaynak: Ebu Davud, Salat 327, (1400) (veya Ramazan 10); Tirmizi Sevabu'l-Kur'an 9, (2893).
Konu: Tefsir
845-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Müzzemmil suresinde geçen: "Ey (esvabına) bürünen (habibim), gecenin birazı hariç olmak üzere kalk, yarısı miktarınca, yahud ondan birazını eksilt. Yahut (o yarının) üzerine (ilave edip) artır. Kur'an'ı da açık açık tane tane oku..." (Müzzemmil 1- 4) ayetleri hakkında şu açıklamayı yaptı: Bu ayeti, aynı surede yer alan: "...O, buna sizin takat getiremiyeceğ'inizi bildiğ'i için size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur'an'dan kolay geleni okuyun..."(Müzzemmil 20) müteakip bir ayet neshetti." İbnu Abbas (radıyallahu anh) devamla, surede geçen: "Şüphesiz gece kalkışı daha te'sirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" (6. ayet) mealindeki ayette geçen, "gece kalkışı"ndan murad, gecenin evvelidir. Böylece mana şu oluyor: "Gecenin evvelinde kalkmak, gece namazı olarak Allah'ın size farz kıldığı ibadeti yerine getirmenize daha elverişlidir." Bunun sebebi şudur: İnsan bir kere uyudu mu, ne zaman uyanacağını bilemez. "Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" ayetinde geçen "okumak daha elverişlidir"den maksada gelince "Kur'an'ı anlamak, Kur'an'da fıkıh sahibi olmak" demektir. İbnu Abbas, "Gündüzleyin seni uzun uzun alıkoyacak işler var" (7. ayet) mealindeki ayeti de, "Kur'an okumaktan çokca uzak kalmak" şeklinde anlamıştır.
Kaynak: Ebu Davud, Salat 306, (1304).
Konu: Tefsir
846-) Bir başka rivayette şöyle denir: Müzzemmil suresinin baş tarafı indiği zaman mü'minler, Ramazan ayındaki kalkışları gibi geceleri kalkarlardı. Bu hal surenin (ruhsat getiren) son kısmı nazil oluncaya kadar devam etti."
Kaynak: Ebu Davud, Salat 206, (1305); (Ebu Davud'un bazı tanzimlerinde bu hadisler Kıyamu'l-Leyl başlığı altında kaydedilmiştir.)
Konu: Tefsir
856-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Çocukları diri olarak toprağa gömen de gömülen de ateştedir."
Kaynak: Ebu Davud; Sünnet,18, (4717).
Konu: Tefsir
867-) İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Kadir gecesi (Ramazan'ın neresinde?) diye sorulmuştu. "O, Ramazan'ın tamamında!" diye cevap verdi."
Kaynak: Ebu Davud, Salat, 324, ( 1387).
Konu: Tefsir
870-) Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kadir gecesi bana (bugün rüyamda) gösterildi, (şu anda hangisi olduğunu unuttum). O gecenin sabahında kendimi su ve toprak içinde secde eder buldum." Derken hava bozdu, yağmur başladı. Zaten mescid çardak şeklindeydi (üstü ağaç dallarıyla örtülü idi). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın burnu (alnı) üzerinde ve burun yumuşaklarında su ve toprak bulaşığını gördüm. O gün Ramazan'ın yirmi birinci sabahıydı."
Kaynak: Buhari, Leyletü'l-Kadr 1, 13; Müslim, Sıyam 215, (1165); Ebu Davud, Salat 320, (1382-1383) Veya Ramazan 3; İbnu Mace Savm, 56, (1766); Muvatta, İ'tikaf 9 (1, 319).
Konu: Tefsir
875-) Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek, "Bana cami (özlü) bir sure öğret" talebinde bulundu. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) de ona İza Zülzilet suresini öğretti. (Tà'lim işi bitince) adam şunu söyledi: "- Seni hakla gönderen Zat'a yemin olsun (buradaki ameller bana yeter), buna asla başka bir (amel) ilave etmeyeceğim." Adam ayrılır ayrılmaz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Adamcağız kurtuldu!" dedi ve bu sözü iki kere tekrar etti."
Kaynak: Ebu Davud, Ramazan 9, Salat 326, (1399).
Konu: Tefsir
881-) İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh) demiştir ki: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında tencere, kova gibi eşyaları ariyeten vermeyi (Maun suresinde zikri geçen) yardım (maun) addederdik."
Kaynak: Ebu Davud, Zekat 32, (1657).
Konu: Tefsir
882-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün mescidde iken hafıf bir uyku kestirmesi yaptı, sonra gülerek başını kaldırdı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resülü, niçin gülüyorsunuz?" diye sorulunca: " Bana az önce şu süre nazil oldu" deyip besmele çekti, sonuna kadar Kevser süresini okudu: "Bismillahirrahmanirrahim, Ey Muhammed! Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir" (Kevser 1-3). Resûlullah kıraatı tamamlayınca sordu: "Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?" Biz: "- Allah ve Resûlü bilir" dedik. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Bu bir nehirdir. Rabbim onu bana vadetmiştir. O nehir üzerinde pek çok hayırlar var. Bu bir havuzdur da. Kıyamet günü ümmetim onun başında (su içmek üzere) toplanacak. Bu havuzdaki maşrapalar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Derken içlerinden bir kul çıkarılıp atılacak. Ben müdahale edip: "Ey Rabbim (onu niye atıyorsun) o benim ümmetimdendir?" diyeceğim. Ancak Cenab-ı Hakk: "Bunlar senden sonra ne bid'atler işlediler senin haberin yok" diyecek."
Kaynak: Buhari, Tefsir, İnna a'taynake'l-kevser 1, Rikak 53, Müslim, Salat 53, (400); Tirmizi,Tefsir, Kevser (3357), Ebu Davud, Sünnet 26, (4747, 4748); Nesai, Salat 21, (2,133,134).
Konu: Tefsir
886-) Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (bir gün) ashabına: "Sizden biri bir gecede Kur'an-ı Kerim'in üçtebirini okumaktan aciz midir?" diye sordu. " Buna hangimiz güç yetirebilir?" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): " Allahu Ahad, Allahu's-Samed (İhlas süresi) Kur'an'ın üçtebiridir" buyurdu.
Kaynak: Buhari, Fedailu'l-Kur'an 13, Tevhid 1; Müslim, Müsafırin 259, (811); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 11, (2898); Nesai, İftihah 69, (2,171); Muvatta, Kur'an 17, 19 (1, 208); Ebu Davud, Vitr 18, Salat 353, (1961); İbnu Mace, Edeb 52, (3787, 3788, 3789).
Konu: Tefsir
894-) Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bu gece indirilen ayetler var ya, onlar gibisi hiç görülmemiştir: Kul eüzu bi-rabbi'l-felak ve Kul eüzu bi-rabbi'n-nas süreleri".
