İnternetteki
En Kapsamlı
Hadis Arama Motoru

Videolar


Ebu Davud Hadisleri - Sayfa 21


4038-)  Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Boşama, azadlık, satış malik olunan şeyler için caizdir. Kim günah bir şey üzerine yemin ederse ona yemin yoktur. Kim sıla-ı rahmi keseceğim diye yemin ederse, ona da yemin yoktur. Nezir de kendisiyle Allah'ın rızası taleb edilen şeyler üzerine yapılır."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 7, (2190, 2191, 2192); Tirmizi, Talak 6, (1181).

Konu:  Talak


4040-)  Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cariyenin talakı iki talaktır, iddeti de -bir nüshada; "kurû'u da"- iki hayız müddetidir."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 6, (2189); Tirmizi, Talak 7, (1182); İbnu Mace, Talak 30, (2080).

Konu:  Talak


4042-)  Ebu Hasan Mevla Beni Nevfel anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya dedim ki: "Bir köle, nikahı altında bulunan köle bir kadını iki talakla boşasa, sonra bunlar azad edilseler, onunla yeniden evlenmek istemesi caiz olur mu?" İbnu Abbas radıyallahu anhüma sorumu şöyle cevapladı: "Evet! Ona bir talak daha kalmıştır, Resûlullah aleyhissalatu vesselam böyle hükmetti."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 6, (2187, 2188); Nesai, Talak 19, (6, 154, 155).

Konu:  Talak


4046-)  Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, karı-koca iki kölemi azad etmek istemiştim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam önce erkekten başlayıp sonra da kadını azad etmemi emretti." Rezin, (Resulullah'ın bu emrinin sebebini belirtmek üzere) şu ziyadede bulunmuştur: "....kadına hakk-ı hıyar (erkeği kabul veya reddetme muhayyerliği) olmasın diye."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 22, (2237); Nesai, Talak 28, (6, 161).

Konu:  Talak


4047-)  Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Berire radıyallahu anha'da üç sünnet vardı: 1. Azad edildi ve kocasını tercih edip etmemede muhayyer kılındı. 2. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onun hakkında: "Vela, azad edenedir" buyurdu. 3. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tencere kaynarken eve girmişti. Kendisine ekmek ve evde bulunan katıktan bir sofra kuruldu. "Galiba bir tencerenin kaynadığını görüyorum" buyurdu. Oradakiler: "Evet ama, bu Berire'ye tasadduk edilen bir ettir. Sen ise sadaka yemiyorsun!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Bu ona sadakadır, (ama ondan) bize hediyedir!" buyurdu."

Kaynak:  Buhari, Talak 14, Nikah 18, Et'ime 31, Itk 10, Feraiz 22, 23, 19, 25; Müslim, Itk 14, (1504); Muvatta, Talak 25, (2, 562); Ebu Davud, Talak 19, (2233, 2235, 2236); Tirmizi, Rada' 7, (1154, 1155); Nesai, Talak 29, 30, (6, 162, 163).

Konu:  Talak


4048-)  İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Berire'nin kocası, Muğis adında bir köle idi. Ben onu, berire'nin etrafında ağlayarak tavaf edercesine dolaştığını görür gibiyim. Gözyaşları sakallarını ıslatmıştı. Hatta Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir ara amcası Abbas radıyallahu anh'a: "Muğis'in Berire'ye olan sevgisine mukabil, Berire'nin Muğis'e olan nefreti seni hayrete sevketmiyor mu?" buyurdu. (Muğis'in haline acıyarak) Berire'ye: "Muğis'e ric'at etmez misin?" diye şefaatte bulundu. Ancak Berire kararlı idi: "Ey Allah'ın Resulü, bunu emir mi buyuruyorsunuz? (Eğer, emirse hayhay. Hemen ayrılma kararımdan döneyim!)" dedi. Resûlullah: "Hayır! Ben sadece onun lehine şefaatte bulunuyorum!" deyince, Berire: "Öyleyse ona ihtiyacım yok!" cevabını verdi."

Kaynak:  Buhari, Talak 15, 16; Ebu Davud, Talak 31, (2231, 2232); Tirmizi, Rada' 7 (1156); Nesai, Kudat 27, (8, 245).

Konu:  Talak


4052-)  Muharrib İbnu Disar, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'ın, helal kıldıkları arasında en sevmediği şey talaktır." Bir diğer rivayette ise şöyle gelmiştir: "Allah'ın en sevmediği helal, talaktır."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 3, (2177, 2178).

Konu:  Talak


4053-)  Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerek yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu kendisine haramdır."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 18, (2226); Tirmizi, Talak 11, (1187); İbnu Mace, Talak 21, (2055).

Konu:  Talak


4055-)  İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre kendisine, hanımını boşayıp sonra da onunla cima yapan, kadını ne boşadığı ne de rücû ettiği hususunda işhadda (beyanda) bulunmayan bir adam, durumunu sormuş, onun da cevabı şu olmuştur: "Sen hanımını sünni olmayan talakla boşamışsın, sünni olmayan tarzda geri dönmüşsün. Boşadığına da, döndüğüne de işhadda bulun ve (şahidleme işini) bir daha terketme."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 5, (2186); İbnu Mace, Talak 5, (2025).

Konu:  Talak


4056-)  Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kadının kız kardeşinin tabağındakini boşaltmak ve kendisi evlenmek için boşanmasını talebetmesi helal değildir. Kendine de (rızık, nafaka nev'inden Allah tarafından) takdir edilen şey vardır."

Kaynak:  Buhari, Nikah 53, Kader 4; Müslim, Nikah 38, (1408); Muvatta, Kader 7, (2, 900); Ebu Davud, Talak 2, (2176); Tirmizi, Talak 14, (1190); Nesai, Büyü 19, (7, 258).

Konu:  Talak


4057-)  Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak, ric'at."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 9, (2194); Tirmizi, Talak 9, (1184).

Konu:  Talak


4059-)  Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (halkın uğursuzluk çıkardığı) hiç bir şeyden uğursuzluk çıkarmazdı. Bir memur göndereceği zaman ismini sorardı, hoşuna giderse sevinirdi ve hatta bunun neşesi yüzünde görülürdü. İsimden hoşlanmazsa bu da yüzünden belli olurdu. Bir köye girecek olsa onun da ismini sorardı, hoşuna giderse sevinirdi, hoşlanmazsa, bu, yüzünden okunurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Tıbb 24, (3920).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4060-)  Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam hoşuna giden bir kelime işitince: ("Amin!"; "Dediğin çıksın!"; "Allah muradını versin!" manasında olmak üzere): "Senin uğurunu kendi ağzından işittik!" buyururlardı."

Kaynak:  Ebu Davud, Tıbb 24, (3917).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4062-)  Urve İbnu Amir el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki: "Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: "Allahümme la ye'ti bi'l-hasenatı illa ente ve la yedfe'u's-Seyyiati illa ente vela havle ve la kuvvete illa bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)"

Kaynak:  Ebu Davud, Tıbb 24, (3919).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4063-)  İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. (İhtiyarsız kalbine uğursuzluk vehmi gelip içinde bazı şeylere karşı nefret duyan) hariç bizden kimsede bu yoktur. Lakin Allah onu tevekkülle giderir."

Kaynak:  Ebu Davud, tıbb 24, (3910); Tirmizi, Siyer 47, (1614).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4064-)  Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ne sirayet (buluşma), ne de uğursuzluk vardır. Benim fe'l hoşuma gider." Yanındakiler sordu: "Fe'l nedir?" "Güzel bir sözdür!" buyurdu." Buhari'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Benim, dedi, fe'l-i salih, güzel bir kelime hoşuma gider."

Kaynak:  Buhari, Tıbb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224); Ebu Davud, Tıbb 24, (3916); Tirmizi, Siyer 47, (1615).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4067-)  Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ne sirayet, ne safer ne de hame vardır!" Bunu işiten bir bedevi atılıp: "Ey Allah'ın Resulü! Öyle de, kumda geyik gibi olan develer, uyuzlu bir deve aralarına girince hepsine uyuz bulaşması nasıl oluyor?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Peki birinciye kim sirayet ettirdi?"

Kaynak:  Buhari, Tıbb 54; Müslim, Selam 101, (2220); Ebu Davud, Tıbb 24, (3911, 3912, 3913, 3914, 3915).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4068-)  Katan İbnu Kubeysa babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "İyafe, tıyere, tark sihirdendir."

Kaynak:  Ebu Davud, Tıbb 23, (3907).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4069-)  Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bir evdeydik, oradayken sayımız çok, malımız bol idi. Sonra bir başka eve geçtik. Burada sayımız da azaldı, malımız da." Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Burayı zemim (addederek) terkedin!" buyurdular."

Kaynak:  Ebu Davud, Tıbb 24, (3924).

Konu:  Uğursuzluk ve Fal


4070-)  Seleme İbnu Sahr el-Beyazi radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı. Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim. Ve: "Benimle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelin (durumumu sorayım)" dedim." "Vallahi hayır! Gelmeyiz!" dediler. Resûlullah'a tek başıma gittim, durumu haber verdim. "Yani sen böyle mi yaptın ey seleme?" buyurdular. Ben: "Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah'ın emri karşısında sabırlıyım, allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!" dedim. "Bir köle azad et!" emrettiler. Ben: "Sizi hak peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun şundan başka rakabem yok" deyip rakabeme elimle şaplattım." "Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!" buyurdular. Ben: "Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!" dedim. "Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!" "Seni hak peygamber gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik" dedim. (Aleyhissalatu vesselam bu sözüm üzerine): "Beni Zureyk'in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurmay)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyaliniz yeyin!" buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: "Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!" dedim."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 17, (2213); Tirmizi, Talak 20, (1200), Tefsir, Mücadile 3295; İbnu Mace, talak 25, (2062).

Konu:  Diğer


4071-)  Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Cemile, Evs İbnu's-Samit radıyallahu anhüma'nın nikahı altında idi. Evs ise, kendisine kadına karşı şiddetli istek bulunan birisi idi. Bu duygusu şiddet peyda edince (nefsini frenlemek maksadıyla) hanımına zıharda bulundu. Bunun üzerine, Allah Teala Hazretleri, onun hakkında kefaret-i zıhar(la ilgili ayet)i inzal buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 17, (2218).

Konu:  Diğer


4078-)  Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar alim için istiğfar ederler. Alimin abid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir."

Kaynak:  Ebu Davud, İlm 1, (3641); Tirmizi, İlm 19, (2683); İbnu Mace, Mukaddime 17, (223).

Konu:  İlim


4086-)  İbn-i Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir. Muhkem ayet, kaim sünnet, adil taksim."

Kaynak:  Ebu Davud, Feraiz 1, (2285); İbnu Mace, Mukaddime 8, (54).

Konu:  İlim


4088-)  Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir."

Kaynak:  Ebu Davud, İlm 9, (3658); Tirmizi, İlim 3, (2651).

Konu:  İlim


4089-)  Sehl İbnu sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Vallahi, senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır."

Kaynak:  Ebu Davud, İlm 10, (3661); Buhari, Ashabu'n-Nebi 9; Müslim, Fedailu'l-Ashab 34, (2046).

Konu:  İlim


4101-)  İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim her şeyi yazıyordum. Kureyş bu işten beni men etti. Dediler ki: "Sen her (işittiğin) şeyi yazıyorsun, halbuki Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir insandır, memnun ve öfkeli halde de konuşur." Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlattım. Parmağı ile ağzına işaret ederek: "Yaz, nefsimi elinde tutan Zata yemin olsun, ondan haktan başka bir şey çıkmaz!" buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, İlim 3, (3646).

