705-) Süddi anlatıyor: "Mürre el-Hemedani'ye, "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur" (Meryem 71) ayetinden sordum. Bunun üzerine bana İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den rivayet ettiği şu hadisi rivayet etti: "İnsanlar ateşe girerler, sonra amellerine göre ondan çıkarlar: Onların ilk grubu şimşek hızıyla çıkar, ikinci grub rüzgar gibi çıkar. Sonra at sür'atiyle, at binicisi süratiyle, sonra yaya koşusuyla, en sonra da yaya yürüyüşüyle çıkar."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Meryem (3158).
Konu: Tefsir
706-) Habbab İbnu'l-Eret anlatıyor: "Cahiliye devrinde demirci idim. As İbnu Vail es-Sehmi'ye bir kılıç yaptım. Ücretimi almaya gelmiştim. -"Hayır, Muhammed'i inkar etmedikçe vermeyeceğim" dedi. Kendisine: -"Asla" Sen ölüp, Allah seni yeniden diriltinceye kadar ebediyyen onu inkar etmeyeceğim" dedim. -"Yani ben, öldükten sonra tekrar dirileceğim ha!" diye alaya aldı. Ben: -"Bundan ne şüphe!" deyince: -"Öyleyse bırak beni, öleyim de yeniden dirileyim. Bana bol mal ve evlat verilecek. O zaman sana olan borcumu eda ederim" dedi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey Muhammed! Ayetlerimizi inkar eden ve: "Bana elbette mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü? O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahman katından bir söz mü almıştır? Hayır söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. Bahsettikleri şeyler bize kalacaktır. Kendisi bize tek başına gelecektir" (Meryem 80).
Kaynak: Buhari, Tefsir, Meryem 3, 4, 6, İcare 15, Husumat 10, Büyü 29; Müslim, Münafıkûn 35, (2795); Tirmizi, Tefsir, (3161).
Konu: Tefsir
707-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Allah bir kulu sevdi mi, Cebrail (aleyhisselam)'e şöyle seslenir: "Ben falanca kişiyi seviyorum, sen de sev!" Bunun üzerine semada aynı şekilde nida edilir. Sonra, arz ehli arasına onun sevgisi indirilir. Bunu şu ayet ifade etmektedir: "İnanıp hayırlı iş işleyenleri Rahman sevgili kılacaktır" (Meryem 96). "Allah bir kula buğzettimi, Cibril (aleyhisselam)'e seslenir: Ben falancaya buğz ediyorum. Bu şekilde semada nida edilir. Sonra, yeryüzüne onun hakkında buğz indirilir."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Meryem, (3160).
Konu: Tefsir
708-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "İnsanlardan bazısı vardır, Allah'a (dininin) yalnız bir taraf(ın)dan (tutup, şekk ve tereddüd içinde) ibadet eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa ona yapışır. Eğer bir fitne isabet ederse yüzü üstü döner. Dünyada da, ahirette de hüsrana uğramıştır o. Bu ise, apaçık ziyanın ta kendisidir." (Hac, 11) ayetinin iniş sebebini açıklamak maksadıyla şöyle buyurdu: "Bazıları vardı, Medine'ye gelir, bakardı; bu gelişiyle hanımı oğlan doğurur, atı da yavrularsa, "Bu din, derdi, salih iyi bir dindir." Şayet hanım oğlan doğurmaz, atı da yavrulamazsa: "Bu din kötüdür" derdi."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Hacc 2.
Konu: Tefsir
709-) Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Kıyamet günü, Rahman'ın önüne, dava açmak üzere ilk diz çökecek olan benim." Kays İbnu Ubad der ki: "Onlar hakkında şu ayet indi: "İşte Rabbleri hakkında tartışmaya giren iki taraf; O'nu inkar edenlere ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarına da kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve deriler eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir" (Hacc19-21). Kays devamla der ki: "Onlar Bedir savaşında karşılıklı mübareze eden kimselerdir. Bir tarafta, Hz. Ali, Hz. Hamza ve Ubayde İbnu'l-Haris (radıyallahu anhüm), karşı tarafta da Şeybe İbnu Rebia, Utbe Rebi'a ve el-Velid İbnu Utbe varlardı."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Hacc 3, Meğazi 3, 7.
Konu: Tefsir
710-) İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(Kabe'ye) Kur'an-ı Kerim'de, Beytu'l-Atik denmiş olması (Hacc 29, 33) ona hiç bir cebbarın galebe çalmamış olmasındandır."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Hacc (3169).
Konu: Tefsir
711-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'den çıkarıldığı zaman Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) şöyle söyledi: "Peygamberlerine eziyet ettiler, o da (dayanamayıp) oradan çıktı. Mutlaka helak olacaklar." Bunun üzerine şu ayet indi: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koşup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeye elbette kadirdir" (Hacc 39). Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) der ki: "Bu ayet üzerine anladım ki, (müşriklerle) savaş olacak."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Hacc, (3170); Nesai, Cihad 1, (6, 2).
Konu: Tefsir
712-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorarak: "Ey Allah'ın Resûlü, "Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler. O uğurda ileri geçerler" (Mü'minun 60) ayetinde kastedilenler, şarap içenler, hırsızlık yapanlar mı? dedim. Bana "Hayır ey Sıddik'in kızı. Aksine onlar, oruç tutup, sadaka verip, yaptıkları bu hayırların kendilerinden kabul edilmemesinden korkanlardır. (Baksana ayet ne buyuruyor): "İşte onlar iyi işlerde yarış ederler" cevabını verdi."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Mü'minun (3174).
Konu: Tefsir
713-) Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh), "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır" (Mü'minun 104) ayeti hakkında şu açıklamayı yapar: "Ateş yüzü kızartır ve üst dudak büzülür, öyle ki, başının ortasına kadar çekilir, alt dudak da aşağıya sallanır ve göbeğe kadar düşer."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Mü'minun, (3175)
Konu: Tefsir
714-) Amr İbnu Şu'ayb, babası, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: "Kendisine Mersed İbnu Ebi Mersed denen bir zat (radıyallahu anh) vardı. Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mekke'de Anak adında fahişe bir kadın bu adamın dostu idi. Mekkeli esirlerden birine, kendisini götürmeyi vaadetmişti. (Şimdi hikayesini kendisinden dinleyelim): -"Mersed'sin değil mi?" dedi. Ben: -"Evet Mersed'im" dedim. -"Merhaba, hoş geldin, gel yanımızda geceyi geçir!" dedi. Ben: -"Hayır, ey Anak, Allah zinayı haram etti" dedim. Kadın: -"Ey çadır ahalisi, bu adam esirlerinizi götürüyor!" diye bağırdı. Kaçtım. Beni sekiz kişi takip etti. Handeme Dağı'nın yolunu tuttum, bir mağaraya girdim. Takipçiler arkamdan gelip mağaranın ağzını tuttular. Tepemden üzerime bevlettiler. Sidikleri başıma isabet etti. Ancak Allah, onların beni görmelerine mani oldu. Sonra dönüp gittiler. Ben de arkadaşımın yanına döndüm. Onu sırtladım. Ağır birisiydi. Mekke'nin dışındaki İzhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukağılarını çözdüm. Onu sırtımda taşıyordum. Beni çok yormuştu. Nihayet Medine'ye geldim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna çıktım: -"Ey Allah'ın Resulü, Anak'la evleneyim mi?" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Sonra şu ayet indi: "Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir..." (Nur, 3). Bu vahiy üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: -"Ey Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir, onunla evlenme!" dedi.
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Nur (3176); Ebu Davud, Nikah 5, (2051); Nesai, Nikah 12, (6, 66).