Kaynak: Müslim, Misafırin 264, (814); Tirmizi, Sevabu'1-Kur'an 12, (2904), Tefsir, Muavvizateyn, (3364); Ebu Davud, Salat 354, (1462,1463); Nesai, İstiaze 1, (8, 251-254).
Konu: Tefsir
903-) Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Aramızda bedevi ve gayr-ı Arapların da bulunduğu bir cemaatte Kur'an okuyorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanımıza geldi. "Okuyun, dedi. Her okuyuş güzeldir. Öyle kimseler gelecek ki, onlar, Kur'an'ın kelime ve lafızlarını, ok yapılacak çubuğun düzlenmesi gibi düzleyecekler. Ondan elde edilecek ücreti ahirete bırakmayıp dünyada alacaklar."
Kaynak: Ebu Davud, Salat 139, (830).
Konu: Kuran ve Sünnet
904-) Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Kur'an-ı Kerim'i sesinizle güzelleştirin." Derim ki: Buhari, bu rivayeti Sahih'inin sonunda bab başlığında (tercümede) kaydetmiştir (Tevhid 52). "Kur'an'ın sesle tezyininden maksad, kıraat sırasında sesin yükseltilmesidir (Doğruyu Allah bilir).
Kaynak: Ebu Davud, Salat 355, (1468); Nesai,Salat 83, (2,179,180); İbnu Mace, İkamet 176, (1342).
Konu: Kuran ve Sünnet
906-) Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde i'tikaf'a girmişti. Cemaatin Kur'an'ı cehri olarak okuduklarını işitti. Perdeyi aralayıp şöyle seslendi: "Bilin ki, herkes Rabbine hususi şekilde münacaatta bulunuyor, bir birinizi (seslerinizle) rahatsız etmeyin. Biriniz okurken (veya namazda iken) diğerinin kıraatini bastırmasın."
Kaynak: Ebu Davud, Salat 315, (1332).
Konu: Kuran ve Sünnet
907-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bir gece bir adam kalkıp yüksek sesle Kur'an okudu. Sabah olunca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "(Şu kimseye Allah rahmet buyursun) iskat etmiş olduğum bir ayeti bana hatırlatmış oldu" dedi."
Kaynak: Buhari, Şehadat 11, Fedailu'l-Kur'an 26; Müslim, Müsafırin 225, (788); Ebu Davud, Salat 315, (1331).
Konu: Kuran ve Sünnet
909-) Abdullah İbnu Ebi Kays anlatıyor: "Hz. Aişe'ye, "Resûlullah'ın geceleyin kıraati nasıldı? gizli mi okurdu, sesli mi okurdu?" diye sordum. Bana: " Her iki şekilde de okurdu: Bazan gizli, bazan sesli!" diye cevap verdi. Ben: "Bu işte genişlik yapan Allah'a hamdolsun" dedim..
Kaynak: Tirmizi, Salat 330, (449), Sevabu'l-Kur'an 23, (2925); Ebu Davud, Salat, 343, (1437); Nesai, Salatu'l-Leyl 23, (3, 224); Tirmizi hadise: "Hasen-sahih" demiştir.
Konu: Kuran ve Sünnet
910-) Katade (merhum) anlatıyor: "Hz. Enes (radıyallahu anh)'e Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kıraatından sordum. Şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) medleri (uzun heceleri) uzatırdı." Sonra örnek olarak Bismillahirrahmanirrahim'i okudu ve uzatılacak yerleri belirgin şekilde uzattı: Bismillaahi'yi uzattı, er-rahmaan'ı uzattı, er rahiim'i uzattı."
Kaynak: Buhari, Fedaili'1-Kur'an 42, 29; Ebu Davud, Salat 355, (1465).
Konu: Kuran ve Sünnet
911-) Ümmü Seleme (radıyallahu anha)'den, "Onun Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kıraatını açık bir şekilde harf harf tavsif ettiği rivayet edilmiştir."
Kaynak: Tirmizi, Sevabu'I-Kur'an 23, (2924); Ebu Davud, Salat 335, (1456); Nesai, Salat 83, (2,181).
Konu: Kuran ve Sünnet
912-) Abdullah İbnu Muğaffel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı devesinin üstünde Feth süresini okurken gördüm. Süreyi terci' üzere okuyordu."
Kaynak: Buhari, Fedailu'l-Kur'an 24, 30, Meğazi 48, Tefsir, Feth 1, Tevhid 50; Müslim, Müsafirin 237, (794); Ebû Davud, Salat 355, (1467).
Konu: Kuran ve Sünnet
914-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: " Kur'an'ı bana oku!" dedi. Ben (hayretle): "- Sana indirilmiş bulunan Kur'an'ı mı sana okuyayım?" diye sordum. Bana: " Evet, ben onu kendimden başkasından dinlemeyi seviyorum!" dedi. Ben de ona Nisa süresini okumaya başladım. Ne zaman ki, "Her ümmete her şahid getirdiğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şahid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak?" mealindeki ayete (41. ayet) geldim. " Dur!"dedi. Durdum ve dönüp Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a baktım. Bir de ne göreyim, iki gözünden de yaşlar akıyordu."
Kaynak: Buhari, Fedailu'l-Kur'an 32, 33, 35; Müslim, Musafırin 247, (700); Tirmizi, Tefsir, Nisa, (3027, 3028); Ebu Davud, İlm 13, (3668).
Konu: Kuran ve Sünnet
916-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kim Vettini ve'z-zeytüni süresini okuyup son ayeti olan: "Allah hakimlerin hakimi değil mi?" (8. ayet) ayetine gelince: "Evet, ben buna şehadet edenlerdenim" desin. Kim de La uksimu bi-yevmi'l-kıyame'yi okuyup son ayeti olan "(Bütün bunları yapan Allah) ölüleri tekrar diriltmeye kadir değil midir?" (Kıyamet 40) ayetini de okudu mu: "Rabbimizin izzetine andolsun evet!" desin. Kim de Mürselat süresini okuyup en sondaki, "Artık bundan sonra hangi söze inanacak onlar?" (50. ayet) ayetini de tamamladı mı: "Allahu Teala'ya inandık" desin."
Kaynak: (Ebu Davud, Salat 154, (887); Tirmizi, Tefsir, Tin, (3344), Hadis; Ebu Davud'da tam olarak, Tirmizi'de, "Ben buna şehadet edenlerdenim"e kadar olan kısmı rivayet edilmiştir.
Konu: Kuran ve Sünnet
917-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri geceleyin kalkınca Kur'an diline dolaşıp ne dediğini anlamamaya başlayınca hemen yatsın."
Kaynak: Müslim, Müsafırin 223, (787); Ebu Davud, Salat 308, (1311).
Konu: Kuran ve Sünnet
920-) Abdurrahman İbnu Abdi'l-Kari (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmı okumadan uyursa bunu sabah namazı ile öğle namazı arasında tamamlasın. Bu takdirde, sanki gece (mütad vaktinde) okumuş gibi aynı Sevaba nail olur."
Kaynak: Müslim, Müsafırin 142, (747); Muvatta, Kur'an 3, (1, 200); Tirmizi, Salat 20, (581); Ebu Davud, Salat 309, (1313).