Konu:  İlim


4103-)  Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün, halka) hitabetti, -(Ebu Hüreyre, hadisin vürûdu ile ilgili) bir kıssa anlattı- (hadiste şu ibare de vardı:) "Ebu Şah dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! (bu hutbeyi) bana yazıverin!" Bu taleb üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Evet Ebu Şah'a yazıverin!" emir buyurdular."

Kaynak:  Tirmizi, İlim 12, (2669); Buhari, İlm 39, Lukata 7, Diyat 8; Ebu Davud, İlm 3, (3649).

Konu:  İlim


4105-)  Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana emretti, ben de onun için, Süryanice (yahudi) yazısını öğrendim. Şöyle demişti: "Allah'a yemin olsun, ben yazı işimde yahudiye emniyet edemiyorum!" (Zeyd) der ki: "Allah'a yemin olsun bir ayın yarısı geçmeden, o yazıyı öğrendim ve hazakat kazandım. Resûlullah'ın onlara olan mektuplarını yazıyor, onların gönderdiklerini de ona okuyordum."

Kaynak:  Buhari, Ahkam 40; Ebu Davud, İlm 2, (3645); Tirmizi, İstizan 22, (2716).

Konu:  İlim


4106-)  el-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma'nın yanına girmişti. Hz. Mu'aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede bulunarak Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hadislerinden hiç bir şey yazmamamızı emretmişti" dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı derhal imha etti."

Kaynak:  Ebu Davud, İlm 3, (3647).

Konu:  İlim


4116-)  Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beni İsrail'de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı, diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü: "Beni Allah'la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisinin de ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabülaleminin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teala Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün!" emretti." Ebu Hüreyre radıyallahu anh der ki: "(Adamcağız Allah'ın gadabına dokunan münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, ahiretini de heba etti."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 51, (4901).

Konu:  Af ve Mağfiret


4118-)  Ümmü'd-Derda radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu'd-derda radıyallahu anh'ı işittim. Demişti ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle buyurdu: "Müşrik olarak ölenle, bir müslümanı haksız yere öldüren hariç, Allah bütün günahları affedebilir."

Kaynak:  Ebu Davud, Fiten 6, (4270).

Konu:  Af ve Mağfiret


4120-)  Vaile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "kendisine -katl sebebiyle ateş- vacib olan bir arkadaşımızla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelmiştik. "Ona bedel bir köle azad edin, Allah da onun her bir uzvuna bedel sizden bir uzvu ateşten azad etsin!" buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 13, (3964).

Konu:  Av Konusu


4122-)  Rafi' İbnu Mekis radıyallahu anh -ki Cüheynelidir, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye seferine katılmıştır- anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İyi muamele artmadır -veya uğurdur dedi- kötü huy da uğursuzluktur."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb, 133, (5162, 5163).

Konu:  Av Konusu


4123-)  İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Hizmetciyi ne kadar affedeyim?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam susup cevap vermedi. Adam tekrar: "Ey Allah'ın Resûlü! Hizmetcimi ne kadar affedeyim?" diye sordu. bu sefer: "Her gün yetmiş kere affet!" cevabını verdi."

Kaynak:  Ebu Davud, Edeb 133, (5164); Tirmizi, Birr 31, (1950).

Konu:  Av Konusu


4124-)  Ma'rûr İbnu Süveyd rahimehullah anlatıyor: "Ebu Zerr'i gördüm, üzerinde bir takım (hulle) vardı, kölesi de aynı şekilde bir takım giyiyordu. Bunun sebebini sordum. Bana şu cevabı verdi: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şöyle söylediğini işitmiştim: "Onlar sizin kardeşleriniz ve yakın adamlarınızdır. Allah Teala Hazretleri onları ellerinizin altına (emaneten) koymuştur. Kimin kardeşi eli altında ise, yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, yapamayacağı iş buyurmayınız, eğer buyurursanız onlara yardım edin."

Kaynak:  Buhari, İman 22, Itk 15, Edeb 44; Müslim, Eyman 40 (1661); Ebu Davud, Edeb 133, (5157, 5158, 5161); Tirmizi, Birr 29, (1946).

Konu:  Av Konusu


4125-)  Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Birinize hizmetcisi yemeğini getirince, onu beraber yemek üzere oturtmayacaksa, hiç olsun bir iki lokma veya bir iki yiyecek versin. Zira yemeğin hararet (pişirme) ve muamele (zahmeti)ni o çekmiştir."

Kaynak:  Buhari, Et'ime 55, Itk 18; Tirmizi, Et'ime 44, (1854); Ebu Davud, Et'ime 51, (3846); Müslim, Eyman 42, (1663).

Konu:  Av Konusu


4127-)  Muaviye İbnu Süveyd İbni Mukarrin anlatıyor: "Bizim bir azadlımıza bir tokat attım ve kaçtım. Sonra öğleden az önce döndüm, babamın arkasında namaz kıldım. Babam azadlıyı da beni de çağırdı. Sonra hizmetçiye: "Misilleme (onun yaptığınının mislini) yap!" dedi. Hizmetçi affetti. Bunun üzerine babam anlattı: "Biz Beni Mukarrin, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında tek bir hizmetciye sahiptik. Ona birimiz bir tokat vurdu. Bu hadise Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı: "Onu azad edeceksiniz!" emir buyurdular. Kendisine: "Ondan başka hizmetçileri yok!" dendi. Bunun üzerine: "Öyleyse onu hizmetlensinler. Ancak ne zaman ondan müstağni olurlarsa, derhal yol versinler!" buyurdular."

Kaynak:  Müslim, Eyman 31, (1658); Tirmizi, Nüzur 14, (1542); Ebu Davud, Edeb 133, (5166, 5167).

Konu:  Av Konusu


4128-)  Ebu Mes'ud el-Bedri radıyallahu anh anlatıyor: "Ben köleme kamçıyla vuruyordum. Arkamdan bir ses işittim. "Ebu Mes'ud, bil!" diyordu. Öfkeden sesi tanıyamadım. Bana yaklaşınca onun Resûlullah aleyhissalatu vesselam olduğunu gördüm. "Ebu Mes'ud bil! Ebu Mes'ud bil!" diyordu. Kamçıyı elimden attım. "Ebu Mes'ud bil! Allah senin üzerinde senin bunun üzerindekinden daha fazla muktedir" dedi. Ben: "Bundan sonra ebediyen köle dövmeyeceğim" dedim."

Kaynak:  Müslim, Eyman 34, (1659); Ebu Davud, Edeb 133, (5159, 5160); Tirmizi, Birr 30, (1949).

Konu:  Av Konusu


4129-)  Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim kölesine kazıf'ta bulunursa (zina isnadı yaparsa), kölesi bu iftiradan beri ise, Kıyamet günü celde uygulanır. Dediği doğru ise o başka."

Kaynak:  Buhari, Hudud 45; Müslim, Eyman 77, (1660); Ebu Davud, Edeb 133, (5165); Tirmizi, Birr 30, (1948).

Konu:  Av Konusu


4130-)  Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden kimse "kölem", "cariyem" demesin. Köle de Rabbi (sahibim), rabbeti (sahibem) demesin. Malik (efendi) "Oğlum" "kızım" desin. Memluk (köle) de Seyyidi (efendim), seyyideti desin. Zira hepiniz memluklersiniz. Rabb de aziz ve celil olan Allah'tır."

Kaynak:  Buhari, Itk 17; Müslim, Elfaz 14, (2249); Ebu Davud, Edeb 83, (4975, 4976).

Konu:  Av Konusu


4133-)  Hz. Cerir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hangi köle kaçarsa, bilsin ki ondan zimmet (garanti) kalkmıştır, dönünceye kadar namazı kabul edilmez."

Kaynak:  Müslim, İman 122-124, (68, 69, 70); Ebu Davud, Hudud 1, (4360); Nesai, Tahrimu'd-Dem 12, (7, 102).

Konu:  Av Konusu


4134-)  İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, kendisi ile bir başkası arasında (ortak) olan bir köle(deki kendine mahsus hisse)yi azad ederse, köleye onun malından adilane bir kıymet biçilir, ne eksik ne de fazla. Sonra, eğer zenginse, onun malından (ortaklara hisseleri verilerek) köle azad edilir. Değilse köleden azad ettiği kısım azad olmuştur."

Kaynak:  Buhari, Şirket 5, 14. Itk 4, 17; Müslim, Itk 1, (1501); Muvatta, Itk 1, (2, 772); Ebu Davud, Itk 6, (3940 - 3947); Tirmizi, Ahkam 14, (1346, 1347); Nesai, Büyü 106, (7, 319).

Konu:  Av Konusu


4135-)  Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Köleyi ölme anında azad edenin misali, doyduğu zaman hediyede bulunan adam gibidir."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 15, (3968); Tirmizi, Vesaya 7, (2124).

Konu:  Av Konusu


4136-)  İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam, öleceği sıra, kendine ait altı köleyi azad etti. Onlardan başka malı da yoktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onları çağırdı. Onları üç gruba ayırdı, sonra aralarında kur'a çekti. İkisini azad etti. dördünü köle olarak bıraktı. Adamı da şiddetle azarladı."

Kaynak:  Müslim, Eyman 56, (1668); Muvatta, Itk 3, (2, 774); Tirmizi, Ahkam 27, (1364); Ebu Davud, Itk 10, (3958- 3961); Nesai, Cenaiz 65, (4, 64).

Konu:  Av Konusu


4138-)  Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim zû-rahm muhrem birisine malik olursa o hürdür."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 7, (3949); Tirmizi, Ahkam 28, (1365); İbnu Mace, Itk 5, (2524).

Konu:  Av Konusu


4139-)  Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a yardım talep etmek üzere bir adam gelip: "Ey Allah'ın Resulü! (Efendim) falana ait şu cariye var ya (onun yüzünden efendim bana sıkıntı veriyor)" dedi. Aleyhissalatu vesselam "Vah! Neyin var?" deyince adam: "Bela hasıl oldu. Köle (ben demek istiyor) efendinin cariyesine bakmıştı, efendi kıskançlıkla erkeklik uzvunu burdu (hadım etti)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Adamı bana getir!" emretti. Efendi çağırıldı ama getirilemedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse git, sen hürsün!" ferman buyurdu. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü! (Efendimin kölesi olmamda direnmesi halinde) kim bana yardımcı olacak?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Sana yardımcı olmak bütün müslümanlara terettüp eder" cevabını verdi."

Kaynak:  Ebu Davud, Diyat 7, (4519); İbnu Mace, Diyat 29, (2680).

Konu:  Av Konusu


4140-)  Sefine radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Ümmü Seleme radıyallahu anha'nın kölesi idim. Bir gün bana: "Seni azad ediyorum, ancak yaşadığın müddetçe Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a hizmet etmeni şart koşuyorum" dedi. "Sen bu şartı koşmasan da başka bir şey yapacak değilim!" dedim. Beni azad etti ve bana bu şartı koştu."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 3, (3932); İbnu Mace, Itk 6, (2526).

Konu:  Av Konusu


4145-)  İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim malı olan bir köle azad ederse, kölenin malı kendisinin olur, yeter ki efendisi bu hususta bir şart koşmamış olsun."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 11, (3962); İbnu Mace, Itk 8, (2529).

Konu:  Av Konusu


4148-)  Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam, kölesini " benden sonra hür olsun" diye azad etmişti. Sonradan ona ihtiyacı doğdu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam köleyi alarak: "Bunu benden kim satın alacak?" dedi. Nuaym İbnu Abdillah İBni'n-Nehham radıyallahu anh şu şu miktar fiyata satın aldı. Resulullah o parayı (köle sahibine) verdi."

Kaynak:  Buhari, Büyü 59, 110, İstikraz 16, Husumat 2, Itk 9, Kefaretu'l-Eyman 7, İkrah 4, Ahkam 32; Müslim, Eyman 41, (997); Ebu Davud, Itk 9, (3955, 3956, 3957); Tirmizi, Büyü 11, (1219); Nesai, Büyü 94, (7, 304).