Konu: Tefsir
715-) İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hilal İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında, hanımının Şerik İbnu Sahma ile zina yaptığını söyledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ya delil getirirsin ya da sırtına hadd tatbik edilir" dedi. Hilal: "Ey Allah'ın Resûlü! Birimiz, hanımı üzerinde bir adam görse, koşup delil mi arayacak?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) önceki sözünü tekrar ediyordu: "Ya delil getirirsin ya da sırtına had uygulanır." Bunun üzerine Hilal: "Seni hak üzerine gönderen Zat'a kasem olsun doğru söylüyorum. Mutlaka Allah sırtımı hadden kurtaracak bir vahiy gönderecektir" dedi. Cibril (aleyhisselam) indi ve şu vahyi indirdi: "Karılarına zina isnad edip de kendilerinden başka şahidleri olmayanların şahidliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğuna Allah'ı dört defa şahid tutmasıyla olur. Beşincisinde eğer yalancılardan ise Allah'ın lanetinin kendisine olmasını diler" (Nur 6-7). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oradan ayrıldı. Onlarra adam gönderdi. Hilal geldi (lanet okuyarak) şehadette bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah biliyor ki, ikinizden biriniz yalancısınız, tevbekar olanınız var mı?" dedi. Sonra kadın kalktı, a da şehadette bulundu. Kadın beşinci şehadette iken kıdını durdurdular ve: "Beşinci şehadet, (yalancı olduğun takdirde) şiddetli azab gerektirir" dediler. İbnu Abbas der ki: Bunun üzerine kadın durakladı ve sükut etti. Öyle ki, yeminden rücû edeceğini sandık. Sonra: "Hayır, vallahi kavmimi bundan böyle mahçup hale düşürmeyeceğim" dedi ve yeminini tamamladı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İyi bakın, eğer bu kadın gözleri sürmeli, kabaları iri, bacakları kalın bir çocuk doğurursa bilin ki bu çocuuk Şerik İbnu Sahma'dandır" buyurdu. Gerçekten de bu evsafta bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle söylediler: "Eğer, Allah'ın Kitabı'nda kadının yemini ile haddini düşeceği hususunda hüküm gelmemiş olsaydı, (çocuktaki bu benzerlikten hareketle kadının zaniliğine hükmederdim ve) onun benden göreceği vardı."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Nur 3, Şehadet 21, Talak 28; Ebu Davud, Talak 27, (2254); Tirmizi, Tefsir, Nur, (3178),
Konu: Tefsir
716-) Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü. Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım. Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü. Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik. (Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü. Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaberdim. Bu halde nekalet devresine girdim. Bir gece, ben ve Ümmü Mistah o zaman için hela olarak kullandığımız menası (denen çukurların bulunduğu semte) doğru gitmiştik. Biz buraya, geceden geceye çıkardık. (Hicab ayetinden sonra) evlerde helalar inşa edilince çıkmaz olduk. Bundan önce biz de, eski Arapların def-i hacetteki usulüne uyuyorduk. Ben ve Ümmü Mistah -ki bu kadın Ebu Rühm İbnu Muttalib İbni Abdi Menaf'ın kızıdır- böylece yürüdük. Onun annesi Ebu Bekri's-Sıddik'ın teyzesi olan Sahr İbnu Amir'in kızıdır. Oğlu da Mistah İbnu Üsase İbnu Ubad İbni'l-Muttalib'dir. İşimiz bittikten sonra yürüyorduk. Ümmü Mistah, ayağı örtüsüne takılarak düştü. Kadın (böyle can yakıcı durumlarda söylenmesi adet olan "düşmanın helak olsun demedi): "Mistah helak olsun!" diye (oğluna) beddua etti. Ben kadına: -"Amma da yaptın!" Bedir gazvesine katılan bir kimseye beddua ediyorsun ha!" dedim. -"Anacığım! onun ne söylediğini işitmedin mi?" dedi. -"Ne söylemiş ki?" dedim. Bunun üzerine iftiracıların söylediklerini bir bir anlattı. Hastalığıma yeni hastalık katıldı. Eve dönünce, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanıma girdi ve: (İsmimi söylemeden) "Adamınız nasıl." dedi. Ben: -"Ebeveynimin yanına gitmeye izin ver" dedim. Ben, haberin aslını annemle babamdan işitmek istiyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) izin verdi, ben de ebeveynimin yanına geldim. Anneme: -"Ey anneciğim, halk arasında söylenen bu sözler nedir?" dedim. -"Ey kızım! Sen bu meseleyi büyütme. Allah'a kasem olsun güzel ve kocasının yanında sevgili olan, birçok kumaları (ortak) bulunan bir kadın hakkında her zaman çok dedikodu ederler" dedi. Ben: -"Sübhanallah, demek halk böyle söylüyor ha!" dedim. O gece sabaha kadar hiç durmadan ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabah oldu, ben hala ağlıyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) o gün Ali İbnu Ebi Talib'i ve Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma)'i çağırmıştı. Benimle ilgili vahyin gecikmesi üzerine ailesiyle ayrılma hususunda onlarla istişare ediyordu. Üsame (radıyallahu anh), ehlinin suçsuzluğu hususunda onlara karşı içinde beslediği sevgiye dayanarak, bildiği hususu şöyle dile getirmişti: -"Ey Allah'ın Resûlü! Onlar zevcelerinizdir. Allah'a kasem olsun, onlar hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz." Ali İbnu Ebi Talib de şöyle demişti: -"Ey Allah'ın Resûlü, Allah sana darlık vermez. Ondan başka kadın çoktur. Sen cariyene sor, (onun halinni o daha iyi bilir), sana gerçeği haber verir." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu tavsiye üzerine cariyemiz Berire'yi çağırdı ve: -"Ey Berire, söyle! Aişe'de sana şüphe verici bir husus gördün mü?" diye sordu. Berire: -"Hayır! Seni hak üzerine peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, ben onda fena bulduğum bir şey görmedim. Ayıplanabilecek tek gördüğüm şey şudur: "Yaşı genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine uyur, bu sırada gelen keçi, hamurdan yerdi." (Bu soruşturma sonunda) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kalkıp mescidde bir hutbe okur. Bu iftirayı ilk defa çıkaran Abdullah İbni Ubey İbni Selûl hakkında söz etmekten özür dileyerek, minberde şunları söyler: -"Ehlim hakkında bana sıkıntı veren adamı cezalandırmada, intikamımı almada bana kim yardım edecek? Allah'a yemin olsun ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Adı iftiraya karıştırılan bir adamdan söz ettiler. Onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. O ailemin yanına ben olmayınca hiç girmemiştir." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sözleri üzerine (Evs kabilesinin reisi) Sa'd İbnu Muaz (radıyallahu anh) kalktı ve: -"Ey Allah'ın Resûlü! Allah'a yemin olsun biz ondan senin intikamını alırız! Eğer Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazreçli kardeşlerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi. Hazreç kabilesinin reisi olan Sa'd İbnu Ubade ayağa kalktı. Sa'd aslında salih bir kimseydi. Ancak (Sa'd İbnu Muaz'ın konuşmasından alınarak) kabile hamiyet ve gayretine kapılmıştı. Sa'd İbnu Muaz'a dönerek şu sert cevabı verdi: -"Vallahi sen yalan söylüyorsun! Sen onu (Abdullah İbnu Ubey İbnu Selül'ü) öldüremezsin. Öldürtmeye gücün de yetmez." (Ensar'ın ileri gelenlerinden) Useyd İbnu Hudayr (radıyallahu anh) -ki bu zat da Sa'd İbnu Muaz'ın amcaoğludur- kalkarak Sa'd İbnu Ubade'ye çıkıştı: -"Allah'a yemin olsun yalan söyleyen sensin. Onu mutlaka öldürürüz. (Abdullah İbnu Ubey'e arka çıkıyorsan) sen de münafıksın, münafıklar hesabına kavga ediyorsun!" Derken (Ensar'ın iki kabilesi) Evs ve Hazreç ayağa kalkmışlar ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) daha minberde iken, birbirlerine girmeye ramak kalmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sükûneti