Konu: Kuran ve Sünnet
921-) Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hişam İbnu Hakim İbni Hizam'ı, Furkan süresini farklı şekillerde okurken dinledim. Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam) bana bu şekillerden hiçbiriyle okumamıştı. Namazın içinde adamın üzerine atılacak oldum. Kendimi zorla zabtedip namazı bitirmesini bekledim. Selamı verir vermez ridasından tutup kendime doğru çektim ve: "Sana bu süreyi (böyle okumayı) kim öğretti?" diye sordum. Hişam: "Onu bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğretti!" demez mi! (Tepem attı): "- Yalan söylüyorsun, onu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana da öğretti, ama senin okuduğuna hiç benzemiyor!" dedim. Adamı derdest edip doğru Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürdüm. "- Ey Allah'ın Resûlü, dedim, bu adamı Furkan süresini, bana hiç okumadığın çok farklı şekillerde okuyor gördüm!" Resûlullah, sükünetle: " Hele yakasını sal!" diye emretti ve ona dönerek: " Ey Hişam oku bakalım!" dedi. Hişam, kendisinden işittiğim şekilde, süreyi yeniden okudu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana yönelerek: " Evet, süre bu şekilde indirildi!" buyurdu. Sonra bana: " Ey Ömer, dedi. Sen de oku!" Aynı süreyi ben de, bana öğretmiş olduğu şekilde okudum. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamayı yaptı: " Evet süre bu şekilde (de) nazil oldu. Biliniz ki, bu Kur'an yedi harf (şekil) üzere indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun."
Kaynak: Buhari, Fedailu'l-Kur'an 5, 27, Husümat 4, Tevhid 53; Müslim, Müsafirin 270, (818); Ebu Davud, Salat 357, (1475); Tirmizi, Kıra'at 2, (2944); Nesai, Salat 37, (2, 150-152); Muvatta, Kur'an 5, (1,102).
Konu: Kuran ve Sünnet
934-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zaman yaklaşınca, mü'minin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. Esasen mü'minin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür." Buhari'nin rivayetinde şu ziyade var: "Peygamberlikten cüz olan şey yalan olamaz."
Kaynak: Buhari, Ta'bir 26; Müslim, Rüya 8, (2263); Tirmizi, Rüya 1, (2271); Ebu Davud, Edeb 96, (5019).
Konu: Rüya
935-) Ebu Katade (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Rüya Allah'tandır. Hulm (sıkıntılı rüya) şeytandandır. Öyle ise, sizden biri, hoşuna gitmeyen kötü bir rüya (hulm) görecek olursa sol tarafına tükürsün ve ondan Allaha istiaze etsin (sığınsın). (Böyle yaparsa şeytan) kendisine asla zarar edemiyecektir."
Kaynak: Buhari Tıbb 39, Bed'ü'l-Halk 11, Tà'bir 3, 4, 10,14, 46; Müslim, Rüya 5, (2262); Muvatta 1, (2, 957); Tirmizi, Rüya 4, (2288); Ebu Davud, Edeb 96, (5021).
Konu: Rüya
937-) Ebu Rezin el-Ukeyli Lakit İbnu Amir İbni Sabire (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mü'minin rüyası, nübüvvetin kırk cüzünden bir cüzdür. Bu rüya, anlatılmadığı müddetçe bir kuşun ayağında (takılı vaziyette) durur. Anlatılacak olursa hemen düşer."
Kaynak: Tirmizi, Rü'ya 6, (2279, 2280); Ebu Davud, Edeb 96, (5020).
Konu: Rüya
940-) Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle demişti: "Benden sonra, peygamberlikten sadece mübeşşirat (müjdeciler) kalacaktır!" Yanındakiler sordu: "- Mübeşşirat da nedir`?" " Salih rüyadırl" diye cevap verdi." Muvatta'nın rivayetinde şu ziyade var: "Salih rüyayı salih kişi görür veya ona gösterilir."
Kaynak: Buhari, Tabir, 5; Muvatta, Rüya 3, (2, 957); Ebu Davud, Edeb 96,(5017).
Konu: Rüya
944-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Ben bu gece, rü'yamda, kendimi Ukbe İbnu Rafi'in evinde imişim gördüm. Orada bana İbnu Tab denen cinsten taze hurma getirildi. Ben bu rüyayı şöyle te'vil ettim: "Yükselme dünyada bizimdir, ahirette de hayırlı akibet bizimdir, dinimiz de tamamlanmıştır."
Kaynak: Müslim, Rü'ya 18, (2270); Ebu Davud, Edeb 96, (5026).
Konu: Rüya
948-) Ebu Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün: " Sizden bir rüya gören var mı?" diye sual buyurdular. Cemaatten bir adam: "- Evet ben (şöyle bir rüya gördüm): Sanki gökten inmiş bir terazi vardı. Siz ve Ebu Bekir tartıldınız. Sen, Ebu Bekir'den ağır geldin. Ebu Bekir'le Ömer de tartıldılar. Ebu Bekir ağır geldi. Sonra Ömer'le Osman tartıldılar. Ömer ağır bastı. Sonra terazi kaldırıldı" dedi. (Adam sözünü bitirince) Resûlullah (aleyhissalatu vesselamın mübarek yüzlerinde memnuniyetsizlik gördük."
Kaynak: Ebu Davud, Sünnet 9, (4634), Tirmizi, Rüya 10, (2288).
Konu: Rüya
949-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek şu rüyayı anlattı: "Bu gece rüyamda buluta benzer bir şey gördüm, ondan yağ ve bal yağıyordu. İnsanlar da ellerini açıp bu yağmurdan almaya çalışıyorlardı. Azıcık alan da vardı, çokça alabilen de. Derken arzdan semaya kadar uzanan bir ip gördüm. Siz o ipe yapışıp çıktınız. Sizden sonra birisi ona tutunup o da çıktı. Sonra bir diğeri yükseldi, sonra bir diğeri daha ipe tutundu, ama ip koptu. Ancak onun için ipi eklediler, o da yükseldi." Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) atılarak: "- Ey Allah'ın Resûlü, Annem babam sana kurban olsun, müsaade buyursanız ben yorayım!" dedi. Resûlullah da: " Pekala, yor!" dedi. Hz. Ebu Bekir şunları söyledi: "- O bulutumsu gölgelik, İslam bulutudur. Ondan yağan bal ve yağ Kur'andır. Kur'an'ın (bal gibi) halaveti ve (yağ gibi) yumuşaklığıdır. İnsanların bundan avuç avuç almaları Kur'an'dan kiminin çok, kiminin az miktarda istifadeleridir. Arzdan semaya inen ip ise, senin getirdiğin hakikattir. Sen buna yapışmışsın, Allah o sebeple seni yüceltecektir. Senden sonra bir adam daha ona yapışacak ve onunla yücelecek, ondan sonra biri daha ona yapışıp o da yücelecek. Ondan sonra biri daha yapışır, fakat ip kopar, ancak onun için ip ulanır o da yapışıp yükselir. Ey Allah'ın Rasûlü, annem babam sana feda olsun, doğru te'vil edip etmediğimi haber ver ! " Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi: " Bazı te'vilinde isabet ettin, bazı te'vilinde de hata ettin." "- Öyleyse, Allah'a kasem olsun, hatalarımı söyleyeceksin!" " Hayır, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yemin verme!"