Konu:  Av Konusu


4150-)  Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim kölesi ile yüz okiyye üzerinden mükatebe yapsa da, kölesi, bunun on okiyyesi hariç hepsini ödese, yine de köledir."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 1, (3927); Tirmizi, Büyü' 35, (1260); İbnu Mace, Itk 3, (2519).

Konu:  Av Konusu


4151-)  Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle buyurulur: "Mükateb, üzerinde bir dirhemlik borç kaldığı müddetçe köledir."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 1, (3926).

Konu:  Av Konusu


4152-)  İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mükatebe karşı bir hadd işlenir, (diyet almaya hak kazanırsa) veya mirasa mazhar olursa, (borcunu ödeyerek) hürriyetinden kazandığı miktarca onlara varis olur." "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: "Mükateb, ödediği hisse nisbetinde hür diyeti öder, geri kalana köle diyetinden öder."

Kaynak:  Tirmizi, Büyü' 35, (1259); Ebu Davud, Diyat 22, (4582); Nesai, Kasame 36, (8, 45, 46).

Konu:  Av Konusu


4153-)  Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize buyurdular ki: "Sizden birinin mükatebinin sizçe hala ödeyeceği borcu varsa da, ona karşı örtünsün."

Kaynak:  Ebu Davud, Itk 1, (3928); Tirmizi, Büyü' 35, (1261); İbnu Mace, Itk 3, (2520).

Konu:  Av Konusu


4157-)  Esma Bintu Yezid İbni's-Seken el-Ensariyye radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Esma, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında kocasından boşanmıştır. Ve o sıralarda boşanan kadın için henüz iddet bekleme hükmü yoktu. İşte bu sebeple, Esma boşanınca, Allah Teala Hazretleri, boşanan için iddet bekleme emrini indirdi."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 36, (2281).

Konu:  İddet


4158-)  İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri: "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (Bakara 228) buyuruyor. Yine Allah Teala Hazretleri: "Kadınlarınız arasında ay hali görmekten kesilenler ile ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 4). (Önceki ayet) bu ikinci ile neshedilmiş oldu Keza Allah Teala Hazretleri (birinci ayetten bazı hükümleri neshederek) buyurmuştur ki: "Mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için söze iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49).

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 10, (2195), 27, (2282); Nesai, Talak 54, (6, 187), 74, (6, 212).

Konu:  İddet


4166-)  Amr İbnu'l-As radıyallahu anh dedi ki: "Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın sünnetini bize çarpıtmayın. Kocası ölen kadının iddeti dört ay on gündür, yani ümmü veled hakkında."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 48, (2308).

Konu:  İddet


4168-)  Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn seferi sırasında Evtas'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24). Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldır."

Kaynak:  Müslim, Rada' 33, (1456); Tirmizi, Nikah 36, (1132); Ebu Davud, Nikah 45, (2155, 2157) Nesai, Nikah 59, (6, 110).

Konu:  İddet


4170-)  Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hamile (esire)ye teması helal değildir. Keza Allah'a ve ahirete inanan mü'min kişiye, istibra hasıl olmazdan önce esire kadına teması helal olmaz. Keza Allah'a ve ahirete inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması helal değildir."

Kaynak:  Ebu Davud, Nikah 45, (2158, 2159); Tirmizi, Nikah 35, (1131).

Konu:  İddet


4171-)  Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hamile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti. "Falancanın cariyesi!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Herhalde o, cariyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince: "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lanetle lanet etmek içimden geldi. O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde (kadının karnındakı çocuğu) kendine varis kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" buyurdular."

Kaynak:  Müslim, Nikah 139, (1441); Ebu Davud, Nikah 45, (2156).

Konu:  İddet


4173-)  Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "kocası kendisini talak-ı bette ile boşamıştır. Kocası ortalıkta olmadığı halde, vekilini (bir miktar) arpa ile Fatıma'ya göndermiş. Fatıma da bunu pek az bulmuştu. Veya vekile kızmıştı). Vekil: "Vallahi bizim üzerimizde (nafaka hakkı olarak) bir şeyin yok!" demiştir. Fatıma da Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek durumu anlatımış, aleyhissalatu vesselam da: "Senin onun üzerinde nafakan yok" buyurmuş ve Ümmü Şerik el-Ensariyye radıyallahu anha'nın yanında iddetini geçirmesini emretmiştir. Sonra, Fatıma'ya: " Bu kadın, ashabımın çokça uğradıkları birisidir. Sen iddetini İbnu Ümmi Mektûm'un yanında geçir. Zira o, ama birisidir, örtünü de (onun yanında) çıkarabilirsin. (İddetin bitip) helal oldun mu bana haber ver!" buyurdu. (Fatıma der ki): "Helal hale geldiğim zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelip Muaviye İbnu Ebi Süfyan ve Ebu Cehm radıyallahu anhüma'nın benimle evlenmek istediklerini haber verdim. Aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ebu Cehm, sopasını omuzundan indirmez. Muaviye ise fakirdir, parası yoktur. Sen Üsame İbnü Zeyd radıyallahu anhüma ile evlen!" Üsame hoşuma gitmedi. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunu sezmiş olacak ki tekrar): "Sen Üsame'yle evlen!" buyurdu. Ben de onunla evlendim. Allah Teala hazretleri onu bana hayırlı kıldı. Onunla mes'ud oldum."

Kaynak:  Müslim, Talak 36, (1480); Muvatta, Talak 23, (2, 580, 581); Ebu Davud, Talak 39, 40, (2284, 2291); Tirmizi, Nikah 38, (1135), Talak 5, (1180); Nesai, Nikah 21, (6, 74); Talak 69, (6, 207), 71, 72, (6, 210).

Konu:  İddet


4175-)  Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Teyzemi kocası (üç talakla) boşamıştı. Teyzem hurmalarının meyvesini kesmek istedi. Bir adam onu evden çıkmaktan men etti. Teyzem de Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip durumunu arzetti. Aleyhissalatu vesselam: "Tabii, hurmalarını devşir, ondan dilersen tasadduk eder, dilersen ma'ruf üzere tasarruf edersin!" buyurdu."

Kaynak:  Müslim, Talak 55, (1483); Ebu Davud, Talak 41, (2297); Nesai, Talak 70, (6, 209).

Konu:  İddet


4176-)  Mücahid rahimehullah, "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler" (Bakara 234) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Kadının, bu iddeti, kocasının yanında beklemesi vaciptir. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri şu ayeti inzal buyurdu: "İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler. Eğer kadınlar çıkarlarsa kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 240). Mücahid devamla der ki: "Allah Teala Hazretleri böylece kadına tam bir yıl (iddet) kıldı, bunun yedi ay yirmi günü vasiyet yoluyla tanınacak. Kadın dilerse bu vasiyet müddetinde kocasının evinde kalacak, dilerse terkedecek. Ayette geçen "evlerinden çıkarılmaksızın... Eğer çıkarlarsa... size sorumluluk yoktur" ibaresinin manası budur. Esas iddet ise, onu beklemesi kadına vacibtir." İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ayet, kadının kocası yanında iddet geçirme mecburiyetini neshetmiştir, kadın dilediği yerde iddetini geçirir." Ata der ki: "Sonra miras ayeti geldi, o da, süknayı neshetti. Böylece kadının, koca yanındaki süknası kalktı, artık dilediği yerde iddetini geçirir."

Kaynak:  Buhari, Tefsir, Bakara 41, Talak 50; Ebu Davud, Talak 42, 45, (2298, 2301); Nesai, Talak 60, (6, 200).

Konu:  İddet


4178-)  Humeyd İbnu Nafi' anlatıyor: "Bana Zeyneb Bintu Ebi Seleme şu üç hadisi haber verdi: Dedi ki: "Babası Ebbu Süfyan İbnu Harb vefat edince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın zevce-i pakleri Ümmü Habibe'nin yanına girdim. (Ben yanında iken Ümmü Habibe içerisinde sarı renk bulunan bir sürünme maddesi (tıyb) getirtti, bu halûk veya bir başkası idi. Ondan bir cariyeye sürdü, sonra da yanaklarına süründü. Sonra dedi ki: "Vallahi benim sürünüp süslenmeye ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim. "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir ölü üzerine üç geceden fazla matem tutması helal olmaz. Fakat kocası müstesna, ona dört ay on gün matem tutar." Zeyneb dedi ki: "Kardeşi öldüğü zaman Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanına girdim. O da bir tiyb istedi ve ondan süründü. Sonra dedi ki: "Doğrusu, vallahi sürünmeye bir ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına..." diye başlayan önceki hadisi aynen zikretti." Zeyneb (üçüncü rivayetinde) dedi ki: "Annem Ümmü Seleme'yi işittim, diyordu ki: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek: "Kızımın kocası öldü. Gözünden de hasta, gözüne (ilaç niyetiyle) sürme çekebilir miyiz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır!" dedi. Kadın iki veya üç sefer aynı talebte bulundu. Aleyhissalatu vesselam her seferinde "Hayır!" dedi ve sonuncuda ilave etti: "Onun matem müddeti dört ay on gündür. Cahiliye devrinde sizden biri, sene başına mayıs atardı." (Ravi Humeyd der ki: "Zeyneb'e "Senenin başına mayıs atma" nedir?" diye sordum) Zeyneb radıyallahu anha dedi ki: "Kocası ölen bir kadın hıfş (denen hücres)ine çekilir, en kötü elbisesini giyer, üzerinden bir yıl geçmedikçe tıyb sürünmez (yıkanmaz, tırnak kesmez, hiçbir temizlik ameliyesinde bulunmaz sonra bir yıl tamam olunca berbat bir manzara ile çıkar)dı. Sonra ona bir hayvan getirilirdi. Bu eşek veya koyun veya bir kuş olabilirdi. Bu (hayvanı önüne sürmek suretiyle iddet halini) kırardı. İddetini kırmada kullandığı hayvan hemen hemen ölürdü. Sonra (iddetten) çıkardı, kendisine mayıs verilirdi, o da bunu (önüne) atardı. (Böylece evlenmeye helal olurdu.) İşte bundan sonra tiyb ve diğer (süslenme ve başka) şeylere müracaat ederdi."

Kaynak:  Buhari, Talak 46, 47, 50, Cenaiz 31; Müslim, Talak 58, (1486-1489); Muvatta, Talak 101, (2, 596-598); Ebu Davud, Talak 43, (2299) Tirmizi, Talak 18, (1195, 1196, 1197); Nesai, Talak 61, (6, 201), 60, (6, 205).

Konu:  İddet


4179-)  Ümmü Atiyye radıyallahu anha anlatıyor: "Biz, kocalımız hariç, herhangi bir ölü üzerine üç günden fazla matem tutmaktan men edilmiştik. Kocalarımız için dört ay on gün matem tutmalıydık. Bu esnada ne sürme çekerdir, ne tiyb sürünürdük, ne de boyalı elbise giyerdik. Giyebildiğimiz sadece asb (denen daha dokunmazdan önce boyanmış kumaşlardan mamul) elbise idi. Matemli kadına, hayız halinden çıkıp temizlik dönemine girince, yaptığı yıkanmada azıcık koku kullanmasına izin verildi."

Kaynak:  Buhari, Talak 48, 49, Hayız 12, Cenaiz 30, 31; Müslim, Cenaiz 34, (938), Talak 66, (938); Ebu Davud, Talak 46, (2302, 2303); Nesai, Talak 63, 646, (6, 203, 204).

Konu:  İddet


4180-)  Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kocası ölen kadın sarıya boyanmış veya kırmızıya boyanmış elbise giymez, zinet takınmaz, kına yakınmaz, sürmelenmez, başını tararken kokulu madde kullanmaz, başını sidre ile kaplar."