sağlayıncaya kadar gayret sarfetmiş ve minberden inmişti. Ben o gün de ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Müteakip gece de hep ağladım: Ne gözümün yaşı dindi ne de bir parça olsun uykum geldi. Sabahleyin annem ve babam yanıma geldiler. Böylece ben, iki gece bir gündüz aralıksız ağlamıştım. Öyle ki artık ağlamaktan ciğerlerim parçalanacak diye düşünüyordum. Onlar yanımda oturuyorlar, ben de ağlamaya devam ediyordum. Derken Ensar'dan bir kadın izin istedi. Ona, gir dedim. Yanıma oturup o da benimle ağlamaya başladı. Biz bu halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) girdi. Sonra oturdu. Hakkımda söylenen şeyler söylenileden beri yanımda hiç oturmamıştı. Bu arada bir ay geçmiş ve meselemle ilgili herhangi bir vahy gelmemişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) otururken şehadet kelimesini de getirmişti. Sonra bana şunları söyledi: -"Ey Aişe, senin hakkında bana şöyle şöyle sözler ulaştı. Eğer bu dedikodulardan beri isen Allah seni vahiyle tebrie edecektir. Şayet bir günah işledi isen Allah Teala'ya tevbe et. Zira kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tevbe ederse, Allah Teala tevbesini kabul ve affeder." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözlerini tamamlayınca (ızdırabımın şiddetinden) gözlerimin yaşı kurudu, artık tek bir damla bile yaş hissetmiyordum. Babama: -"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözlerine sen cevap ver" dedim. Babam: -"Vallahi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ne diyeceğimi bilemiyorum" dedi. Anneme yönelerek: -"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın söylediklerine sen bari cevap ver" dedim. Annem de: -"Vallahi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum" dedi. Hz. Aişe devamla der ki: "Ben yaşı henüz küçük bir kadındım. Kur'an'dan da fazla okumuyordum. Dedim ki: -"Vallahi ben biliyorum ki halkın söyleştiği şeyleri işittiniz. Onlar içinize yer etti ve hep inandınız. Size: "Günahsızım" dedim, inanmıyorsunuz. Yapmadığım bir şeyi size itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan beriyim- beni tasdik edeceksiniz. Allah'a kasem olsun, sizinle benim durumumu anlatacak en iyi örnek Hz. Yusuf'un babası ve onun şu sözüdür: "Bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza ancak Allah'tan yardım istenir" (Yusuf, 18). Sonra yüzümü çevirip yatağıma sokuldum. Kasem olsun ben o zaman suçsuz olduğumu biliyordum ve Allah'ın benim suçsuzluğumu te'yid edeceğine inanıyordum. Ancak, kesinlikle, Allah'ın benim hakkımda bir vahiy indireceğini, bunun (kıyamete kadar) okunacağını hiç aklımdan geçirmedim. Ben, kendimi, Allah'ın herhangi bir şekilde tekellüm buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye değer bulmuyordum. Ancak, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın göreceği bir rüya yoluyla Allah'ın beni tebrie edeceğini ümid ediyordum. Allah'a kasem olsun, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) daha oturmuş olduğu yerden kalkmamış ve ev halkından kimse dışarı çıkmamıştı ki Allah, Resûlüne vahiy indirdi: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı vahiy sırasında her zaman gelen halet istila etti. Sonra da o hal zail oldu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tebessüm içindeydiler. Konuştuğu ilk kelime bana şunu söylemek oldu: -"Ey Aişe Allah'a hamdet. Zira, seni tebrie buyurdu." Annem de bana: -"Kalk Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a teşekkür et!" dedi. Ben ise: -"Vallahi hayır, ona teşekkür etmeyeceğim, sadece Allahıma hamdediyorum. Benim suçsuzluğumu Rabbim vahiy buyurdu" dedim. Allah'ın indirdiği vahiy şöyleydi: -"Muhammed'in eşine o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden herbirine kazandığı günah karşılığı ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise büyük azab vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek-kadın mü'minlerin, kendiliklerinden hüsnüzanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi? Dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar şahid getirmedikçe, Allah katında yalancı olanlardır. Allah'ın dünya ve ahirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü büyük bir azaba uğrardınız..." (Nur 20). (Bir sayfa tutan) on ayeti, Cenab-ı Hakk benim suçsuzluğumla ilgili bu ayetleri indirince, Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) -ki Mistah İbnu Üsase'ye akrabalığı ve fakirliği sebebiyle maddi yardımda bulunuyordu- şunu söyledi: -"Aişe (radıyallahu anha)'ye bu iftirayı yaptıktan sonra, ona artık bir daha yardım yapmayacağım." Bunun üzerine şu vahiy indi: "İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır" (Nur, 22). Bunun üzerine Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh): "Evet evet, Allah'a kasem olsun, Allah'ın beni affetmesini çok severim" dedi ve Mistah'a yapmakta olduğu yardımı yapmaya devam etti ve: "Ebediyyen yardımı ondan kesmeyeceğim" dedi. Hz. Aieşe (radıyallahu anha) sözlerine devamla dedi ki: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tahkik sırasında Zeyneb Bintu Cahş'a da hakkımda sormuş ve: -"Ey Zeyneb, bu hususta ne biliyorsun, ne gördün?" demişti. O da: -"Ey Allah'ın Resûlü, ben kulağımı, gözümü işitmediğim, görmediğim şeyden muhafaza ederim. Ben Aişe hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum!" demişti. Zeyneb (radıyallahu anha), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevce-i tahireleri arasında (bazı faziletleri sebebiyle) benimle boy ölçüşen birisiydi. Allah vera ve dindarlığı sebebiyle onu (bu meselede müfteriler tarafında yer almaktan) korudu. Onun kız kardeşi Hamna ise, onunla mücadeleye koyuldu ve helak olan müfteriler arasında helak oldu. Müfteriler arasında (Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şairi) Hassan İbnu Sabit (radıyallahu anh) de vardı. Urve der ki: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) yanında Hassan'a kötü söz söylenmesinden hoşlanmazdı ve derdi ki: "O şu beyti söyleyen kimsedir: "Babam, babanın babası, ırzım, size karşı Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ırzına bekçidir." Mesrûk İbnu'l-Ecda der ki: -"Ben Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin huzuruna girmiştim. Yanında Hassan İbnu Sabit (radıyallahu anh)'i gördüm. Hz. Aişe'ye şiir okuyor, bazı beyitleri kendisiyle tezyin ediyordu. Şunu okudu: "Afifdir, ağırdır, iffetinden şüphe ne mümkün! Kötü düşünceden uzak olanların etleri bile onu aç bırakır." Hz. Aişe'ye dedi ki: "Sen nasıl olur da Hassan'ın yanına girmesine izin verirsin, o ki, hakkında Allah şöyle buyurmuştur: "İçlerinden elebaşılık yapana ise büyük azab vardır." Hz. Aişe (radıyallahu anha) şu cevabı verdi: "Körlükten daha şiddetli bir azab var mı!" Hz. Aişe sonra şunu da söyledi "O, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı müdafaa ediyordu."
Kaynak: Buhari, Şehadat, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64, Megazi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11, Eyman 18, İ'tisan 28, Tevhid 35, 52; Müslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir, (3179); Nesai, Taharet 1194, (1, 163-164).
Konu: Tefsir
717-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Benim özrümle ilgili ayet indiği zaman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) minbere çıktı, günahsız olduğumu belirtti, arkasından ilgili ayetleri okudu ve iki kadın ve bir erkeğin cezalandırılmalarını emretti. Üçü de had cezası olan celde'ye (değneklenmeye) tabi tutuldular.