Kaynak: Buhari, Ta'bir 11, 47; Müslim, Rü'ya 17, (2269); Tirmizi, Rü'ya 10, (2294); Ebu Davud, Sünnet 9, (4632); İbnu Mace, Rü'ya 10, (3918).
Konu: Rüya
954-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Bir kimse, iflas edenin yanında malını aynen bulmuş ise, bu mala o, herkesten daha ziyade hak sahibidir."
Kaynak: Buhari, İstikraz 14; Müslim, Müsakat 22, ( 559); Muvatta, Büyü 42, (2, 678); Tirmizi, Büyü 36, (1262); Ebu Davud, Büyü 76, (3519-3520, 3522); Nesai, Büyü 95, (7, 311); İbnu Mace, Ahkam 26, (2358, 2359).
Konu: Diğer
955-) Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında, bir adamın satın aldığı meyveyi afat vurdu. Bu yüzden adamın borcu arttı ve if1as etti. (Kendisine dava arzedilince) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) halka: "Kardeşinize mal tasadduk (ederek yardım) edin" dedi. Bunun üzerine, halk ona tasaddukta bulundu, ama toplanan, borcunu ödemeye kafı gelmedi. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz, bu sefer alacaklılara: "Bulduklarınızı alın, size bundan başka bir şey yok" buyurdu.
Kaynak: Müslim, Müsakat 18, (1556); Tirmizi, Zekat 24, (655); Ebu Davud, Büyü' 60, (3469); Nesai, Büyu'30 (7, 265), 96, (7, 312); İbnu Mace, Ahkam 25, (2356).
Konu: Diğer
956-) Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka bunu yapmak mecburiyetini hissederse, bari şöyle söylesin: "Rabbim, hakkımda hayat hayırlı ise yaşat, ölüm hayırlı ise Canımı al!"
Kaynak: Buhari, Merda 19, Da'avat 30; Müslim, Zikr 10, (2680); Tirmizi, Cenaiz 3, (971); Ebu Davud, Cenaiz 13, (3108, 3109); Nesai, Cenaiz 1, (4, 3).
Konu: Ölüm
959-) Hz.Cabir (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını hemen versin, bulamazsa, verene senada bulunsun. Zira onu övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur" dedi. Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var: ". . . Kim de kendisine verilmeyenle süslenirse iki yalan elbisesi giyen gibi olur."
Kaynak: Tirmizi, Bir 86, (2035); Ebu Davud, Edeb 12, (4813, 4814).
Konu: Diğer
960-) Ebu Said (radıyalahu anh)'den gelen bir rivayette, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Halka teşekkürde bulunmayan Allah'a da şükretmez."
Kaynak: Tirmizi, Bir 35, 1955); Ebu Davud, Edeb 12, (4811).
Konu: Diğer
961-) Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Muharcirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler: " Ey Allah 'ın Rasûlü ! Biz, çok maldan böylesine cömertce veren, az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz !" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu cevabı verdi: " Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hasıl olan sevabı alacaklar. "
Kaynak: Tirmizi, Kıyamet 45, (2489); Ebu Davud, Edeb 12, (4812).
Konu: Diğer
963-) Fadale İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murabıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."
Kaynak: Tirmizi, Fedailu'1-Cihad 2,(1621); Ebu Davud, Cihad 16, (2500).
Konu: Cihad
966-) Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(Müslüman erkeklerden) kim, Allah yolunda, ila-yı kelimetullah için, devenin iki sağımı arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa cennet kendisine vacib olur."
Kaynak: Tirmizi, Fedailu'l-Cihad 21, (1657); Ebu Davud, Cihad 42, (2541); Nesai,Cihad 25, (6, 26); İbnu Mace, Cihad 15, (2792).
Konu: Cihad
967-) Muaz İbnu Cebel (radıyalahu anh) anlatıyor: "İçinden samimi şekilde Allah yolunda cihad yapmayı temenni eden bir kimse, bilahare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah yolunda yara alsa veya Allah yolunda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, kıyamet günü, en büyük hali içinde rengi zaferan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah yolunda iken çıkan, iltihab gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için Şehidlik mührü olur."
Kaynak: Tirmizi, Fedailu'l-Cihad 21, (1657); Ebu Davud, Cihad 42, (2541); Nesai, Cihad 25, (6, 26).
Konu: Cihad
971-) Ebu Said (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "- Ey Allah'ın Resûlü! İnsanların en efdali kimdir?" diye soruldu. Şu cevabı verdi: " Allah yolunda malıyla canıyla cihad eden mü'min kişi!" "- Sonra kim? diye tekrar soruldu. Bu sefer: " Tenhalardan bir tenhaya Allah korkusuyla çekilip, insanları şerrinden bırakan kimsedir" diye cevap verdi."
Kaynak: Buhari, Cihad 2, Rikak 34; Müslim, İmaret 122, 123, 127, (1888); Ebu Davud, Cihad 5, (2485); Tirmizi, Fedauilu'l- Cihad 24, (1660); Nesai, Zekat 74, (5, 83), Cihad 7, (6,11); İbnu Mace, Fiten 13, (3978).
Konu: Cihad
974-) Ebu Ümame (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihaddır."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 6, (2486).
Konu: Cihad
977-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasûlullah buyurdu ki: "Kafır ile onu öldüren ebediyyen cehennemde bir araya gelmezler, keza bir kulun karnında, Allah yolunda (yutulmuş olan) tozla cehennem ateşi bir araya gelmezler, keza, bir kulun kalbinde imanla hased bir araya gelmezler."
Kaynak: Müslim, İmaret 130, 131, (1891); Ebu Davud, Cihad 11, (2495); Nesai, Cihad 8, (6,12-14); İbnu Mace, Cihad 9.
Konu: Cihad
983-) Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Kim Allah yolunda bir askerin teçhizatını temin ederse bizzat gaza yapmış olur. Kim, gazaya çıkan bir askerin geride kalan ailesine hayırlı himayede bulunursa gaza yapmış olur."
Kaynak: Buhari, Cihad 38; Müslim, Emaret 135,136, (1899); Ebu Davud, Cihad 21, (2509); Tirmizi, Fedailu'l-Cihad 6, (1628); Nesai, Cih d 44, (6, 46).