Kaynak:  Ebu Davud, Talak 46, (2304); Nesai, Talak 65, (6, 203); Muvatta, Talak 104-108, (2, 598, 600).

Konu:  İddet


4184-)  Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn savaşı sırasında benden bir miktar zırhı ariyet olarak istedi. Ben de: "Zorla (gasbederek) mi almak istiyorsun?" dedim. "Hayır!" dedi, "garantili olarak taleb ediyorum!"

Kaynak:  Ebu Davud, Büyü' 90, (3562).

Konu:  Ariyet


4186-)  Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Aldığı şeyi sahibine ödemek "el'e vecibedir." Katade der ki: "Hasan (bunu rivayet ettiğini) unuttu ve dedi ki: "O, (yani ariyet) emanetindir. (Zayi olması halinde) sana tazmin gerekmez."

Kaynak:  Ebu Davud, Büyü' 90, (3561); Tirmizi, Büyü 39, (1266)

Konu:  Ariyet


4187-)  Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ariyet (sahibine) verilecektir. Kefil borçludur, borç ödenmelidir."

Kaynak:  Tirmizi, Büyü 39, Vesaya 5, (2121), (1265); Ebu Davud, Büyü' 90, (3569).

Konu:  Ariyet


4189-)  Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir başkasına hayat boyu ev bağışında bulunursa, artık bu ev onun ve varislerinin olur. Bu söz, o maldaki hakkını keser. Ev, kendine ömür boyu bağışlanana ve onun varislerine aittir." Sahiheyn'de gelen bir diğer hadiste: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam umra hakkında "kendisine bağışlananın lehinde hükmetti" şeklinde gelmiştir. Bir başka rivayette: "Umra caizdir" denmiştir. Müslim'in bir rivayetinde: "Umra onun ehline mirastır" denmiştir.

Kaynak:  Buhari, Hibe 32, Müslim, Hibat 21, (1625); Muvatta, Akdiye 43, (2, 752); Ebu Davud, Büyü 87, 88, 89, (3550-3558); Tirmizi, Ahkam 15, (1350); Nesai, Umra 2, 3, 4, (6, 272-278).

Konu:  Diğer


4190-)  Zeyd ibnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir şeyi umra kılarsa o şey artık mu'mer'e (umre kılınan şahsa) aittir, hayatta iken de ölmüş iken de. Malı rukba kılmayın. Kim de rukba kılarsa (bu mal miras) yolundadır."

Kaynak:  Ebu Davud, Büyü 89, (3559); Nesai, Rukba 1, (6, 269).

Konu:  Diğer


4199-)  Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah'ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve "Ey Allah'ın Resulü, biz (ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımad'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler. Orada, Kureyş'in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac'a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle: "Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: "Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine: "Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılıyordu. Bu hali görünce namazı bıraktı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi. Ravi der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye teker teker gösterdi." Ravi der ki: "Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler."

Kaynak:  Müslim, Cihad 83, (1779); Ebu Davud, Cihad 125, (1681).

Konu:  Gazveler


4200-)  İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlattı. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı: "Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!" Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah şu vahyi inzal buyurdu: "Hani siz Rabbinizden imdad taleb ediyordunuz da O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanızı kabul buyurmuştur" (Enfal 9). Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün melerlerle yardım etti."

Kaynak:  Müslim, Cihad 58, (1763); Buhari, Megazi 4; Tirmizi, Tefsir, Enfal (3081); Ebu Davud, Cihad 131, (2690).

Konu:  Gazveler


4203-)  İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Bedir günü, ashabından üçyüzonbeş kişi ile yola çıktı. Bedir'e gelince: "Allahım bunlar açtır, doyur! Allahım bunlar ayakkabısızdır, bindir! Allahım bunlar çıplaktır giydir!" diye dua etti. Allah Bedir günü fetih ve zafer müyesser etti. Savaş bitince döndüler. Savaşa katılanlardan her biri bir veya iki deve ile döndüler. Elbiseler giydiler, doydular da."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 157, (2747).

Konu:  Gazveler


4205-)  İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "(Bedir günü) savaş meydanından) geçiyordum. Ebu Cehl'in ayağından isabet alarak yıkılmış olduğunu gördüm: "Ey Allah'ın düşmanı! Ey Ebu Cehl, nihayet Allah seni de böyle rüsvay etti!" dedim (ve ilavaten): "Bu halde ondan korkacak değilim!" dedim. (Ebu Cehil): "Kavminin öldürdüğü kimseden daha şereflisi var mıdır?" diye cevap verdi. Ben, keskin olmayan bir kılıçla vurdum. Bu, bir işe yaramadı. Kendi kılıncı elinden düşünceye kadar vurdum. Onu alıp, onunla vurup geberttim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onun kılıncını bana (ganimet hissemden fazla olarak) verdi."

Kaynak:  Buhari, Megazi 8, Ebu Davud, Cihad 142, (2709).

Konu:  Gazveler


4206-)  Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Mekke halkı, esirlerin fidye-i necatlarını gönderdikleri zaman, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kerimeleri) Zeyneb de kocası Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'in fidye-i necatı olarak mal gönderdi. Bunun gönderdikleri arasında Hz. Hatice radıyallahu anha'nın, Ebu'l-As'la evlenmesi sırasında Zeyneb'e vermiş olduğu bir kolye de vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu kolyeyi görünce son derece duygulandı ve: "İsterseniz Zeyneb'in esirini serbest bırakın ve kolyesini de ona iade edin!" buyurdular. Ashab: "Baş üstüne!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ebu'l-As'dan, Zeyneb'i kendine göndermesi (hicretine izin vermesi) hususunda söz aldı -veya Ebu'l-As... vaadetti- Aleyhissalatu vesselam ensar'dan bir zatla Zeyd İbnu Harise radıyallahu anhüma'yı, Zeyneb'i getirmek üzere gönderdi ve onlara: "Batn-ı Ye'cic'e gidin. Orada, size Zeyneb uğrayacak, buraya gelinceye kadar ona refakat edin" emir buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 131, (2692).

Konu:  Gazveler


4207-)  Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Bedir cihetine yola çıktı. Harratu'l-Vebere'ye varınca arkasından cüret ve secaatiyle tanınan bir adam ona yetişti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı onu görünce sevindiler. Adam kavuşunca Resulullah'a: "Ben sana uymak ve seninle birlikte yaralanmak için geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Allah ve Resulüne inanıyor musun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse dön. Ben müşrikten yardım taleb etmem" buyurdu. Hz. Aişe devamla der ki: "Adam gitti, sonra bir ağacın yanında Aleyhissalatu vesselam'a yine yetişti ve önceki söylediğini yine söyledi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da önceki sözünü aynen tekrar etti: "Geri dön, ben müşrikten yardım taleb etmem" dedi. Adam döndü. Ancak Beyda'da tekrar yetişti. Önceki söylediğini aynen yine söyledi. Resûlullah da: "Allah'a ve Resûlüne inanıyor musun?" dedi. Adam bu sefer: "Evet!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Öyleyse yürü!" buyurdu. Adam orduya katıldı."

Kaynak:  Müslim, Cihad 150, (1817); Tirmizi, Siyer 10, (1558); Ebu Davud, Cihad 153, (2732).

Konu:  Gazveler


4209-)  İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni'n-Nadir hurmalığını kesti ve yaktı. Bu hurmalığa el-Büreyre deniyordu. Büreyre hakkında Hassan İbnu Sabit radıyallahu anh şöyle demişti: "Büreyre'de tutuşan yangın, Beni Lüey reislerine ehemmiyetsiz geldi." Ebu Süfyan İbnu'l-Haris İbni Abdilmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Allah bu yapılanı (yangını) devam ettirsin. -Büreyre'nin etrafını da cehennem yaksın. Yangından hengimizin uzakta olduğunu bileceksin.- Mekke, Medine'den hangisinin zarardide olduğunu göreceksin." Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Şu ayet bu hadise hakkında naziyl olmuştur: "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr 5).

Kaynak:  Buhari, Megazi 14, Hars 6, Cihad 154, Tefsir, Haşr; Müslim, Cihad 29, (1746); Tirmizi, Tefsir, Haşr (3298); Ebu Davud, Cihad 91, (2615).

Konu:  Gazveler


4210-)  Bintu Muhayyisa, babasından naklediyor: "Allah Teala Hazretleri, Peygamberine, yahudilerin tasarladıkları suikasdı bildirince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Yahudi erkeklerden kimi yakalarsanız onu hemen öldürün!" ferman buyurdu. Bunun üzerine babam Muhayyısa radıyallahu anh, yahudi tüccarlarından biri olan Şebibe'nin üzerine atılıp öldürdü. Amcam Huvayyısa o sıraada henüz müslüman değildi ve babamdan daha yaşlıydı. Babama hem vuruyor ve hem de: -Ey Allah'ın düşmanı! (Onu nasıl öldürürsün?) Karnındaki yağ belki de onun malından!" diyordu. Babam şu cevabı verdi: "Bana onu yapmamı öyle bir zat emretti ki, eğer seni öldürmemi emretse seni de sağ bırakmazdım." Amcam o esnada müslüman oldu."

Kaynak:  Ebu Davud Harac 22, (3002).

Konu:  Gazveler


4211-)  İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Nadir ve Kureyza yahudileri Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile savaştılar. O da Beni'n-Nadir'i sürdü. Kureyza'yı yerinde bıraktı. Kureyza'ya ihsanda dahi bulundu. Sonradan onlar da Resûlullah'la savaştılar. Aleyhissalatu vesselam da erkeklerini öldürdü, kadınlarını, mallarını, çocuklarını müslümanlar arasında taksim etti."

Kaynak:  Buhari, Megazi 14, Müslim; Cihad 62, (1766); Ebu Davud, İmaret 23, (3005).

Konu:  Gazveler


4212-)  Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün): "Ka'b İbnu'l-Eşref'in hakkından kim gelecek? Zira bu Allah ve Resulüne eza veriyor!" buyurdular. Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh atılarak: "Onu öldürmemi ister misiniz?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince Muhammed İbnu Mesleme: "Hakkınızda menfi şeyler söylememe de izin veriyor musunuz? (Güvenini kazanmamız için buna gerek olacak)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "(İstediğinizi) söyle(yin)" buyurdu. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh Ka'b İbnu'l-Eşref'e gelip onunla konuştu, aralarındaki (eski) dostluğu hatırlattı ve: "Şu adam var ya, sadaka istiyor ve bize sıkıntı oluyor!" dedi. Ka'b bunu işitince: "Ha şöyle! Vallahi ondan daha da çekeceksiniz!" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Biz ona şimdi gerçekten tabi olduk. Onu büsbütün terkedip sonunun ne olacağını seyretmekten de korkuyoruz" dedi. Ka'b: "Söyle bana dedi, içinde ne var, ne yapmak istiyorsunuz?" Muhammed: "Onu yalnız bırakmak, ondan ayrılmak istiyoruz" deyince, Ka'b: "Şimdi beni mesrur ettin" dedi. Muhammed ilave etti: "Bana biraz ödünç vermeni taleb ediyorum." dedi. Ka'b da: "Bana rehin olarak ne bırakacaksın?" diye sordu. Muhammed İbnu Mesleme: "Ne istersin?" dedi. Ka'b: "Kadınlarınızı bana rehin bırakmalısın!" dedi. "Ama sen Arapların en yakışıklısısın. Sana kadınlarımızı nasıl rehin bırakalım? (Şu yakışıklığın sebebiyle hangi kadın nefsini senden men edebilir?)" dedi. Ka'b: "Öyleyse çocuklarınızı rehin bırakırsınız!" dedi. "Ama nasıl olur, birimizin çocuğuna hakaret edip: "Bir veya iki vask hurma karşılığında rehin edildin" diye başına kakarlar. Ama sana zırhları yani silahı rehin bırakalım" dedi. (Ka'b bu teklifi makul bulup:) "Pekala, bu olur?" dedi. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme, ona el-Haris İbnu'l-Evs, Ebu Abs İbnu Cebr ve Abbad İbnu Bişr ile birlikte gelmek üzere randevulaştı. Bunlar geceleyin gelip onu (dışarı) çağırdılar. Ka'b yanlarına indi. Kadını: "Ben bazı sesler işitiyorum, bu sanki kan sesidir (gitme!) dedi. Ancak O: "Hayır, bu gelen Muhammed İbnu Mesleme ile süt kardeşi ve Ebu Naile'dir. Mert kişi geceleyin yaralanmaya bile çağrılsa icabet eder!2 dedi. Muhammed İbnu Mesleme arkadaşına: "Gelince, ben elimi başına uzatacağım. Onu tam yakaladım mı göreyim sizi!" dedi. Ka'b kılıncını kuşanmış olarak indi. "Sende tıyb kokusu hissediyoruz!" dediler. Ka'b: "Evet! nikahımda falan kadın var. Arap kadınlarının (sevdiği) kokuyu sürüyorum" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Ondan koklamama müsaade eder misin?" dedi. Ka'b: "Tabi ederim, kokla!" dedi. Muhammed yakalayıp kokladı. Sonra: "bir kere daha koklamama müsaade eder misin?" dedi. Sonra onu yakaladı. "Göreyim sizi!" dedi ve orada öldürdüler."