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Nur (3180).
Konu: Tefsir
718-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Allah ilk muhacir kadınlara rahmetini bol kılsın; "Kadınlar baş örtülerini yakalarının üzerini (örtecek şekilde) koysunlar" (Nur 31) ayeti indiği zaman örtülerini (kenardan) yırtarak onunla (yüzlerini de) örttüler."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Nur 12; Ebu Davud, Libas 33, (4102).
Konu: Tefsir
719-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "(Ey Muhamed)! Mü'min kadınlara da söyle! Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler iffetlerini korusunlar..." diye başlayıp kadınlara örtünmeyi emreden ayeti (Nur 31) daha sonra gelen şu ayet neshetti ve istisna getirdi: "Evlenme ümidi kalmayan ihtiyarlayıp oturmuş kadınlara, süslerini açığa vurmamak şartıyla dış esvablarını çıkarmaktan ötürü sorumluluk yoktur. Ama sakınmaları kendileri için daha hayırlı olur" (Nur 60).
Kaynak: Ebu Davud, Libas 37 (4111).
Konu: Tefsir
720-) Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdullah İbnu Übey İbni Selül cariyesine: "Git biraz fahişelik yap (da para kazan)" diye emretti. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: "Dünya hayatının geçici menfaa tini elde etmek çin, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın..." (Nur 33) mealindeki ayeti inzal buyurdu."
Kaynak: Müslim, Tefsir 26, (3029); Ebu Davud, Talak 50, (2311).
Konu: Tefsir
721-) İkrime (radıyallahu anh) anlatıyor: "Irak ahalisinden bir grub İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dediler ki: - Şu ayet hakkında ne dersiniz? "Ey iman edenler! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar sabah namazından önce, öğle sıcağından soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar sizin için açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta, size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size ayetlerini böyle açıklar. Allah bilendir. Hakim'dir" (Nur 58). Cenab-ı Hakk burada kesin emirde bulunduğu halde biz bunları tatbik etmiyoruz, dediler. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Allah mü'minlere karşı halim ve rahimdir. Onları örtmeyi sever. İnsanlar o zaman evlerinde ne örtü ne de perde kullanmıyorlardı. Bazan hizmetçisi veya evladı veya yetimesi, kişi ehlinin üzerinde iken çıkagelirdi. Cenab-ı Hakk bunun üzerine, mezkur avret vakitlerinde izin istemeyi emretti. Böylece Allahu Teala onlara örtü ve hayır getirdi. Ne var ki, hala bu emirle amel eden tek kişi görmedim."
Kaynak: Ebû Davud, Edeb 141 (5191, 5192).
Konu: Tefsir
722-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "O gün zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberlerle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der" (Furkan 27-30) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Ayette zikri geçen zalim Ukbe İbnu Ebi Muayt'tır. Zikri geçen dost (halil) da Ümeyye İbnu Halef'tir. Dostum Übeyy olduğu da söylenmiştir. (Ayetin inişi bunlarla ilgilidir). Şöyle ki: Ukbe bir yemek hazırlayarak Kureyş'in eşrafını davet eder. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da onların arasındadır. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), "Ukbe kelime-i tevhidi söylemedikçe, yemekten almayacağını" söyledi. Ukbe bu isteği yerine getirdi. Bunun üzerine dostu olan Ümeyye İbnu Halef veya Übeyy ona gelerek: "- Sabii mi oldun?" dedi. Ukbe: "- Hayır, ancak yemek yemeden evimden ayrılmasından utandım" diye cevap verdi. Übeyy: "- Öyleyse, gidip onun yüzüne tükürmezsen ben de senden razı olmayacağım!" dedi. Ukbe, bu talebe müsbet cevap vererek, isteneni yaptı. Ceza olarak Bedir günü yakalanıp idam edildi.
Kaynak: Bu rivayetin kaynağı asılda gösterilmemiştir. Ancak rivayeti mana olarak, Taberi Tefsir'inde (18, 6), İbnu Abbas rivayeti olarak kaydeder. Ayrıca, El-Vahidi, Esb bu'n-Nüzül'da (s. 191); Suyüti, ed-Dürrü'l-Mensûr da (5, 68) kaydetmiştir.
Konu: Tefsir
723-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: "- Hangi günah daha büyük?" diye sordum. Şu cevabı verdi: " Seni yaratmış olduğu halde Allah'a ortak koşmandır!" "- Sonra hangisi gelir?" dedim. " Seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir!" dedi. Ben tekrar: "- Sonra ne gelir?" dedim. " Komşunun helalliği ile zina etmen!"dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sözlerine te'yiden şu mealdeki ayet nazil oldu: "Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya çarpar" (Furkan 68).
Kaynak: Buhari, Tesfir, Furkan 2, Bakara 3, Edeb 20, Muharib'in 20, 46; Müslim,İman 141, (86); Ebu Davud, Talak 50, (2310); Tirmizi, Tefsir, Furkan (3181).
Konu: Tefsir
724-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Şu "Sen ilkin en yakın hısımlarını inzar et" (Şuara 214) mealindeki ayet indiği zaman, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam Safa tepesi üzerine çıktı ve şöyle bağırmaya başladı: "Ey Beni Fihr!, Ey Beni Adiyy!" Bunlar Kureyş kabilesine mensup boylardı. Toplandılar. Onlara Şöyle hitab etti: " Ben size, "şu vadide atlılar var, sizlere saldırmak istiyor"desem, beni tasdik eder misiniz?" Hep beraber şu cevabı verdiler: "- Evet, tasdik ederiz, şimdiye kadar hiç yalanına rastlamadık, hep doğru söyledin." " Öyleyse dinleyin!" dedi. "Önünüzde bekleyen şiddetli bir azabı sizehaber veriyorum." Ebu Leheb atılıp: "- Ey Muhammed, ey kuruyasıca! bizi bunun için mi çağırdın?" dedi. Bunun üzerine: "Ebbu Leheb'in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu..." diye başlayan Ebu Leheb suresi nazil oldu."
Kaynak: Buhari Tefsir, Şuara 2, Cenaiz 98, Menakıb 13; Müslim, İman 355, (208); Tirmizi,Tefsir, Tebbet (3360).
Konu: Tefsir
725-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyar" (Şuara 224) mealindeki ayet hakkında şunları söyledi: "Cenab-ı Hakk, (kendilerine sapıklar uyar diye zemmettiği) şairlerden, "İman edip de iyi amel (ve hareket)de bulunanlar, Allah'ı çok zikredenler ve zulme uğratıldıklarından sonra öclerini alanlar..." (Şu'ara 227) istisna edildiler."
Kaynak: Ebu Davud, Edeb 95, (5016).
Konu: Tefsir
726-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Dabbetu'l-arz, beraberinde Hz. Müsa'nın asası ve Hz. Süleyman (aleyhima's-selam)'ın mühürü olduğu halde çıkar. Asa ile mü'minlerin yüzünü cilalar, mührü de kafırlerin burnuna basar. Öyle ki, sofra ehli toplanınca biri diğerine (yüzündeki parlaklıktan dolayı) "Ey mü'min!" der, diğeri de (öbürüne, burnundaki mühür damgası sebebiyle): "Ey kafır!"der. (Yani mü'min de kafir de yüzünden tanınır).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Neml (3186).
Konu: Tefsir
727-) Said İbnu Cübeyr anlatıyor: İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a: "Hz. Musa iki müddetten hangisini ödedi`?" diye sordum da, bana şu cevabı verdi: "O en çok, en güzel olanı ödedi (tamamladı). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) söyledi mi yapardı."
Kaynak: Buhari, Şehadat 28.