Konu: Cihad
984-) Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)'ı dinledim şöyle demişti: "Size bir çok memleketlerin fethi müyesser kılınacak. Oralarda (komşu küffarla cihad için) toplanmış askeri birlikler göreceksiniz. Size bu birliklerle sefere çıkmak vazifesi verilecek. Bazılarınız onlarla (hasbi olarak) sefere çıkmak istemiyerek, adamlarının arasından svışıp gazveye (ücretsiz) katılmamanın yollarını arayacak. Arkadan da kendileriyle anlaşacak kabileler araştırıp, onlara: "Falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu, falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu?" diyecek. Bilesiniz, (hasbeten gazveye gitmekten kaçan bu adam) bir ücretlidir, son damlasına kadar kanını akıtsa da (gazi değildir, şehit sayılmaz, uhrevi ücretten mahrumdur)."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 30, (2525).
Konu: Cihad
996-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Rabbimiz, Allah yolunda savaşan şu kimseye taaccüb etmiştir: Arkadaşları hezimete uğra(yıp kaçmış)tır. Ancak O, (kaçmanın haram olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun idrakiyle geri dönerek, öldürülünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der: "Şu kuluma bakın, benim nezdimde olan mükafaatı) düşünüp katımda olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı." Ebu Davud, Cihad 38, (2536). Abdü'l-Habir İbnu Kays İbni Sabit İbni Kays İbni Şemmas an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Ümmü Halid adında bir kadın yüzü örtülü olduğu halde gelerek Allah yolunda öldürülmüş olan oğlu hakkında sormak istedi. Ashab'tan biri kadına: "Sen, yüzü örtülü olduğun halde gelip oğlundan mı soracaksın?" dedi. Kadın: Oğlumu kaybetti isem de hayamı kaybetmedim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına: " Oğlun iki şehid mükafatı elde etmiştir!" dedi. kadın: "- Bunun sebebi nedir, ey Allah'ın Resûlü?" diye sorunca şu cevabı verdi: " Çünkü onu Ehl-i Kitap öldürdü!"
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 8, (2488).
Konu: Cihad
997-) Sehl İbnu Huneyf (radıyallahu anh) anlatıyor:, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kim sıdk ile Allah'tan şehid olmayı taleb ederse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa" buyurdu."
Kaynak: Müslim, Cihad 156, 157, (1908, 1909); Ebu Davud,Salat 361, (1520); Tirmizi, Fedailu'1-Cihad 19, (1653); Nesai-Gihad 36, (6, 36); İbnu Mace, Cihad 15, (2797).
Konu: Cihad
998-) Ebu Malik el-Eş'ari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim Allah yolunda evinden ayrılır, sonra da öldürülür, yahut atı veya devesi (yere atıp) boynunu kırar veya bir zehirli sokar veya yatağında ölür ise, Allah'ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak ölür."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 15, (2499).
Konu: Cihad
999-) Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde geldiğine göre, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Ey Allah'ın Resûlü, kim cennete gidecek?" diye sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Peygamber cennetliktir, şehid cennetliktir, çocuk(ken ölen) cennetliktir, diri diri gömülen çocuk cennetliktir."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 27, (2521).
Konu: Cihad
1001-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır. Keza, namazı da fazıl veya facir ve hatta kebair işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara farzdır."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 35, (2533).
Konu: Cihad
1002-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 18, 2504); Nesai,Cihad 1, (6, 7).
Konu: Cihad
1003-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam.) Mekke'nin fethi günü buyurdular ki: "Artık bu fetihten sonra hicret yoktur. Fakat cihad ve niyyet vardır. Öyleyse askere çağrıldığınız zaman hemen silah altına koşun!"
Kaynak: Buhari, Cihad 1, 27, 194, Cizye 22, Hacc 43, Cezau's-Sayd 10; Müslim, İmaret 85, (1353), Hacc 445, (1353); Tirmizi, Siyer 33, (1590); Nesai, Cihad 15, (7,146); Ebu Davud, Cihad 64, (2480).
Konu: Cihad
1004-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur." İbnu'l-Mübarek der ki: "Biz bunun Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sağlığına has bir keyfiyet olduğuna hükmetmiştik."
Kaynak: Müslim, İmaret 158, (1910); Ebu Davud, Cihad 18, (2502); Nesai, Gihad 2, (6, 8).
Konu: Cihad
1005-) Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi techiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı bir şekilde himaye etmez ise, Allah kıyamet gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet ulaştırır."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 18, (2503).
Konu: Cihad
1006-) Ebu'n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: "Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan afıyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir." En sonda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerini şöyle tamamladı: "Ey Kitab'ı indiren, bulutları yürüten, (Hendek Savaşı'nda düşman müttefikler olan) Ahzab'ı hezimete uğratan Rabbimiz, bunları da hezimete uğrat ve onlar karşısında bize yardım et".
Kaynak: Buhari, Cihad 156, 22, 32,112, Temenni 8; Müslim, Cihad 20, (1742), Ebu Davud, Cihad 98, (2631).
Konu: Cihad
1008-) Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazve yaptığı zaman: "Ey Rabbim sen benim destekcim ve yardımcımsın. Senin sayende çare düşünür, senin sayende saldırır, senin sayende mukatele ederim" derdi.
Kaynak: Tirmizi, Da'avat 132, (35, 781; Ebu Davud, Cihad 99, (2632).
Konu: Cihad
1009-) İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve askerleri (sefer sırasında) tepeleri tırmandıkça tekbir getirirler, inişe geçince de tesbihte bulunurlardı. Namaz dahi buna göre vazedildi."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 78, (2595).
Konu: Cihad
1010-) Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gazve sırasında başımıza Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i komutan tayin etti. Bu seferde müşriklerden bir gruba gece baskını yaptık. Onlardan çokça öldürüldü. Ben kendi elimle yedi kişi öldürdüm. Bunlar, farklı ailelerdendi. O gün parolamız: "Ey Mansur (yardım gören) öldür, öldür!" idi."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 78, (2596),102, (2638).
Konu: Cihad
1011-) Mühelleb İbnu Ebi Sufre (rahimehullah) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinleyen birisinden, Efendimiz'in şöyle söylediğini naklediyor: "Düşman size gece baskını yaparsa Ha-mim La yunsarûn deyin."
Kaynak: Tirmizi, Cihad 11, (1682); Ebu Davud, Cihad 78, (2597).
Konu: Cihad
1012-) Ka'b İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkmaya karar verdiği zaman, şaşırtarak başka bir zan uyandırır ve: "Harb bir hiledir" derdi."
Kaynak: Ebu Davud Cihad 101, (2637); Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740).
Konu: Cihad
1013-) Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Gazve iki çeşittir: Birincisi kişinin Allah'ın rızasını aramak için yaptığı gazvedir. Bu maksadla gazve yapan imama da itaat eder, en kıymetli şeyini harcar, ortağına kolaylık gösterir, fesaddan kaçınır. Bunun uykusu da uyanıklığı da tamamen kendisi için ücret olur. Bir de övünmek, riyakarlıkta bulunmak ve kendini satmak için savaşan, imama isyan eden, arzda fesad çıkaran kimse vardır. Böyle gazveden asgari ücreti bile elde edemez."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 25, (2515); Nesai, Cihad 46, (6, 49); Muvatta Cihad 18 (2, 466).