Kaynak:  Buhari, Meğazi 15, Rehn 3, Cihad 158, 159; Müslim, Cihad 119, (1801); Ebu Davud, Cihad 169, (2768).

Konu:  Gazveler


4217-)  Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma anlatıyor: "O gün müşriklerle karşılaştık. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ok atıcılardından müteşekkil (elli kişilik) bir grup askeri ayırıp, başlarına Abdullah İbnu Cübeyr radıyallahu anh'ı tayin etti. Ve şu tenbihte bulundu: "Hiç bir surette yerinizden ayrılmayın! Hatta bizim onlara galip geldiğimizi görseniz bile yerinizden ayrılmayın. Onların bize galebe çaldıklarını (ve kuşların cesetlerimize üşüştüklerini) görseniz dahi (ben size adam göndermedikçe) bize yardıma gelmeyin!" Müşriklerle karşılaştığımız zaman (Allah onları hezimete uğrattı ve) kaçtılar. Hatta dağa hızla kaçan kadınların eteklerini topladıklarını gördüm. (Ayak bileklerindeki) halkaları bile gözüküyordu. (Bizimkiler) şöyle demeye başlamışlardı: "Ganimet, ganimet!" Abdullah İbnu Cübeyr radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın size ne söylediğini unuttunuz mu?) "yerlerinizi terketmeyin" diye tenbihledi!" dedi ise de (okçular) dinlemediler. (Vallahi, biz de arkadaşlarımızın yanına gidip, ganimet alacağız" dediler.) Onlar bu emre itiraz edince, yüzleri ters çevrildi, (ne yapacağını bilemeyen şaykınlara döndüler ve) (mağlup oldular). Yetmiş ölü verildi. Ebu Süfyan ortaya çıkıp: "Aranızda Muhammed var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam "Ona cevap vermeyin!" dedi. Ebu Süfyan tekrar sordu: "Aranızda İbnu Ebi Kuhafe var mı?" Resûlullah yine: "cevap vermeyin" buyurdu. Ebu Süfyan: "Aranızda İbnu'l-Hattab var mı?" diye sordu. Hiç kimse ona cevap vermedi. O zaman Ebu Süfyan: "Bunların hepsi öldürüldüler. Eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi!" dedi. Bu söz karşısında Hz. Ömer radıyallahu anh kendini tutamadı ve: "Ey Allah düşmanı yalan söyledin. Sana üzüntü verecek şeyleri Allah ibka etsin!" dedi. Ebu Süfyan: "(Şanın) yüce olsun Ey Hübel!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Buna cevap verin!" emretti. Ashab: "Ne diyelim?" diye sordu. "Allah mevlamızdır, sizin mavlanız yoktur!" deyin" dedi. Ebu Süfyan: "Güne gün! (Uhud Bedir'e karşılıktır.) Harb (elden ele geçen) kova gibidir! Müsleye uğramış (uzuvları koparılmış) kimseler bulacaksınız. Bunu ben emretmedim. (Buna memnun olmadım, kızmadım da, yasaklamadığım gibi emir de etmedim) beni kötülemeyin!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Buna cevap verin!" emrettiler. Ashab: "Ne söyleyelim?" diye sordu. "Hayır eşitlik yok! Bizim ölülerimiz cennette, sizinkiler cehennemde! deyin!" buyurdular. "Beni kötülemeyin" den sonrasını Rezin ilave etmiştir.)

Kaynak:  Buhari, Megazi 17, 9, 20, Cihad 164, Tefsir, Al-i İmran 10, Ebu Davud, Cihad 116. (2662).

Konu:  Gazveler


4223-)  Sa'ib İbnu Yezid, -ismini söylemiş olduğu- bir adamdan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud günü (üst üste giyilmiş) iki zırhdan (destek) gördü."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 75, (2590); İbnu Mace, Cihad 18, (2806).

Konu:  Gazveler


4226-)  Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gözcü seriyye gönderdi. Başına Asım İbnu Sabit'i komutan tayin etti. Bu zat Amr İbnu Asım İbni'l-Hattab'ın ceddi idi. Usfan ile Mekke arasında bulunan bir yere kadar gittiler. Huzeyl Kabilesi'nin Beni Lihyan denen bir koluna haber verdiler. bunları yüz okçu yakından takibe aldı. İzlerin takiben onların inmiş bulunduğu yere kadar geldiler. Onların azık olarak Medine'den beraberlerine almış oldukları hurmanın çekirdeğini buldular. "Bu Yesrib (Medine) hurmasıdır!" dediler ve izlerini takibe devam ederek, Ashab'a kavuştular. Asım ve ashabı onları hissedince sarp bir yere sığındılar. Takipçiler gelip onları kuşattılar. "Eğer bize teslim olursanız size ahd ve misakımız var, sizden kimseyi öldürmeyeceğiz!" dediler. Asım: "Ben bir kafirin zimmetine teslim olmam. Allahım, Resulüne bizden haber ver!" dedi. Aralarında mukatele (vuruşma) çıktı. Takipçiler ok attılar. Asım radıyallahu anh yedi kişiyle birlikte şehid oldu. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir kişi daha kaldı. Takipçiler, bunlara da ahd ve misak etklif ettiler. Bunlar, onlara teslim oldular. ele geçirir geçirmez, derhal yayların kirişlerini çözerek, bunları onlarla bağladılar. Hubeyb ve Zeyd'in yanındaki üçüncü şahıs: "Bu, verdikleri söze birinci ihanetleri" deyip, onlarla beraberliği reddetti. Onu sürüyüp beraberliğe zorladılar. O yine de direndi. Onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd'i Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i Beni'l-Haris İbni Amir İbni Nevfel satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Haris'i öldürmüştü. Yanlarında esir olarak kaldı. Sonunda öldürmeye karar verdiler. (Bir ara) el-Haris'in kızlarından birinden, etek traşı olmak için ustura istedi, kız getirdi. Kadın der ki: "Bir çocuğum vardı, gafil davrandım. Hubeyb'in yanına kadar çıktı. Hubeyb onu dizine oturttu. O vaziyette görünce çok korktum. Benim korktuğumu Hubeyb farketti, ustura da elindeydi: "Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah böyle bir şey yapmam" dedi. Yine o kadın şunu anlatmıştı: "ben Hubeyb'ten daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün onun, salkımdan üzüm yediğini gördüm. Halbuki o sırada Mekke'de hiç bir meyve yoktu. Üstelik demir zincirlerle bağlı idi. Demek ki o, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı. Öldürmek üzere onu, Harem bölgesinden çıkardılar. Orada: "Beni bırakın iki rek'at namaz kılayım!" dedi. (Bıraktılar namazını kılınca) geri geldi. "Eğer ölümden korktu demiyecek olsaydınız daha fazla kılacaktım!" dedi. İdam sırasında namaz kılmayı ilk sünnet kılan kimse Hubeyb idi. "Allahım, onların hepsini say, (dağınık dağınık öldür)" dedi. Sonra şu beyitleri terennüm etti: "Müslüman olarak öldürüldükten sonra gam yemem. Nerede olursa olsun Allah için ölüyorum, Bu ölüm O'nun zatı(nın rızası) yolundadır. Dilerse O, darmadağınık uzuvların eklemleri üzerine bereket verir. (Sonra Hubeyb: "Allahım, Resulüne selamımı götürecek kimse bulamıyorum, sen duyur" der.) Sonra Ukbe İbnu'l-Haris kalkıp Hubeyb'i öldürdü. Kureyş, Bedir'de pek çok büyüklerini öldürmüş bulunan Asım'ın cesedinden bir parça getirtmek için, onun ölümünden sonra, ölüsüne adamlar gönderdi. Allah Teala Hazretleri de onun üzerine arı oğulu nev'inden bir gölgelik gönderdi. Bu, Kureyş'in gönderdiklerine karşı onun cesedini korudu, hiç bir şey alamadılar."

Kaynak:  Buhari, Megazi, 38, 9, 170, Tevhid 14; Ebu Davud, Cihad 115, (2660, 2661), Cenaiz 16, (3112).

Konu:  Gazveler


4228-)  Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Bizimle su arasında bir müddetlik mesafe kalınca Hz. Ebu Bekr emretti, gece istirahati için mola verdik. Sonra baskını başlattı. Suya vardı. Suyun başında ölen öldü, esir alınan esir alındı. Ben halktan bir cemaate bakıyordum. İçerisinde çocuklar ve kadınlar vardı. Dağa benden önce varırlar diye korkarak onlarla dağın arasına bir ok attım. Oku görünce durdular. Onları sürerek getirdim. aralarında Beni Fezare'den bir kadın vardı. Üzerinde deriden bir kaş' vardı. Kaş' kuru post demektir. Kadının yanında Arapların en güzelinden bir kız vardı. Onları, sürerek Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a kadar getirdim. Ebu Bekir, kızı bana hediye etti. Medine'ye kadar geldik. Kızın elbisesini bile açmadım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam çarşıda bana rastladı. "Ey Seleme, dedi, kadını bana bağışla!" "Ey Allah'ın Resulü, dedim, vallahi hoşuma gitti, ancak henüz elbisesini bile açmadım." Ertesi günü, çarşıda bana yine rastladı. "Ey Seleme, ceddine rahmet, kadını bana bağışla!" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! dedim, o senindir, Allah'a yemin olsun, kadının elbisesini açmadım!" Sonra Aleyhissalatu vesselam o kadını Mekke'ye gönderdi ve Mekke'de esir edilen bazı müslümanların fidye-i necatı yaptı."

Kaynak:  Müslim, Cihad 46, (1755); Ebu Davud, Cihad 134, (2697).