Konu: Tefsir
728-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh), "(Ey Muhammed) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, ama Allah dilediğine hidayet verir" (Kasas 56) ayeti hakkında şunu söylemiştir: "Bu ayet Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, amcası Ebu Talib'in İslam'a girmesini ısrarla istemesi üzerine nazil oldu."
Kaynak: Müslim, İman 41 42, (25); Tirmizi, Tefsir, Kasas (3187).
Konu: Tefsir
729-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Herhalde o Kur'an'ı (tilavetini, tebliğini ve mucibince amel etmeni) senin üzerine farz kılan (Allah), seni (yine) dönülecek yere döndürecektir..." (Kasas 85) mealindeki ayette ifade edilen döndürülecek yerden maksadın Mekke olduğunu söylerdi."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Kasas 2.
Konu: Tefsir
730-) Ümmü Hani (radıyallahu anha) anlatıyor: "Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" (Ankebut 29) mealindeki ayette zikredilen toplantılarındaki fena şeyler'den maksad nedir? diye Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sordum. Bana şöyle cevap verdi: " Onlar orda sesli sesli yelleniyorlar, oradan geçen kimselere de çakıl vs. fırlatıp onlarla eğleniyorlardı."
Kaynak:
Konu: Tefsir
731-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Allah'ı zikretmek elbet en büyüktür" (Ankebut, 45) mealindeki ayet hakkında şunu söyledi: "Kulun Allahu Teala'yı diliyle zikretmesi büyük (bir ibadet)tir. Onu zikretmesi, herhangi bir günaha yaklaşınca O'ndan korkarak terketmesi, günah işler olduğu halde diliyle zikretmesinden, daha büyüktür.
Kaynak: Rezin tahric etmiştir, kaynağı bulunamamıştır.
Konu: Tefsir
732-) Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bedir günü Rumlar, İranlılara galebe çaldı. Bu zaferden mü'minler de sevindi. Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu (okundu): "Elif Lam-Mim, Rumlar mağlub oldu, yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından galib olacaklar birkaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah'ındır. O gün mü'minler Allah'ın nusretiyle ferahlayacak" (Rum 1-4).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Rum (3190).
Konu: Tefsir
733-) İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Gayb'ın anahtarı beştir" dedi ve şu mealdeki ayeti okudu: "O saatin (kıyametin) ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) bilendir. Her şeyden haberdardır" (Lokman 34).
Kaynak: Buhari, Tefsir, Lokman 2, En'am l,İstiska 29.
Konu: Tefsir
734-) Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Elif-Lam-Mim Tenzil ve Tebareke'llezi bi-Yedihi'l-Mülk surelerini okumadan uyumazdı." Tavus (rahimehullah), bu iki surenin faziletce Kur'an'daki diğer surelerden herbirine yetmiş kat üstün olduğunu söylerdi.
Kaynak: Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 9, (2894), Da'avat 22, (4001).
Konu: Tefsir
735-) Hz. Enes (radıyallahu anh), "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler.." (Secde 16) mealindeki ayetin, Atame denen yatsı namazını bekleyenler hakkında indiğini söylemiştir."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Secde (3194); Ebu Davud'daki vechi müteakip rivayette görüldüğü üzere biraz farklıdır. Tirmizi hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
Konu: Tefsir
736-) Hz. Enesin rivayeti Ebu Davud'da şu şekilde gelmiştir: Müslümanlar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında) akşamla yatsı arasında nafıle namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler..:' ayeti nazil oldu." Hasan Basri merhum: "Ayet-i kerime kıyamu'l-leyl yani gece namazı ile ilgilidir, o kastedilmektedir" demiştir.
Kaynak: Ebu Davud, Salat 312, (1321).
Konu: Tefsir
737-) Übey İbnu Ka'b (radıyallahu anh), "Biz, o en büyük azabtan önce de onlara mutlaka yakın azabtan tattıracağız, ta ki, ric'at etsinler" (Secde 21. ) mealindeki ayet hakkında şunu söylemiştir: (Yakın azab) dünya musibetleri, Rum ve Batşa veya Duhan'dır. -Hadisin ravisi, Batşa mı derdi duhan mı derdi tereddüt eden kimsenin Şu'be olduğunu belirtir.
Kaynak: Müslim, Münafıkün 42 (2799).
Konu: Tefsir
738-) İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın azadlısı olan Zeyd İbnu Harise'ye sadece Zeyd İbnu Muhammed diye sesleniyorduk. Bu davranışımız, "Onları babalarına nisbet ederek çağırın.:' (Ahzab, 5) mealindeki ayet ininceye kadar devam etti."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ahzab 2; Müslim, Fedailu's-Sahabe 62, (2425); Tirmizi, Tefsir, Ahzab (3207).
Konu: Tefsir
739-) Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ben her mü'mine, mutlaka, dünya ve ahirette insanların en yakınıyımdır. Dilerseniz (bu hususla ilgili olan) şu ayeti okuyun: "O peygamber, mü'minlere öz nefislerinden evladır. Zevceleri, mü'minlerin analarıdır..." (Ahzab 6). Hangi mü'min (vefatında) bir mal bırakırsa varisleri (asabı) ona varis olsunlar. Borç veya bakıma muhtaç birini bırakmışsa o da bana gelsin, ben onun mevlasıyım."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ahzab 1, Kefalet 5,İstikraz 11, Nafakat 15, Feraiz 4, 15, 25; Müslim, Feraiz 14, (1619).
Konu: Tefsir
740-) İbnu Abbas (radıyallahu anhûma): "Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadı..." (Ahzab, 4) mealindeki ayet hakkında şunu söylerdi: "Bir gün, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) namaz kılmak için kalkmıştı, namazda bir hata yaptı. Cemaatte onunla namaz kılan münafıklar derhal: "Bakın, bunun iki kalbi var, bunlardan biri sizinle, biri onlarla (Ashabıyla)" dediler. İşte onların bu sözü üzerine bu ayet nazil oldu."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ahzab, (3197).
Konu: Tefsir
741-) Hz. Aişe (radıyallahu anha), "O vakit onlar hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı ve siz Allah'a karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler imtihana uğratılmıştı. Şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı..." (Ahzab, 10-11) mealindeki ayet hakkında: "Bu, Hendek Savaşı ile ilgilidir" demiştir.
Kaynak: Buhari, Meğazi 29, Müslim'deki yeri bulunamamıştır.
Konu: Tefsir
742-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz şu ayeti amcam Enes İbnu'n-Nadr hakkında indi biliyorduk. (mealen): "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler var. İşte onların kimi adağını ödedi, kimi de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değiştirmediler." (Ahzab 23).
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ahzab 3; Müslim, İmaret 148 (1903); Tirmizi, Tefsir, Ahzab (3198-3199).
Konu: Tefsir
743-) Ümmü Umare (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, her şeyi erkekler için görüyorum. Hiçbir şekilde kadınların zikredildiğini görmüyorum." Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): "Doğrusu, erkek ve kadın Müslümanlar, erkek ve kadın mü'minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır" (Ahzab,35).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir,Ahzab (3209).
Konu: Tefsir
744-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) demiştir ki: "Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu ayeti gizlerdi: "(Habibim) hatırla o zamanı ki; Allah'ın kendisine -İslam'la- nimet verdiği ve senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zata sen: "Zevceni uhdende tut. Allah'tan kork" diyordun da Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha layıktı. Şimedi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Ta ki oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini almakta) mü'minler üzerine günah olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir" (Ahzab, 37). Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Zeyneb'le evlenince: "Oğlunun helallığıyla evlendi" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu mealdeki ayeti indirdi: "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkiyle bilendir'' (Ahzab, 40). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Zeyd'i küçükken evlat edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya kadar yanında kaldı. Herkes onu Zeyd İbnu Muhammed diye çağırıyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu mealdeki ayeti inzal buyurdu: "Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esasen) dinde kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da" (Ahzab, 5).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ahzab (3206); Müslim, İman 287, (177); Buhari, Tevhid 22.