Konu: Cihad
1014-) Kays İbnu Abbad anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı (radıyallahu anhüm) savaş sırasında ses çıkarmayı sevmezlerdi."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 112, (2656).
Konu: Cihad
1016-) Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e, şecaat olsun diye veya hamiyyet (kavmi, ailesi,dostu) için veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi "Allah yolunda"dır? dendi. Resûlullah: "Kim, Allah'ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, o Allah yolundadır" diye cevap verdi."
Kaynak: Buhari, Cihad 15, Hums 10, İlm 35, Tevhid 28; Müslim, İmaret 149,(1904); Tirmizi, Fedailu'l-Cihad 16, (1646); Ebu Davud, Cihad 26, (2517); Nesai, Cihad 21; İbnu Mace, Cihad 13, (2783).
Konu: Cihad
1017-) EbuHüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: "Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse Allah yolunda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse durumu nedir?" diye sordu. Şu cevabı verdi: "Ona hiçbir sevab yoktur!" Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde: "Ona sevab yoktur!" diye cevap verdi."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 25, (2516).
Konu: Cihad
1019-) Abdurrahman İbnu Ebi Ukbe, babasından naklediyor. Babası İran asıllı bir azadlı idi. Der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Uhud Savaşı'na katıldım. Müşriklerden bir adama darbeyi indirdim ve: "Al, bu sana benden, ben İranlı bir köleden!" dedim. (Sözlerimi işitmiş bulunan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana doğru baktı ve: "Niye, ben Ensari bir köleyim demedin? Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu o kavimden sayılır" dedi.
Kaynak: Ebu Davud, Edeb 121, 5/23; İbnu Mace, Cihad 13, (2784).Bu hadisin son cümlesi yani, ibaresi diğer kitaplarda da yer alır. Buhari, Feraiz 24, Tirmizi, Menakıb 85, (3897); Nesai, Zekat 96, (5,106); Müslim, Zekat 133, (1059).
Konu: Cihad
1020-) Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi: "Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkar eden kafirlerle çarpışın. Gaza edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin! Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma! Önce İslam davet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhacirler diyarına hicrete davet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa Muhcacirler‚ va'dedilen bütün mükafaat ve vecibeler aynen onlara da terettüp edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedeviler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine cari olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihada katılırlarsa o hariç, (o zaman ganimete iştirak ederler.) Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müsbet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak. Budan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahalisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emanını talep ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashabına ait bir eman tanı. Zira sizin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün ahdini bozmaktan ehvendir. Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakinkendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin."
Kaynak: Müslim, Cihad 3, (1731); Tirmizi, Siyer 48, (1617), Diyat,14, (1408); Ebu Davud, Cihad 90, (2612, 2613).
Konu: Cihad
1021-) Abdullah İbnu Avn anlatıyor: "Nafı'ye yazarak savaştan önce (müşrikleri İslam'a) davet etme hususunda sordum. Şu cevabı verdi: "Bu İslam'ın başında idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Müstalik'e ani baskın yaptı. Adamları gafıldi, hayvanları su kenarında sulanmakta idi. Savaşabilecekleri öldürdü, kadın ve çocuklarını da esir etti. O gün Cüveyriye (radıyallahu anha) validemizi esir almıştı. Bunu bana Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) rivayet etti. Abdullah bu orduya asker olarak katılmıştı."
Kaynak: Buhari, Itk 13; Müslim, Cihad 1, (1730); Ebu Davud, Cihad 100, (2633).
Konu: Cihad
1023-) Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün, fakat tıfıllarına (şerh) yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 121, (2670); Tirmizi, Siyer 28, ( 1583).
Konu: Cihad
1024-) İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı."
Kaynak: Buhari, Cihad 147,148; Müslim, Gihad 24, (1744); Muvatta 3, (2, 447); Tirmizi, Gihad 19, (1569); Ebu Davud, Gihad 34, (1667); İbnu Mace, 30, (2841).
Konu: Cihad
1025-) Nu'man İbnu Mukarrin. (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birçok gazvelere katıldım. (Şunu gördüm): Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), şafak sökünce, güneş doğuncaya kadar mukateleyi durdururdu. Güneş doğunca öğle vaktine kadar tekrar mukateleye geçerdi. Tam öğle vaktinde mukateleyi durdurur, güneş batıya meyledinceye kadar ara verirdi. Meyledince, ikindi vaktine kadar mukatele eder, ikindi vaktinde ikindi namazını kılıncaya kadar ara verir, sonra tekrar mukateleye geçerdi. (Ashab) derdi ki: "Bu vakitte (yani güneşin zevali vaktinde) yardım rüzgarları eser, mü'minler namazlarında orduları için dua ederler."
Kaynak: Tirmizi, Siyer 46, (1612); Ebu Davud, Cihad 111, (2655); Buhari, Cizye 1.
Konu: Cihad
1026-) Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), sabah vakti baskın yapardı. (Yaklaştığı yerleşim bölgesine) kulak kabartır, (ezan okunup okunmadığını kontrol eder) ezan sesi işitecek olursa durur, işitmezse saldırıya geçerdi."
Kaynak: Müslim, Salat 9, (382). Tirmizi, (Siyer 48, (1618); Ebu Davud, Cihad 100, (2634).
Konu: Cihad
1027-) İsam el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordu veya seriyye yola çıkardığı zaman, askerlere şunu tenbihlerdi: "Bir mecsid görür veya müezzini işitirseniz, orada kimseyi öldürmeyin."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 100, (2635); Tirmizi, Siyer 2, (1549).
Konu: Cihad
1028-) El-Hariss İbnu Müslim İbni'l-.Haris babasından Müslim İbnü'l-Haris (radıyallahu anh)]'den naklediyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizi bir seriyye ile gazveye gönderdi. Baskın mahalline vardığımız zaman, atını hızlandırdım ve arkadaşlarımı geçtim. Köy halkı beni imdat çığlıklarıyla karşıladı. Ben onlara: Lailahe illallah deyip kendinizi koruyun dedim. Öyle yaptılar. Arkadaşlarım beni bu davranışım sebebiyle "Ganimeti bize haram ettin" diyerek ayıpladılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönünce, yaptığımı ona haber verdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırttı. Yanına varınca davranışımdan dolayı takdir etti ve: "Bilesin, Allah (celle celaluhu) senin için, o kurtardığın insanlardan her birisi sebebiyle şu kadar sevab yazmıştır" buyurdu. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vessselam) bana: "Sana kendimden sonra bir tavsiye yazacağım"dedi ve yazıp, üzerini mühürleyip bana verdi."
Kaynak: Ebu Davud Edeb 110, (5080).