Konu:  Gazveler


4231-)  Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'den döndüğü zaman, silahları bırakıp (elini yüzünü) yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrail aleyhisselam geldi. "Sen, dedi, silahı bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık. Onlara geri git. "Nereye kadar?" dedi Resûlullah. "Şuraya!" diyerek Beni Kureyza'yı gösterdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı. Kureyzalılar hükmüne razı oldular. Hakem olarak Sa'd İbnu Mu'az'ı seçtiler. O da: "Ben onlardan muharib olanların öldürülmesine, kadın ve çocukların esir edilmesine, mallarının da taksim edilmesine hükmediyorum!" dedi. Sa'd, Hendek savaşı sırasında ana damarından yara almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tedavisiyle yakından ilgilenmek için mescidin içinde ona bir çadır kurdurmuştu. -Bir rivayette Sa'd der ki: "Ey Allahım sen biliyorsun ki, senin yolunda kendileriyle cihad etmekten en ziyade memnun olacağım bir kavim Resulünü tekzib eden ve Onu yurdundan sürüp çıkaranlardır. Ey Allahım kanaatim şu ki, sen, bizimle onların arasındaki (harbi artık) bıraktın. Eğer hala Kureyş'le savaş olacaksa bana daha hayat ver de senin yolunda onlara karşı cihad edeyim. Eğer savaşı kesti isen damarımı daha da aç, ölümüm ondan olsun."- Bu dua üzerine, o gece damarı iyice açıldı. O zaman mescidde bulunan Beni Gıfar'a ait çadırda kalanları kanın kendilerine doğru akmasından başka bir şey ürkütmemiş. "Ey çadır sahibi, dediler. Sizin taraftan bize doğru gelen nedir?" Bu, kanamakta olan Sa'd'ın yarasından akmıştı. O sebeple öldü, radıyallahu anh."

Kaynak:  Buhari, Megazi 30, Cihad 18; Müslim, Cihad 67, (1769); Ebu Davud, Cenaiz 8, (3101); Nesai, Mesacid 18, (2, 45).

Konu:  Gazveler


4234-)  Abdullah İbnu Avn anlatıyor: "Nafi' rahimehullah'a kıtalden önce (yapılan İslam'a) davet hakkında sormak üzere yazmıştım. Bana şöyle yazdı: "Bu, İslam'ın evvelinde idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Müstalik'e (önceden haber vermeden ani) baskın yaptı. Onlar ( bu sırada) gafil haldeydi, hayvanları su kenarında sulamıyorlardı. Mukatillerini öldürdü, çocuklarını ve kadınlarını esir aldı. O gün Cüveyriye'yi de ele geçirmişti."

Kaynak:  Buhari, Itk 13, Müslim, Cihad 1, (1730); Ebu Davud, Cihad 100, (2633).

Konu:  Gazveler


4236-)  Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam: "Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam yoluna devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk: "Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer: "(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti: "Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti. Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki: "Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar! Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki: "Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata ererler. Şurası da var ki, eğer Kureyşliler bu teklifime itiraz ederlerse, ruhumu elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, bu davam için, ölünceye kadar onlarla savaşacağım. O zaman Allah, (bana olan emrini (gerçekleştirme hususundaki vaadini mutlaka) yerine getirecektir." Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bu sözü üzerine Büdeyl: "Senin bu sözlerini Kureyş'e mutlaka duyuracağım!" dedi ve gitti. Kurayşlilere gelince: "Ben, size şu adamın yanından geliyorum. Onun bazı sözlerini işittik. Eğer dilerseniz size söyleriz" dedi. Onların serseri takımı: "Ondan herhangi bir haber söylemene ihtiyacımız yok!" dedi ise de aklı başında olanlar: "Hele şu işittiğini söyle!" dediler. Büdeyl: "Ben Muhammed'in şöyle şöyle söylediğini işittim!" diyerek Aleyhissalatu vesselam'ın söylediklerini bir bir nakletti. Bunun üzerine Urve İbnu Mes'ud kalkıp: "Ey kavm! Siz benim babam değil misiniz?" dedi. Hepsi: "Evet!" dediler. "Benim hakkımda bir (itimatsızlığınız), ithamınız var mı?" dedi. "Hayır!" dediler. "Biliyorsunuz ki ben Ukaz halkını toptan sizin yardımınıza çağırmış, onlar yanaşmayınca ailem, çocuklarım ve bana itaat edenlerle kendim gelmiştim değil mi?" diye sordu. (Kureyşliler, hep bir ağızdan buna da "evet!" deyince Urve (bu tasdikleri aldıktan sonra): "Bu adam size uygun bir şey teklif ediyor. Onu kabul edin ve benim ona (anlaşmak üzere) gitmeme izin verin!" dedi. Kureyşliler: "Pekala git!" dediler. Urve, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldi, Onunla konuştu. Aleyhissalatu vesselam Budeyl'e söylediklerine yakın şeyler söyledi. Urve bu esnada: "Ey Muhammed! Kavminin kökünü kazıdığını farzedelim, (eline ne geçecek). Senden önce, Araplardan kavmini toptan helak eden birini işittin mi? Durum aksi olursa (başınıza geleceği, Kureyş'in size neler yapacağını tahmin edebilirsin. Üstelik bu daha kavi bir ihtimal) zira ben, aranızda ileri gelenlerden bazı kimseler görüyorum, halktan toplanmış, seni terkedip kaçmaya mütemayil kimseler de görüyorum" dedi. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh (onun bu sözüne dayanamayıp): "(Halt etmişsin, git!) Lat putunun fercini yala! Demek biz Resûlullah'ı terkedip yalnız bırakacakmışız ha!" (diye şiddetle çıkıştı). Urve: "Bu da kim?" dedi. Kendisine onun Ebu Bekr olduğu söylendi. -Urve: "Nesfimi elinde tutan Zata yemin olsun! Eğer senin bende, henüz ödeyemediğim bir yardımın bulunmamış olsaydı ben sana (layık olduğun) cevabı verirdim" dedi. Ravi der ki: "Urve, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la konuşmaya devam etti. Her konuşmasında (cahiliye adeti üzere) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sakalından tutuyordu. Bu sırada Muğire İbnu Şu'be, üzerinde miğfer, elinde kılıç Aleyhissalatu vesselam'ın yanında ayakta (muhafız gibi) bekliyordu. Urve, tutmak üzere, elini Resûlullah'ın sakalına her uzatışında, kılıncın demiriyle eline vuruyor: "Elini Resûlullah'ın sakalından çek!" diyordu. Urve, (bir ara) başını kaldırıp ona baktı. "Bu da kim?" dedi. Kendisine: "Bu Muğire İbnu Şube'dir!" dendi. Bunun üzerine Urve: "Ey zalim! Ben hala senin (geçmişteki) gadr ve ihanetini ödemekle meşgul değil miyim?" dedi. (Onu bu söze sevkeden şey şu idi:) "Cahiliyede Muğire İbnu Şu'be bir grup kimse ile yolculuk yapmış, yolda arkadaşlarını öldürüp mallarını almıştı. Sonra gelip müslüman olmuş. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da: "Müslüman olmanı kabul ediyorum, ancak malları kabul etmiyorum, (bu ihanet malıdır)" demişti. Urve bu esneda göz ucuyla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabını tedkikten geçiriyordu. (Bilahare gördüklerini şöyle anlatacaktır:) "Vallahi (öylesine hürmet hiç görmedim). Resûlullah aleyhissalatu vesselam yere bir kerecik tükürmeye görsün, mutlaka onlardan bir adamın eline düşüyordu. Onu alıp yüzlerine, derilerine (teberrüken, bir tiyb gibi) sürüyorlardı. Bir şey söyleyecek olsa emrine hepsi birden koşuşuyordu. Abdest alacak olsa, abdest suyundan kapabilmek için nerdeyse (itişip-kakışıp) kavga ediyorlardı. Konuşsalar onun yanında seslerini kısıyorlardı. Saygıları sebebiyle O'na dikkatle bakamıyorlardı bile." Urve arkadaşlarının yanına dönünce dedi ki: "Ey kavm dinleyin! Vallahi ben muhtelif kıralların huzuruna çıktım. Kisra'nin, Kayser'in, Necaşi'nin yanlarına girdim. Vallahi, Muhammed'in ashabının, Muhammed'e gösterdiği saygıya, hiç bir kralın ashabında rastlamadım. Vallahi tükürecek olsa mutlaka onlardan birinin eline düşüyor, bunu alıp yüzlerine bedenlerine sürüyorlar. Bir şey emretse hepsi birden koşuşuyorlar. Abdest alsa, abdest suyu(ndan kapmak) için nerdeyse kavga ediyorlar. Konuşsalar onun yanında seslerini kısıyorlar. Ona hürmeten dikkatle yüzüne bakmıyorlar. Bu adam size makul bir teklifte bulunuyor, onu kabul edin!" Urve'nin bu açıklaması üzerine, Beni Kinane'den bir adam: "Beni bırakın, ona bir de ben gideyim!" dedi. Ona da müsaade ettiler, "git!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve ashabına yaklaşınca, Aleyhissalatu vesselam: "İşte falan! Bu, hacc ve umre için ayrılan kurbanlık develere saygı gösteren bir kavimdendir. Kurbanlıklarınızı önüne salıverin görsün!" buyurdu. Ashab o zatı telbiyelerle karşıladı. Adam bu manzarayı görünce: "Sübhanallah!" Bu kimselere Beytullah'ın yolunu kapamak münasip düşmez!" dedi. Arkedaşlarının yanına dönünce: "Ben kurbanlık develer gördüm, takıları boyunlarına takılmış, gerekli işaretler vurulmuş, onlara Beytullah'ı yasaklamayı uygun görmüyorum!" dedi. Onun kavminden Mikrez İbnu Hafs denen bir zat kalkıp: "Bırakın, bir de ben gideyim!" dedi. Ona da müsaade edip "git!" dediler. Müslümanlara yaklaşınca, Aleyhissalatu vesselam: "Bu gelen Mikrez'dir, facir birisidir" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la konuşmaya başladı. Onlar konuşurken Süheyl İbnu Amr çıkageldi, Aleyhissalatu vesselam: "İşiniz artık size kolaylaştırıldı, size Süheyl İbnu Amr geldi." Resûlullah'a: "Gel! seninle aramızda bir antlaşma (metni) yazalım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam katibini çağırdı ve emretti: "Yaz: Bismillahirrahmanirrahim." Süheyl itiraz etti: "Rahman ne demek? Vallahi onun ne olduğunu bilmiyorum. Fakat: Bismikallahümme yaz, vaktiyle senin de yazdığın gibi" dedi. Müslümanlar da ona itiraz ettiler: "Biz onu değil, bismillahirrahmanirrahim'i yazarız!" dediler. Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam emreder: "Bismikallahümme yaz! ve devam et: "Bu Allah Resulü ve Süheyl'in üzerinde mutabık kaldıkları hususlardır..." Süheyl yine itiraz eder: "Vallahi, eğer bilsek ki sen Allah'ın Resulüsün, sana Beytullah'ı kapamazdık, seninle savaşmazdık da. Şöyle yaz: Muhammed İbnu Abdillah." Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Vallahi siz beni tekzib etseniz de ben kesinlikle Allah'ın Resûlüyüm. Bununla beraber, Muhammed İbnu Abdillah yaz!" buyurur ve devam eder: "Bizimle Beytullah arasında çekilmeniz ve onu tavaf etmemiz şartıyla." Süheyl itiraz eder: "Vallahi hayır, (Biz size bu yıl tavafa izin versek), Araplar "bizim aniden emrivakiye geldiğimiz" hususunda dedikodu yapar. Ancak ziyareti gelecek yıl yapacaksınız" der. Böyle yazılır. Süheyl ilave eder: "Senin dinine de girse, bizden hiç bir erkeğin sana gelmemesi, gelirse iade etmen şartıyla." Müslümanlar bu şarta itiraz ederek: "Sübhanallah! Bize iltica eden bir müslüman, müşriklere nasıl iade edilir?" derler. Bu halde iken Ebu Cendel İbnu Süheyl İbni Amr zincirleri arasında seke seke geldi. Mekke'nin aşağısındaki hapsedildiği yerden kaçmış, kendini müslümanların arasına atmıştı. Süheyl: "Ey Muhammed, bu, seninle üzerine anlaştığımız maddelerin ilk uygulaması olacak, bunu bana iade edeceksin!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Biz henüz anlaşmayı yazıp bitirmedik" buyurdu. Süheyl: "Öyleyse, vallahi ben seninle hiç bir madde üzerine sulh yapamam!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse şu Ebu Cendel'i bana bağışla da imza et!" buyurdu. Fakat Süheyl: "Asla ben bunu sana bağışlamam" diye direndi. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır, hatırım için yap!" ricasında bulundu. Süheyl direndi: "Asla yapmam!" Mikrez İbnu Hafs atılıp: "Biz onu sana müsaade ettik!" dedi. (Ancak imza yetkisine sahip olmadığı için Süheyl onu dinlemedi. Ebu Cendel teslim edilecekti.) Ebu Cendel radıyallahu anh: "Ey müslümanlar, (nasıl olur?) Ben size müslüman olarak sığınmışım. Beni müşriklere teslim mi ediyorsunuz? Bana yaptıklarını görmüyor musunuz?" dedi. Ebu Cendel'e Allah yolunda çok işkenceler yapılmıştı. Ömer İbnu'l-Hattab der ki: "(O gün, bu cereyan eden hadiseleri çok alçaltıcı bularak) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Sen Allah'ın hak peygamberi değil misin?" dedim. "Evet!" dedi. "Biz hak üzere düşmanlarımızda batıl üzere değiller mi?" dedim. "Evet" dedi. "Öyleyse biz niye dinimiz uğrunda alçaklığı kabul ediyoruz" dedim. "Ben Resûlullah'ım; (bu anlaşmayı imzalamakla) Allah'a asi olmuş da değilim. Allah yardımcımızdır!" dedi. "Sen, bize (Medine'den çıkarken) Beytullaha gideceğiz, onu tavaf edeceğiz demedin mi?" dedim. "Pek tabii, ama, sana bu yıl gideceksin dedim mi?" dedi. "Hayır!" dedim. "Sen mutlaka onu tavaf etmeye geleceksin!" buyurdu. Ben Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a geldim. "Ey Ebu Bekr! Bu adam Allah'ın hak peygamberi değil mi?" dedim. "Elbette hak peygamberi!" dedi. "Biz hak, düşmanlarımız da batıl üzere değiller mi?" dedim. "Elbette (onlar batıl, biz haz üzereyiz)" dedi. "Öyleyse, niye dinimiz için alçaklığı kabul ediyoruz?" dedim. "Be adam! O Allah'ın Resûlüdür. (Bunu kabul etmekle) Rabbine isyan etmiş olmayacak da. Allah onun yardımcısıdır. Şu halde sen O'nun emrine sarıl. Allah'a yemin ederim o hak üzeredir!" dedi. "O bize: "Ka'be'ye gideceğiz, onu tavaf edeceğiz" demiyor muydu?" dedim. "Evet ama, sana bu yıl gideceksin dedi mi?" dedi. "Hayır!" dedim. "Sen ona gidecek, onu tavaf edeceksin!" dedi. (Hedisi rivayet eden Zühri) der ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh dedi ki: "(O günki nezaketsiz çıkışımın günahını affettirmek için nice amellerde bulundum." Anlaşmayı yazma işinden çıkınca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ashabına: "Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun!" buyurdu. Ancak (müşriklerle yapılan bu antlaşmadan hiç kimse memnun değildi. Bu sebeple) kimse kalkmadı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, emrini üç kere tekrar etti. Yine kalkan olmayınca Ümmü Seleme radıyallahu anha'nın çadırına girdi. Ona halktan maruz kaldığı bu hali anlattı. O, kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Bunu (yani halkın kurbanını kesip, traşını olmasını) istiyor musun? Öyleyse çık, Ashab'tan hiçbiriyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni traş etsin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam kalktı, hiç kimse ile konuşmadan bunların hepsini yaptı: Devesini kesti, berberini çağırdı, traş oldu. Ashab bunları görünce kalktılar, kurbanlarını kestiler, birbirlerini traş ettiler. Ancak, bu sırada gam ve kederden birbirlerini öldüreyazdılar. Sonra bazı mü'mine kadınlar (Mekkelilerden kaçarak) geldiler. Allah Teala Hazretleri, (onların geri verilmemesi için) şu ayeti indirdi: "Ey İman edenler, (kendi ifadelerince) mü'mine kadınlar muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını iyi bilendir ya, fakat siz de mü'mine kadınlar olduklarına kail olursanız onları kafirlere geri vermeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. (Kafir zevcelerinin bu kadınlara) sarfettikleri (mehri) onlara (kafirlere) verin. sizin onları nikahla almanızda, mehirlerini verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur..." (Mümtehine 10). Hz. Ömer, ayet üzerine o gün cahiliye devrinde evlendiği iki hanımını boşadı. Birini Hz. Muaviye İbnu Ebu Süfyan nikahladı, diğerini de Safvan İbnu Ümeyye. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye döndü. Kureyş'ten Ebu Basir müslüman olarak Medine'ye iltica etti. Mekkeliler onu almak üzere arkasından iki adam gönderdiler. "(Antlaşmada) bize verdiğin söz var, onu teslim et!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam derhal onu onlara teslim etti. Bunlar Ebu Basir'i alıp gittiler. Yolda Zülhuleyfe nam mevkie gelince, (azıkları olan) hurmadan yemek üzere konakladılar. Ebu Basir onlardan birine: "Vallahi şu kılıncı çok güzel görüyorum!" dedi. O, hemen kınından sıyırıp; -Doğru! Vallahi pek harika! Onunla ne tecrübelerim var! dedi. Ebu Basir: "Hele bir göster, daha yakından bakayım!" deyip kaptığıyla adama vurup öldürdü. Öbürü kaçıp Medine'ye geldi, koşarak Mescid'e girdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu görünce (yanındakilere): "Bu adam her halde bir korku geçirmiş" dedi. Adam Aleyhissalatu vesselam'a gelince: "Vallahi arkadaşım öldürüldü! Beni de öldürecek!" did. Ebu Basir radıyallahu anh da geldi. "Ey Allah'ın Resûlü! Allah senin zimmetini (taahhüdünü) yerine getirdi, beni onlara iade ettin. Allah beni onlardan tekrar kurtardı" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Harbi kızıştıranın anası ağlar. Keşke ona bir kişi daha olsa!" cevabını verir. Ebu Basir bu sözü işitince anlar ki, Aleyhissalatu vesselam onu yine iade edecek. Hemen oradan çıkıp deniz kenarına gelir (İs denen bir yere yerleşir). Mekkelilerin elinden Ebu Cendel İbnu Suheyl de kurtulup Ebi Basir'e iltihak eder. Derken Kureyş'ten müslüman olan herkes Ebu Basir'e katılmaya başlar. Kısa zamanda orada bir grup teşekkül eder. Allah'a yemin olsun, Kureyş'ten Şam'a gitmek üzere bir kervanın haberini aldılar mı, ona saldırıp adamları öldürüyor, mallarına el koyuyorlardı. Kureyş Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a elçi gönderip, allah'ın adını ve aralarındaki akrabalık bağlarını hatırlatarak, Mekke'den geleceklerin emniyette olacağını, yeter ki Ebu Basir ve arkadaşlarının yaptığı baskınların önlenmesini rica ettiler. (Bazı rivayette, bunu temin için Medine'ye çağırdı. bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "O size Mekke'nin karnında (hududu içinde), onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sözden, sizin ellerinizi onlardan çekendi. Allah ne yaparsanız hakkıyla görücüdür. Onlar, küfreden, sizi Mescid-i Haram'dan ve alıkonulmuş hediyelerin mahalline ulaşmasından men edenlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmeyerek çiğneyip de o yüzden size bir vebal isabet edecek olmasaydı (Allah size fetih için elbette izin verirdi). (Bunu) kimi dilerse, onu rahmetine kavuşturmak için (yaptı). Eğer onlar seçilip ayrılmış olsalardı biz onlardan küfredenleri muhakkak elem verici bir azaba giriptar etmiştik bile. O küfredenler kalplerine o taassubu, o cahillik taassubunu yerleştirdiği sırada idi ki hemen Allah, Resûlünün ve mü'minlerin üzerine kuvve-i maneviyesini indirdi, onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar da buna çok layık ve buna ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Feth 24-26).