Konu: Tefsir
745-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Zeyneb (radıyallahu anha)'le evlenmişlerdi ki, annem Ümmü Süleym bana: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir hediyede bulunsak" dedi. Ben kendisine: - Bir şeyler yap! dedim. Bunun üzerine hurma ve yağ ve keş getirdi, bir tencereye koyarak bunlarla yemek yaptı ve benimle gönderdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürdüm. Yemeği bırak!" dedi. Sonra bana emredip: "Bana falancaları çağır" dedi ve teker teker isimlerini söyledi. Ayrıca: "- Kime rastlarsan çağır" diye emretti. Enes der ki: Emri yerine getirdim, sonra döndüm. Ev insanlarla dolmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) elini mezkur yemeğin üzerine koydu ve Allah'tan başka kimsenin bilmediği bir şeyler söyledi. Sonra cemaati onar onar çağırdı. Herkes o yemekten yiyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yiyenlere: " Yemeğe Allah'ın ismini zikrederek başlayın! Herkes önünden yesin!" dedi. Bu hal herkesin yemekten yeyip dağılmasına kadar devam etti. Sonunda çıkanlar çıktı. Bazıları da kalıp sohbete devam ettiler. Bir müddet sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da çıkıp hücrelere doğru yürüdü. Peşisıra ben de çıktım ve: "- Davetliler gitti artık!" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evine geri döndü (ve derhal vahiy alameti olan) örtüyü üzerine çekti. Bu sırada ben hücrede idim. (Vahiy hali geçince) o (aleyhissalatu vesselam) şu vahyi okuyordu: "Ey iman edenler, (bundan sonra) Peygamber'in evlerine yemeğe davet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın- girmeyin. Fakat davet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu Peygamber'e eza vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise, hak(kı açıklamak)tan çekinmez..." (Ahzab 53).
Kaynak: Buhari, Tefsir,Ahzab 8, Nikah 67, 64,Et'ime 59, İsti'zan 10, 33, Tevhid 22; Müslim, Nikah 8, (1428);Tirmizi, Tefsir, Ahzab, (3215, 3216, 3217).
Konu: Tefsir
746-) Hz. Urve, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'den naklediyor: Hz. Aişe buyurmuştur ki: "Havle Bintu Hakim (radıyallahu anha), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a kendisi gelip evlenme teklif edenlerdendir." Aişe (radıyallahu anha) devamla dedi ki: "Ben (kıskançlığın sevkiyle): "Kadın kısmı bir erkeğe evlenme teklifi yapmaktan sıkılmaz mı?" (diyerek bu şekilde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e teklifte bulunanları kınardım). Ne zaman ki: "Onlardan kimi dilersen (nevbetinden) geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. (Nevbetinden) geri bıraktıklarından kimi istersen (nezdine almak)da da sana güçlük yoktur..." (Ahzab, 51) mealindeki ayet nazil oldu, (kendimi tutamayarak): "Ey Allah'ın Resûlü, görüyorum ki, Rabbin seni memnun kılmada gecikmiyor" dedim.
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ahzab 7, Nikah 29; Müslim, Rıda' 49, (1464); Ebu Davud, Nikah 39, (2136); Nesai, Nikah 1, (6, 54).
Konu: Tefsir
747-) Ümmü Hani (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni istemişti. Kendisine özür beyan ettim, özrümü kabul etti. Sonra Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi. "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadıınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu (fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalınız sana has olmak üzere senin için helal kıldık..." (Ahzab, 50). Ümmü Hani (radıyallahu anha) devamla der ki: Bu ayet üzerine (kendi kendime): "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a helal kılınmadım, çünkü hicret etmedim, ben Fetih günü hürriyeti bağışlananlardanım" dedim."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ahzab (3211).
Konu: Tefsir
748-) İbnu Abbas, (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) muhacir olan mü'min kadınlar dışında kalanlarla evlenmekten men edildi. Ayet şöyle buyurur: "Bundan sonra kadınlar(ı alman) ve bunları herhangi zevcelerle değiştirmen, güzellikleri hoşuna gitse de, sana helal olmaz. Sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye nigahbandır" (Ahzab 52). Keza Allah, "Mü'min cariyelerinizi.." (Nisa, 25); "Nefsini peygambere bağışlayan mü'min kadın"ı (Ahzab, 50) helal kıldı. İslam'dan başka bir dinde olanların hepsini haram kılıp sonra da şöyle buyurdu. (Mealen): "... Kim imanı tanımayıp kafir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, ahirette en çok ziyana uğrayanlardandır" (Maide, 5). Yine ayet-i kerime şöyle buyurur: "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu -(fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalnız sana has olmak üzere- senin için helal kıldık..." (Ahzab, 50) İşte bunlar dışında kalan bütün kadınlar Hz. Peygamber'e haram edilmiştir.
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ahzab (3213).
Konu: Tefsir
749-) Hz. Aişe (radıyallahu anha) diyor ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölmezden önce bütün kadınlarla nikah kendisine helal kılındı."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ahzab, (3214); Nesai, Nikah 2 (6, 56).
Konu: Tefsir
750-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hz. Musa (aleyhi's-selam) son derece haya sahibi ve sıkı örtünen birisi idi. İstihyası (haya duygusunun fazlalığı) sebebiyle bedeninden hiçbir yer görülmezdi. Beni İsrail'den bazıları ona eziyette bulundu. (Şöyle ki: Bir gün aralarında): "Onun bu şekilde sıkı giyinmesine bedenindeki bir kusur sebep olmasın? Muhakkak ki o, ya abraştır, ya da debbelidir (hayasında şişme vardır) veya bir başka afete maruzdur" diye dedi-kodu yaptılar. Cenab-ı Hakk Hz. Musayı bu dedikodularından tebrie etmek diledi. Yine bir gün Hz. Musa (aleyhi's-selam) bir tenhada, elbiselerini bir taş üzerine bırakıp tek başına suya girmiş yıkanıyordu. Yıkanması tamam olunca, giyinmek. üzere çamaşırlarına doğru yürüdü. Tam bu sırada, üzerinde giyecekler olduğu halde taş yuvarlanmaya başladı. Hz. Musa (aleyhi's-selam) değneğini eline alıp taşı yakalamaya çalıştı. Bu sırada "Elbisem ey kaya ! Elbisem ey kaya !" diye de bağırıyordu. (Taşın peşinden koşarken) Beni İsrail'den bir cemaatın yanına kadar vardı. Hz. Musayı çıplak vaziyette gördüler, yaratılışca herkesten güzel (ve kusursuz) ve de dikodulardan beri idi. Kaya durdu. Hz. Musa (aleyhi 's-selam) çamaşırını alıp giydi. Sopasıyla taşa vurmaya başladı. (Ebu Hüreyre der ki): "Allah'a kasem olsun, o taşta sopa darbeleri sebebiyle üç veya dört tane bere izi var." Şu ayet bu hadiseye işaret etmektedir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah indinde yüzü (itibarlı bir zat) idi" (Ahzab, 69).
Kaynak: Buhari, Gusl 20, Enbiya 27, Tefsir, Ahzab 11, Müslim, Hayz 75 (339), zail, 55 (339); Tirmizi, Tefsir, Ahzab (3219).