Konu: Cihad
1029-) Cündeb İbnu Mekis (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benim de katıldığım bir seriyye gönderdi. Orduya Benu'l-Mülevvah kabilesine baskın yapılması talimatını verdi. Yola çıktık. Kedid nam mevkiye geldiğimiz zaman el-Haris İbnu'l-Bersa el-Leysi ile karşılaştık. Onu yakaladık. Bize: "- Ben Müslüman olmak arzusuyla geliyordum. Memleketten de Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam)'a gitmek düşüncesiyle ayrılmıştım" dedi. Kendisine: "- Eğer Müslümansan bizim sana bir gün bir gecelik bağımız zarar vermez, dediğin gibi değilsen sana karşı tedbirimizi tam yapmış oluruz" dedik ve bağlarını daha bir sıkıladık."
Kaynak: Ebu Davud, İmaret 137, (1896).
Konu: Cihad
1031-) Ebu Said (radiyallahu anh)'in bu rivayeti bir başka vecihte şöyledir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan'a bir müfreze gönderdi. (Bunu tertiplerken) şöyle demişti: "Her iki kişiden biri (orduya katılmak üzere) çıksın!" Resulullah (aleyhissalatu vesselam), sonra oturanlara: "Sizden kim, gidenin ailesine ve malına iyi şekilde nezaret eder, hami olursa, ona gidenin sevabının yarısı eksiksiz verilir" buyurdu.
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 21, (2510).
Konu: Cihad
1032-) İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Ben bir seriyyeye katılmıştım. Askerler (bir ara) bir firarda bulundu, ben de onlar arasında idim. Oradan uzaklaşınca: "Şimdi ne yapacağız, cihaddan kaçtık, Allah'ın gazabıyla dönüyoruz" diye müzakere ettik. Sonunda: "Medine'ye girelim, bizi kimse görmez" diye düşündük. Ancak Medine'ye varınca: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip, kendimizi arzederek, bizim için bir tevbe imkanı varsa onu yerine getirsek, yoksa geri gitsek" diye kararlaştırdık. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğrayıp "Biz firarileriz!" dedik. Bize yaklaşarak: " -Hayır siz, firariler değil, savaşa tekrar dönmek üzere manevra yapmış kişilersiniz" buyurdu. Kendisine yaklaştık, mübarek ellerinden öptük. Bize: "Ben Müslümanların ilticagahıyım" dedi."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 106 (2647); Tirmizi, Cihad 36, (1716)].
Konu: Cihad
1033-) Necdet İbnu Amir el-Haruri'den rivayet edildiğine göre, İbnu Abbas (radiyallahu anhuma)'a yazarak beş haslet hakkında sormuştur. - Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkarken kadınları da alır mıydı? - Kadınlara ganimetten pay ayırır mıydı? - Savaş sırasında çocukları öldürür müydü? - Yetimin yetimliği ne zaman kalkar? - Hums (ganimetin beşte biri) kimler içindi? (Ravilerden Yezid İbnu Hürmüz der ki:) İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), (mektubu yazarken söyle) dedi: "Bir ilmi gizleme durumuna düşmüş olmasaydım asla cevap vermezdim." Sonra şu cevabı yazdı: "Bana yazıp "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gazveye kadınları da götürüp götürmediğini" sordun. Evet, kadınları gazveye götürürdü. Onlar yaralıları tedavi ederlerdi. Kendilerine de ganimetten bir şeyler verilirdi.Hisseye gelince, kadınlara belli bir hisse ayrılmazdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazve sırasında çocukları öldürmezdi. Öyle ise onları sen de öldürme. Yine sen bana yazıp: "Yetimin yetimliği ne zaman kalkar?" diye soruyorsun. Kasem olsun kişi vardır, sakalı çıktığı (büluğa erdiği) halde hakkını almaktan hala acizdir.Öyle ise kendisi için, başkalarının aldığının iyisinden alan kimseden yetimlik kalkar. Yine sen bana yazıp "humstan kimlere verileceğini" soruyorsun. Ben: "Bu bize aittir" demiştim. Ancak kavmimiz bunu bize vermekten imtina etti."
Kaynak: Müslim, Cihad 137, (1812); Tirmizi, Siyer 8, (1556); Ebu Davud, Cihad 152, (2727 ,2728).
Konu: Cihad
1035-) Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizi (bir tecziye vazifesi ile Mekke'ye) gönderdi ve (Kureyş'ten iki kişinin ismini vererek): "Falanca ve falancayı yakalayabilirseniz onları ateşte yakın"dedi. (Hazırlıkları bitirip) tam Medine'den ayrılacağımız sırada (bizi çağırtarak): "Ben size falan ve falanı yakmanızı emretmiştim. (Sonra düşündüm ki) ateşle yakma cezasini vermek Allaha aittir. Onları yakalarsanız öldürün."
Kaynak: Buhari, Cihad 149; Ebu Davud, Cihad 122,(2674); Tirmizi, Siyer 20, (1571).
Konu: Cihad
1036-) Urve, Hz. Usame İbnu Zeyd (radiyallahu anhuma)'den naklen anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Ubna'ya sabahleyin baskın yap ve yak" dedi." Ebu Mushir'e soruldu. Ubna nedir? "- Evet, haklısınız dedi, bunu biz daha iyi biliriz. O, (bildiğimiz) Filistin'deki Yubna'dir." Ubna veya Yubna, Filistin'de, Askalan ile Ramle arasında bir yerin adıdır."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 90, (2616).
Konu: Cihad
1038-) İbnu Ya'la anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Halid İbnu Velid ile birlikte gazveye çıktık. Bize, düşmandan, izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber Ebu Eyyub el-Ensari (radiyallahu anh)'ye ulaştı. O şunu söyledi: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-i Zülcelal'e kasem olsun, (değil insan) bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayız." Ebu Eyyub'un bu sözü Abdurrahman'a ulaşınca dört köle azad etti."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 129, (2687).
Konu: Cihad
1039-) İbnu Mes'ud (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Öldürme hususunda insanların en iffetlisi iman ehlidir."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 120, (2666).
Konu: Cihad
1042-) Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aeyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah yolunda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edeceği mükafaatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere maruz kalan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete erer. "
Kaynak: Müslim İmaret 153, (1906); Ebu Davud; Cihad 13, (2785); Nesai,15, (6,17,18); İbnu Mace, Cihad 13,(2785).
Konu: Cihad
1044-) Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim şöyle diyordu: "Zincirlere bağlı olarak cennete sevkedilen bir zümrenin haline Rabbimiz taccüb (hayret) etti." Ebu Davud: "Harp esiri yakalanır, zincire vurulur sonra da Müslüman olur" diyerek açıklamıştır.
Kaynak: Buharı, Cihad 144; Ebu Davud, Cihad 124, (2677).
Konu: Cihad
1045-) Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinin anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "İmam bir perdedir, onunla birlikte (düşmana karşı) savaş yapılır."
Kaynak: Buhari, Cihad,109, Ahkam 1; Müslim, İmaret 43, 1841), Ebu Davud, Cihad 163, (2757); Nesai, Büyû 30, (7,155).