Kaynak:  Buhari, Şurüt 15, 1, Hacc 106, Muhsar 3, Megazi 35, Tefsir, Mümtahine 2; Ebu Davud, Cihad 168, (2765, 2766), Sünnet 9, (4655).

Konu:  Gazveler


4237-)  Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Hudeybiye günü bir grup köle, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sulhtan önce gelmişti. Efendileri Aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Muhammed, onlar senin yanına, dinine iştiyak göstererek gelmiş değiller, kölelikten kaçtılar" diye mektup yazdılar. (Ashabdan bazı) kimseler de: "(Doğru söylüyorlar), onları sahiplerine geri ver!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (şeriat bu çeşit sığınan müslümanları hürler olarak kabul edip himaye vermeye hükmettiği halde müslümanların müşrik dostlarının: "Bunlar din için değil, hürriyet için sana geldiler" şeklindeki tahkiki mümkin olmayan aldatıcı sözlerini esas alıp geri göndermelerini teklif etmelerine) öfkelenip: "Ey Kureyşliler, öyle zannediyorum ki, siz böyle hükmederek, Allah'ın, boyunlarınızı vuracak birini göndermesini bekliyorsunuz!" dedi ve köleleri iade etmekten imtina etti ve: "Onlar aziz ve celil olan Allah'ın azadlılarıdır!" buyurdu."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 136, (2700); Tirmizi, Menakıb, Hz. Ali'nin menakıbı, (3716).

Konu:  Gazveler


4244-)  Avf İbnu Malik el-Eşca'i radıyallahu anh anlatıyor: "Mûta gazvesine zeyd İbnu Harise radıyallahu anh ile birlikte çıktım. Bana Yemenli bir asker refakat etti ki, üzerinde sadece bir kılıncı vardı. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Yemenli, ondan derinin bir parçasını istedi, o da verdi. Yemenli ondan kendine bir nevi kalkan yaptı. Yolumuza devam ederken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Onlar arasında, üzerinde müzehheb (altın işlemeli) eğer taşıyan sarı bir at üzerinde bir adam vardı. Adamın silahı da müzehheb idi. Rumi adam müslümanlara şiddetle saldırmaya başladı. Yemenli asker de bir kayanın arkasında saklanarak onu takibe başladı. Derken rumi ona uğradı. Yemenli kılıncıyla atın ayaklarını kırdı ve Rumi yere düştü. Hemen kılıcıyla üzerine atılıp adamı öldürdü. At(ta olanları) ve silahı aldı. Allah Teala Hazretleri müslümanlara zafer müyesser edince, Halid İbnu'l-Velid adama birini göndererek selebden (öldürdüğü kimsenin eşyalarından el koyduğu şeylerden) bazısını ondan aldı. Avf der ki: "Ben Halid'e gelerek, kendisine: "Bilmiyor musun, Resûlullah, selebin öldürene ait olduğuna hükmetmiştir!" dedim. "Elbette biliyorum. Fakat bunun aldıkları gözüme çok geldi!" dedi. Ben: "Ya bunu adama geri verirsin, ya da durumu Aleyhissalatu vesselam'a söylerim!" dedim. Ama Halid, geri vermekten imtina etti." Avf der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında toplanınca, ben Yemenlinin ve Halid'in yaptığı şeyleri hikaye ediverdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Halid niye böyle yaptın?" diye sordu. Halid: "Bu gözüme çok göründü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Ondan ne aldı isen geri ver!" dedi. Ben: "Ey Halid! Al işte, ben sana (böyle yapman gerektiğini) söylemedim miydi?" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bu da ne demek?" buyurdu. Ben de anlattım. Bunun üzerine Resûlullah öfkelendi ve: "Ey Halid, ona geri verme! Siz benim komutanlarımı bana bırakır mısınız hiç! (Sizin ve komutanlarımın misali, deve veya koyun çobanı tutulup da onları güden, sulama vakti gelince havuza götüren çoban ve sürüsüne benzersiniz. Sürü gelir havuza girer, temiz suyu içer, çobana bulanığı kalır. Temizi size bulanığı komutanlarıma."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 148, (2719, 2720); Müslim, Cihad 44, 45, (1753, 1754).