Konu: Tefsir
751-) Ferve İbnu Müseyrk (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e bir gün: "- Ey Allah'ın Resûlü, kavminden yüz çevirenlere karşı, İslam'ı benimseyenlerle bir olup mücadele edeyim mi?" diye sordum. Onlarla savaşma hususunda bana izin verdi ve beni emir tayin etti. Ben (Medine'den) ayrılınca: " Gutayfi ne yaptı.?" diye benden sormuş. Kendisine, gittiğim söylenince hemen peşimden birisini göndererek beni geri çağırdı ve şu talimatı verdi: " Kavmini İslam'a davet et. Onlardan İslam gelenlerin Müslümanlığını kabul et. Kabul etmeyenler için savaşmakta acele etme, ben sana yeni bir emir gönderinceye kadar bekle." Der ki: Sebe kavmi hakkındaki ayetler nazil olmuştu. Bir adam sordu: "- Ey Allah'ın Resûlü, Sebe de ne? Bir yer veya bir kadın mıdır?" " Ne bir yer, ne de bir kadın değildir. Bilakis bir erkektir. On çocuklu bir Arap. Bu çocuklardan altısı Yemen cihetine gidip yerleşti, dördü de Şam cihetine gidip yerleşti. Şam tarafına gidenler Lahm, Cüzam, Gassan ve Amile kabilelerini ortaya çıkardılar. Yemen tarafına gidenler ise Ezd, Es'ariyyun, Hımyer, Kinde, Müzhic ve Enmar halkını meydana getirdiler. " Bir adam: " Enmar da ne?" diye sordu. " Enmar, dedi, Has'am ve Becile kabilelerinin mensup olduğu cemaattir."
Kaynak: Ebu Davud, Hurufve'l-Kıra'at 1, (3978); Tirmizi, Tefsir, Sebe, (3220).
Konu: Tefsir
752-) Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Allahu Teala Hazretleri semada bir işin yapılmasına hükmetti mi, Rabb-i Teala'nın sözüne ihtiramla, melaike (aleyhimüsselam) korku ile kanatlarını birbirine vururlar. Rabb Teala nın işitilen sözü düz bir kaya üzerinde (hareket eden) zincirin sesi gibidir. Meleklerin kalplerinden korku açılınca (Cebrail ve Mikail gibi mukarreb meleklere): " Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da: " Allah Teala hazretleri hakkı söylemiştir. Zaten O, yüce ve uludur" derler. O'nun sözünü, kulak kabartan (şeytanlar gizlice) işitir. Kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş ve kulak hırsızlığına hazırlanmış bulunur. - Süfyan (İbnu Uyeyne) eliyle tarif etti: Parmaklarını önce (üst üste) dizdi, sonra açtı-(En üstteki, ilahi kelamı işitir ve alttakine verir, o da kendi altındakine verir. Böylece gele gele sihirbaz ve kahinlerin diline kadar ulaşır. Bazan kelimeyi aşağıdakine vermeden önce bir şahap, şeytana ulaşır. Bazan şahap kendisine isabet etmezden önce kelimeyi aşağısındakine vermiş olur. (Sihirbaz ve kahinler kendilerine bu şekilde ulaşan hırsızlama habere) yüz kadar da kendileri ilave ederek yalanlar düzerler. Emr-i İlahi yeryüzünde tahakkuk edince halk kendi arasında: "Bu işin olacağı bize daha önce falan falan günlerde haber verilmemiş miydi?" derler. Böylece, semada (kulak hırsız1ığı yoluyla) işitilmiş olan haber böylece tasdik edilir."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Sebe 1, Hicr 1; Tirmizi, Tefsir, Sebe, (3221).
Konu: Tefsir
753-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Allahu Zülcelal hazretleri vahiy suretiyle konuştuğu zaman sema ehli bir ses işitir ki bu, demir bir zincirin düz bir kaya üzerinde hareket etmesiyle çıkan çıngırak sesine benzer. Sema ehli bu sesi duyunca korku ve haşyetten bayılırlar. Cibril (aleyhi's-selam) kendilerine gelinceye kadar bu halde devam ederler. O gelince korku, kalplerinden açılır. Hemen: "Ey Cibril, Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. O: "Hakkı söyledi" der. Sema ehli hep bir ağızdan: "el-Hak, el-Hak" diye söyleşirler.
Kaynak: Ebu Davud, Sünnet 22, (4738).
Konu: Tefsir
754-) Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), "Sonra biz o kitabı kullarımızdan (beğenip) seçtiklerimize miras bıraktık. İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir. Onların bazısı mutedildir, onlardan bir kısmı da Allah'ın izniyle hayrat (ve hasenat yarışların)da öncü ol(up kazan)andır...!" (Fatır, 32) ayeti hakkında şunu söyledi: "Bunların hepsi aynı makamdadır, hepsi de cennettedir."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Melaike (Fatır), (3223).
Konu: Tefsir
755-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Onlar orada şöyle bağrışırlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yapmış olduğumuzdan bambaşka iyi amel (ve hareketler)de bulunacağız." Size, iyice düşünecek kimsenin düşünebileceğ'i, öğüt kabul edilebileceği kadar ömür vermedik mi? Size (azab ile) korkutan da gelmişti. Şimdi tadın (o azabı)! Artık zalimler için hiçbir yardımcı yoktur" (Fatır 37) ayetinde geçen "korkutan da gelmişti" ibaresinde kastedilen şeyin Kur'an'la gelmiş olan Muhammed (aleyhissalatu vesselam) olduğunu söyledi."
Kaynak: Rezin ilavesidir, kaynağı bulunamamıştır.
Konu: Tefsir
756-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de Ya-Sin'dir. Kim bu sureyi okursa, Cenab-ı Hakk, bu okuması sebebiyle kendisine, Kur'an-ı Kerim'i -Ya-Sin hariç- on kere okumuş sevabını verir. "
Kaynak: Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 7, (2889).
Konu: Tefsir
757-) Ebu Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: Beni Seleme Medine'nin uzakça bir kenarında meskün idi. Mescid-i Nebevi'nin yakınlarına taşınmak istediler. Bunun üzerine şu mealdeki ayet indi: "Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan biziz. Herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır" (Ya-Sin, 11). Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam): "Ayak izleriniz (sevap olarak) yazılıyor" dedi. Yerlerinde kaldılar."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ya-Sin, (3224).
Konu: Tefsir
758-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Antakya şehrinde fıravunlardan bir fıravun vardı. Allahu Teala Hazretleri ora halkına elçiler gönderdi. Bunlar üç kişiydiler. İkisi önce geldi, bunları yalanladılar. Allah bunları bir üçüncüyle takviye etti. Elçiler, onları hakka çağırıp, emredilen şeyleri açıklayıp, dinlerinin batıl olduğunu söyledikleri vakit; peygamberlere: "Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık, vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur" dediler. Peygamberler de: "Sizin uğursuzluğunuz (musibetleriniz), dediler, kendi beraberinizdedir. Size nasihat edilirse mi? Hayır, siz haddi aşıp taşanlar gürûhusunuz.." (Ya-Sin 18-19).
Kaynak: Rezin ilavesidir. Bu manada bir rivayet Taberi Tefsiri'nde gelmiştir (22,101).
Konu: Tefsir
759-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "O şehrin en uç, (kenar)ından koşarak bir adam geldi: "Ey kavmim, dedi, uyun o gönderilmiş olanlara; uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidayete ermiş (zatlar)dır. Ben beni yaratana neden kulluk etmiyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak ona döndürü(lüp götürü)leceksiniz. Ben O'ndan başka tanrılar edinir miyim? Eğer O çok esirgeyici (Allah), bana bir zarar (yapmak) isterse onların (iddia ettiğiniz) şefaati bana hiçbir faide vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar. Şüphesiz ben o takdirde mutlak apaçık bir sapıklık içindeyim (demek)dir. Gerçek, ben Rabbinize iman ettim. İşte bunu benden duyun. (Ona): Gir cennete, denildi. (O da): Ne olurdu dedi, kavmim bilselerdi, Rabbimin beni bağışladığını, beni (cennetle ikram) edilenlerden kıldığını"(Ya-Sin, 20-27) mealindeki ayetler hakkında şu açıklamada bulundu: "Bu zat hayatında da, ölümünde de kavmine nasihatta bulundu."