Konu: Cihad
1046-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Eslem kabilesinden bir genç: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum, ancak gazve için gerekli techizatı temin edecek malım yok!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Öyleyse falancaya git. O hazırlık yapmıştı ama hastalandı (gelemeyecek)" dedi. Genç o adama gidip: "- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sana selamı var, cihad için hazırladığın techizatı bana vermeni söyledi" dedi. Adam, ismen çağırarak hanımına: "- Hanım! cihad için hazırladığım teçhizatı şu gence ver, onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah'a kasem olsun, esirgemeden her ne verirsen hakkında mübarek kılınır" dedi."
Kaynak: Müslim, İmaret 134, (1894); Ebu Davud, Cihad 177, (2780).
Konu: Cihad
1047-) Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) (bir gün) dedi ki:"Emma ba'd, bilesiniz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) atlarımıza "Allah'ın atları" diye isim verdi. Bize, korktuğmuz zaman cemaat olmamızı, savaştığımız zaman da sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 54, (2560).
Konu: Cihad
1048-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "En hayırlı arkadaş (grubu) dört kişiliktir. En hayırlı askeri birlik dört yüz kişiliktir. En hayırlı ordu dört bin kişidir. On iki bin kişi, sayıca az diye mağlub edilemez."
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 89, (2611); Tirmizi, Siyer 7, (1555); İbnu Mace, Cihad 25, (2827).
Konu: Cihad
1049-) Ebu Talha (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir kavme galebe çalınca, (evler arasındaki) boş bir arsada üç gece ikamet ederdi."
Kaynak: Buhari, Cihad 185, Megazi 7; Müslim, Cennet 78, (2875); Tirmizi, Siyer 3, (1551); Ebu Davüd, Cihad 131, (2695).
Konu: Cihad
1050-) İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam: "- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): " Ne istiyorsun?" diye sordu: "- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?" dedi: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için: "Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!" cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek: "- Ey Muhammed! Ey Muhammed" dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek: " Ne istiyorsun?" dedi. Adam: "- Ben Müslümanım!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun" dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar: "- Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek: "- Ne istiyorsun?" dedi. Adam: "- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "- Hacetin bu mu?" dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı." Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: "Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı. Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi. Ravi der ki: "Bu pişkin bir deve idi" -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiş bir deve idi" denmiştir. Ebu Davud'da: "Uysal bir deve" denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revan oldu. Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: "Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!" diye bağrıştı. Kadın: "- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O: "- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!" dedi."
Kaynak: Müslim, Nüzür 8, (1641); Ebu Davud, Eyman 28, (3316).
Konu: Cihad
1052-) Osman İbnu Ebi Hazim, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radiyallahu anh)'dan rivayet ediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Taif'e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah'a yemin ederek: "Şu Kasr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım" dedi ve oradan ayrılmadı. Nihayet içeridekiler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a şöyle yazarak durumu bildirdi: "Emmaba'd: Ey Allah'ın Resulu! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) "Es-salatu Camiatun" diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: "Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübarek kıl!" diye on kere dua etti. Derken halktan bir grup Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldi. Muğire İbnu Su'be söz alıp: "Ey Allah'ın Resulu! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti" dedi. Resululah (aleyhissalatu vesselam) onları çağırıp: "- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğire'ye halasını iade et!" dedi. O da kadını ona iade etti. Sahr, Beni Süleym'e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den istedi. Beni Süleym, İslam'dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: "Ey Allah'ın Resulu, beni ve kavmimi oraya yerleştir!" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Pekala!" dedi ve onu oraya yerleştirdi: Sonra Süleymiler Müslüman oldular ve Sahr'a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a başvurdular: "- Ey Allah'ın Resulu, biz Müslüman olduk, suyumuzu iade etmesi için Sahr'a geldik. O imtina edip vermedi" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sahr'ı çagırttı. Gelince: " Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!'' diye emretti. Sahr: "- Başüstüne ey Allah'ın Resulu!" dedi. Ravi der ki: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünün bu sırada suyu Sahr'dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle genç kızın yüzü gibi kızardığını gördüm."
Kaynak: Ebu Davud, Harac 36, (3067).
Konu: Cihad
1053-) Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: "Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dagınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçasi vardı. Kendisine: "- Köylüsün galiba." dedik. "- Evet!" dedi. "- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resulu Muhammed'den Beni Züheyr İbnu Kays . Siz, şayet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resulü'nün emanıyla emniyette olursunuz. Biz: "Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)!" dedi.
Kaynak: Ebu Davud, Harac 21, (2999); Nesai, Fey 1, (7,134).
Konu: Cihad
1054-) Amir İbnu Sehr (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdan kabilesi bana: "Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şayet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz" dediler. Ben de: "Pekala!" dedim. Yola çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Umeyr Zi Merran'a şu mektubu yazdı." Ravi devamla der ki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Malik İbnu Mirare er-Rehavi'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zu Hayvan Müslüman oldu." Ravi devamla der ki: "Akk'a: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a git, koyun ve malın için kendisinden eman al" dendi. O da hemen Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine şu eman mektubunu yazdı: "Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resulu Muhammed'den Akk Zu Hayvan'a: "Eğer arazisinde, malında, kölesinde (İslam'a) sadık kalırsa, kendisine eman vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resulu Muhammed'in garantisi vardır. Bu emanı Halid İbnu Said İbni'l-As yazdı."
Kaynak: Ebu Davud, Harac 27, (3027).
Konu: Cihad
1055-) Ka'b İbn Malik (radiyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu'l-Esref, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü'ne (aleyhissalatu vesselam) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): "Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir" (Al-i Imran 186). Ka'b İbnu'l-Esref, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Mu'az (radiyallahu anh)'a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radiyallahu anh) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara Ka'bu'l-Esrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (serirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı."
Kaynak: Ebu Davud, Harac 22, (3000).
Konu: Cihad
1056-) İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Necranlılarla iki bin takım elbise üzerine sulh yaptı. Yarısını Sefer ayında, yarısını da Recep ayında Müslümanlara teslim edeceklerdi. Ayrıca gazvede kullanmak üzere ariyeten otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her çeşit silahtan otuzar aded vereceklerdi. Müslümanlar, bunları, Yemen'de ihanetli bir harb olduğu takdirde Necranlılardan alıp kullanacaklar, sonra iade edeceklerdi. Buna mukabil Müslümanlar da Hiristiyan mabedlerini yıkmayacaklar, dini-ilmi reislerine dokunmayacaklar, bir hadise çıkarmayıp yahut da faiz yemedikleri müddetçe dinlerinde rahatsız etmeyeceklerdi."
Kaynak: Ebu Davud, Harac 30, (3041).
Konu: Cihad
1057-) Ziyad İbnu Hudeyr anlatıyor: "Hz. Ali (radiyallahu anh) buyurdu ki: "Eğer sağ kalırsam, Beni Taglib Hristiyanlarının eli kılınç tutanlarını öldürüp, çocuklarını esir edeceğim. Çünkü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlarla yaptığı antlaşmayı elimle bizzat yazdım: "çocuklarını Hristiyanlaştırmayacakları" şartı vardı. "
Kaynak: Ebu Davud, Harac (30, 40).
Konu: Cihad