Konu:  Gazveler


4245-)  Ebu zabyan anlatıyor: "Üsame İbnu zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi huruka'ya gönderdi. Sabah baskını yapıp hezimete uğrattık. Ben ve Ensardan biri, Hurukalı bir adama rastladık. Adama galebe çalmıştık. Lailaheillallah dedi. Adam bunu söyler söylemez Ensari savaşmayı bıraktı, ben devam ettim ve mızrağımı saplayıp öldürdüm. Medine'ye geldiğimiz zaman benim yaptığım, Resûlullah'ın kulağına ulaşmış. (Beni çağırttı ve:) "Ey Usame! Sen, lailahe illallah dedikten sonra adam mı öldürdün?" diye sordu. Ben: "O bunu, canını kurtarmak için söyledi" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Sen onu Lailahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?" dedi. Bu cümleyi o kadar çok peşpeşe tekrar etti ki, keşke bugünden daha önce müslüman olmasaydım (müslüman olarak böyle bir cinayeti işlememiş olurdum) diye temenni ettim." Müslim'in Cündeb'ten kaydettiği bir diğer rivayet şöyle: "Sen Lailahe illallah diyeni öldürdün mü? Kıyamet günü Lailahe illallah gelince ona nasıl hesap vereceksin?" Bunu ona çok tekrarladı."

Kaynak:  Buhari, Diyat 2; Müslim İman 158, (96). Ebu Davud, Cihad 104, (2643).

Konu:  Gazveler


4246-)  Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni, Zübeyr'i ve Mikdad'ı gönderdi ve dedi ki: "Gidin Ravzatu Hah nam mevkiye varın. Orada bir kadın bulacaksınız. Onda bir mektup var, mektubu ondan alın gelin." Gittik. Atımız bizi çabuk götürdü. Ravza'ya geldik. Kadınla karşılaşınca: "Mektubu çıkar!" dedik. Kadın: "Bende mektup yok!" dedi. "Ya mektubu çıkarırsın yahut senin elbiselerini soyarız!" diye ciddi konuştuk. Saç örgülerinin arasından mektubu çıkardı. Onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdik. İçerisinde şu vardı: "Hatıb İbnu Ebi Belte'a tarafından, Mekke'de olan bazı müşriklere yazılmıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın (sefer hazırlığı ile ilgili) faaliyetlerini haber veriyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Hatıb'ı çağırtarak): "Ey Hatıb, bu da ne?" diye sordu. Hatıb: "Ey Allah'ın resulü, bana kızmada acele etme. Ben Kureyş'e dışardan katılan bir adamım. Ben onlardan değilim (aramızda kan bağı yok). Senin bereberindeki muhacirlerin (Mekke'de) akrabaları var. Mekke'deki mallarını ve ailelerini himaye ederler. Bu şekilde nesebten gelen hamilerim olmadığı için oradaki yakınlarımı himaye edecek bir el edineyim istedim. Bunu katiyyen küfrüm veya dinimden irtidadım veya İslam'dan sonra küfre rızamdan dolayı yapmadım" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bu size doğruyu söyledi!" dedi. Hz. Ömer atılarak: "Ey Allah'ın Resulü! Bırak beni, şu münafığın kellesini uçurayım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da: "Ama o Bedr'e katıldı. Ne biliyorsun, belki de Allah Teala Hazretleri Bedir ehlinin haline muttali oldu da: "Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim" buyurdu. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri şu vahyi indirdi: "Ey iman edenler! Benim düşmanımı da kendi düşmanlarınızı da dostlar edinmeyin. (Kendileriyle aranızdaki) sevgi yüzünden onlara (peygamberin maksadını) ulaştırırsınız (değil mi?) Halbuki onlar Hak'tan size gelene küfretmişlerdir" (Mümtehine 1).

Kaynak:  Buhari, Meğazi 9, Cihad 141, 195, Tefsir, Mümtehine 1, İsti'zan 23, İstitabe 9; Müslim, Fedailu's-Sahabe 161; Ebu Davud, Cihad 108, (2650, 2651); Tirmizi, Tefsir, Mümtahine, (3302).

Konu:  Gazveler


4249-)  İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Abbas, Ebu Süfyan İbnu Harb'i getirmişti, Merrü'z-Zahran'da müslüman oldu. Abbas radıyallahu anh dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, Ebu Süfyan, şereflenmeyi seven bir kimsedir. (Onun şerefleneceği) bir şey yapsanız!" "Doğru söyledin! (Şehre girerken ilan edin:) Kim Ebu Süfyan'ın evine girerse emniyettedir, kim kapısını kapar (evinden dışarı çıkmazsa) emniyettedir; kim silahını atarsa o da emniyettedir. Kim Mescide (Ka'be'ye) girerse o da emniyettedir!"

Kaynak:  Ebu Davud, Harac 25, (3021, 3022).

Konu:  Gazveler


4250-)  Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü, Mekke'ye başında miğferiyle girdi. Onu çıkardığı zaman, bir adam gelerek: "İbnu Hatal Ka'be'nin örtüsüne sarılmış (vaziyette yakalandı, affedelim mi?)" dedi. "Onu öldürün!" emir buyurdular."

Kaynak:  Buhari, Megazi 48, Cezau's-Sayd 18, Cihad 169, Libas 17; Müslim, Hacc 450, (1357); Muvatta, Hacc 247, (1, 423); Ebu Davud, Cihad 127, (2685); Tirmizi, Cihad 18, (1693); Nesai, Hacc 107, (5, 201).

Konu:  Gazveler


4251-)  Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü dört erkek iki kadın dışında, herkese (hayatını bağışladı ve) eman tanıdı. Bu dörtler arasında İbnu Ebi Sarh da vardı. Hz. Osman'ın yanında saklandı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı, kendisine biat etmeye çağırınca, Hz. Osman radıyallahu anh onu da getirip Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında durdurdu ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Abdullah'tan biat al!" dedi. Aleyhissalatu vesselam, (hiç ses çıkarmadan) üç sefer başını kaldırıp ona baktı. Her seferinde bey'at'tan imtina ediyordu. Üç seferden sonra, onunla da biat etti. Sonra ashabına yönelip: "İçinizde, elimi bey'at için vermekten imtina ettiğimi görünce kalkıp öldürecek aklı başında bir adam yok muydu?" buyurdular. Ashab: "İçinizden geçeni nasıl bilelim. Keşke bize gözünüzle bir imada bulunsaydınız!" dediler. Bunun üzerine: "bir peygambere hain gözlü olmak yaraşmaz!" buyurdular.!" Ebu Davud der ki: "Abdullah, Hz. Osman'ın süt kardeşiydi."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 127, (2683); Nesai, Tahrimu'd-Dem 14, (7, 105, 106).

Konu:  Gazveler


4253-)  Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih sırasında, Ömer İbnu'l-Hattab'a, Batha'da iken Ka'be'ye gelip oradaki bütün suretleri ortadan kaldırmasını emretti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam oradaki bütün suretler ortadan kaldırılmadıkça Ka'be'ye girmedi."

Kaynak:  Ebu Davud, Libas 48, (4156).

Konu:  Gazveler


4255-)  Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri, Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'nin fethini nasib edince, halkın içinde kalkıp, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki: "Allah'u Zülcelal Hazretleri, Mekke'yi filin girmesinden korumuştur. Mekkelilere Resulünü ve mü'minleri musallat etti. Mekke(de savaşmak) benden önce hiç kimseye helal edilmedi. Bana da bir günün muayyen bir zamanında helal edildi. Benden sonra da kimseye helal edilmeyecek. Onun avı ürkütülmemeli, otu yolunmamalı, ağacı kesilmemeli. Buluntular da ancak sahibi aranmak kasdıyla alınabilir. Kimin bir yakını öldürülmüşse, o kimse iki husustan birinde muhayyerdir: Ya diyet alır, ya da ölünün ailesi kısas ister (katil öldürülür)." Abbas radıyallahu anh: "Ey Allah'ın Resulü! İzhir otu bu yasaktan hariç olsun! Zira biz onu kabirlerimizde ve evlerimizde kullanıyoruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "İzhir hariç!" buyurdu.

Kaynak:  Buhari, İlim 39, Lukata 7, Diyat 8; Müslim, Hacc 447, (1355); Ebu Davud, Menasik 90, (2017).

Konu:  Gazveler


4256-)  Vehb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Cabir radıyallahu anh'a sordum: "Mekke fethedildiği gün, herhangi bir şey ganimet kılındı mı?" "Hayır!" cevabını verdi."

Kaynak:  Ebu Davud, Harac 25, (3023).

Konu:  Gazveler


4257-)  Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mekke'ye girdiğinde sancağı beyaz, üzerindeki sarığı da siyahtı."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 76, (2592); Tirmizi, Cihad 9, (1679).

Konu:  Gazveler


4259-)  Sehl İbnu Hanzaliyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la Huneyn günü beraber yürüdük. Öğle sonrası oluncaya kadar yürümeyi uzattık. Öğle namazı(nın vakti) girdi. Derken bir atlı geldi. "Ey Allah'ın Resulü! dedi. Ben sizin önünüzden ilerledim. Hatta falan falan dağa çıktım. Bir de ne göreyim! Havazin kabilesi toptan karşımda. Kadınları, develeri, davarları toptan Huneyn'de toplanmışlar" dedi. Aleyhissalatu vesselam tebessüm buyurdu ve: "İnşaallah, yarın bunlar müslümanların ganimetidir!" dedi ve sordu: "Bu gece bizi kim bekleyecek?" Enes İbnu Ebi Mersed el-Ganevi atılıp: "Ben, ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse bin!" buyurdular. Enes atına bindi ve Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi. O zaman: "Şu geçide yönel, en yüksek yerine kadar çık. (Gece boyu atından inme.) Sakın senin cihetinden geceleyin aldatılmayalım!" tenbihinde bulundu. Sabah olunca Aleyhissalatu vesselam namazgahına geçti. İki rek'at namaz kıldı. Sonra: "Atlıdan bir haberiniz var mı?" diye sordu. "Bir haberimiz yok!" dediler. Namaza duruldu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılarken geçide doğru (hazan) göz atığyordu. Namazı kılıp selam verince: "Müjde, atlınız geldi!" buyurdu. Biz de geçidin ağaçları arasına baktık. Gerçekten o idi. Geldi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında durdu, (Selam verdi ve:) "Ben dedi, gittim bu geçidin en yüksek yerine, Resûlullah'ın emrettiği şekilde vardım. sabah olunca iki geçit daha tırmandım. Baktım kimseyi görmedim!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona: "Gece (attan) indin mi?" diye sordu. "Namaz veya kaza-yı hacet dışında inmedim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "(Bu amelinle cenneti kendine) vacib kıldın. Bundan böyle ameli terketmenin sana bir günahı yok. (Bu amelin cennete girmen için kafidir)" buyurdular."

Kaynak:  Ebu Davud, Cihad 17, (2501).

Konu:  Gazveler

<<İlk <Önceki 17 18 19 20 [21] 22 23 24 25 Sonraki> Son>>

 


İletişim