Kaynak: Rezin ilavesidir, kaynağı bulunamamıştır.
Konu: Tefsir
760-) Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte, mescidde idim, o sırada güneş batıyordu. Bana: " Ey Ebu Zerr, biliyor musun güneş nereye gidiyor?" diye sordu. "- Allah ve Resûlü, daha iyi bilir" dedim. "- Arşın altında secde etmeye gidiyor. (Secde için önce) izin ister. Kendisine izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunun kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman izin ister fakat verilmez, kendisine: "Geldiğin yere dön ve battığın yerden doğ" denir. işte bunu şu ayet ifade etmektedir: "Güneş de (ilahi bir ayettir ki) müstekarrına (duracağı zamana) kadar cereyan etmektedir..." (Ya-Sin, 38). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: " Bu (durma hadisesi) ne zamandır, bilir misin? Bu, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır."
Kaynak: Buhari, Tefsir,Yasin 1, Bed'ü'l-halk 4, Tevhid 22, 23; Müslim, İman 250 (159); Tirmizi, Tefsir, Yasin,(3225).
Konu: Tefsir
761-) Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), "(Nuh'un) zürriyetini (yeryüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık" (Saffat, 77) mealindeki ayetle ilgili şu açıklamayı rivayet etti: "Bunlar Ham, Sam ve Rüm'un atası Yafes'dir."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Saffat, (3228-3229).
Konu: Tefsir
762-) İbnu Abbas ve İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm)'dan rivayet edildiğine göre, bunlar, "İlyas'ın İdris (aleyhi's-selam) olduğunu" söylüyorlardı. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), ayeti şeklinde okumuştur (Saffat, 130).
Kaynak: Rezin'in ilavesidir. İbnu Kesir bunu, İbnu Ebi Hatim'in rivayeti olarak kaydetmiştir (6, 33).
Konu: Tefsir
763-) Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şu ayetten sordum: "Onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok kişiye peygamber gönderdik" (Saffat,147). Bana: "Onlar yirmi bin fazlaydılar" diye cevap verdi."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Saffat, (3227).
Konu: Tefsir
764-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Biziz o saf saf dizilenler, mutlak biz" (Saffat,165) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Melaike, Rablerinin yanında, tesbih ederken saf saf olurlar."
Kaynak: Rezin ilavesidir. Bu manada bir rivayet Taberi Tefsiri'nde gelmiştir. (23, 67). Müslim'in bir rivayeti de bu manayı te'yid eder (Mesacid 4, (522).
Konu: Tefsir
765-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ebu Talib hastalanınca Kureyş de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da yanına geldiler.Ebu Talib'in yanında bir kişilik yer vardı. Ebu Cehil oraya Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın oturmasını önlemek için hemen kalktı. Kureyşliler Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Ebu Talib'e şikayet ettiler. Ebu Talib: "- Ey kardeşimin oğlu! Kavminden ne istiyorsun?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): " Kendilerinden bir kelime istiyorum. Eğer söylerlerse, bütün Araplar o kelime sayesinde kendilerine uyacak bütün Acem o kelime sayesinde cizye ödeyecek" dedi. Ebu Talib atılarak: "- Yani tek bir kelime mi?" diye sordu. Resüllullah (aleyhissalatu vesselam): " Evet amcacığım tek bir kelime! Lailahe İllallah (Allah'tan başka ilah yoktur!) diyecekler." "- Tek Allah mı? Biz son dinde bunu işitmedik, bu bir uydurmadır!" dediler. Bunun üzerine şu ayetler indi: "Sad. O şanlı, şerefli Kur'an'a yemin ederim ki, (gerçek), inkar edenler(in iddia ettikleri gibi değildir). Bilakis (onların dışı boş) bir onur, (içi ise tam) bir tefrika içindedir. Biz kendilerinden evvel nice ümmetleri helak ettik. O zaman ne çığlıklar kopardılar. Halbuki (o vakit, azabtaıı kaçıp) kurtulma vakti değildi. O kafirler içlerinden (kendilerinin başına çökecek) tehlikeleri bildiren (bir peygamber) geldiğ'ine şaştılar. "Bu, dediler, bir büyücü, bir yalancıdır. O bütün tanrıları bir tek Tanrı mı yapmış. Bu cidden acayip bir şey!" Onların elebaşlarından bir güruh (birbirine): "Yürüyün, mabudlarınıza (ibadette) sebat edin. Şüphesiz ki, arzu edilecek olan budur" diyerek kalkıp gitmişti. Biz bunu diğer dinde işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değildir. O Kur'an aranızdan ona mı indirilmiş? dedi." (Sad,1-8).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Sa'd, (3230).
Konu: Tefsir
766-) Abdullah İbnu-z Zübeyr (radıyallahu anhüma) babasından naklediyor: "Sonra (ey insanlar), hiç şüphesiz, hepiniz Rabbinizin huzurunda muhakemeye duruşacaksınız" (Zümer 31 ) ayeti nazil olduğu zaman: "- Ey Allah'ın Resülü, dedim, dünyada iken mahkeme huzurundaki duruşmamız kafi gelmeyecek, aynı duruşmayı ahirette bir kere daha mı yapacağız?" "- Evet!" dedi. Ben (Zübeyr): "- Öyleyse, dedim, işimiz çok fena!"
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3234).
Konu: Tefsir
767-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir kavim cinayete bulaştı ve çokca adam öldürdü, zinaya bulaştı ve bunda ileri gitti. Şirke düşerek tevhid'i ihlal etti ve bunda ileri gitti. Sonunda Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracat ederek: Ey Muhammed! Bizi davet ettiğin şeyler gerçekten güzel. Ancak, önceden işlediğimiz günahların bir kefareti var mı; bize önce bundan haber versen!" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "Onlar ki Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar(dan birini) yaparsa cezaya çarpar. Kıyamet günü de azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedi bırakılır. Meğer ki (şirkten) tevbe edip iyi amel (ve hareket)de bulunan kimseler ola. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Furkan, 68-70). İbnu Abbas şu açıklamayı yaptı: "Allah şirklerini imana, zinalarını ihsana (muhsanlık = namusluluk) çevirir (demektir" (Şu ayet de bu mesele üzerine) indi: "De ki: "Ey kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder. şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir." (Zümer, 53).
Kaynak: Nesai, Tahrimu'd-Dem 2 (7, 86); Buhari, Tefsir, Zümer 1; Müslim, İman 193, (122); Ebu Davud, Fiten 6 (4273).
Konu: Tefsir
768-) Esma Bintu Yezid (radıyallahu anha) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i işittim, şu ayeti okuyordu: "De ki: "Ey Kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder..." (Zümer, 53). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ayetin sonuna, yani "(kim ne işlemiş olursa olsun) aldırmadan" lafzını ekledi.
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Zümer,(3235).
Konu: Tefsir
769-) İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cebrail (aleyhi's-selam) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Ey Muhammed, Allah semayı bir parmak üzerine, arzları bir parmak üzerine, dağları bir parmak üzerine, nehirleri bir parmak üzerine, diğer mahlukatı bir parmak üzerine koydu, sonra Şöyle buyurdu: "Ben (kainat mülkünün) Melikiyim." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) güldü ve: "Allah'ı hak (ve layık) olduğu vech ile takdir etmediler. Halbuki kıyamet günü arz toptan ancak O'nun bir kabzasıdır. Gökler de onun sağ eliyle (toplanıp) dürülmüşlerdir..."(Zümer, 67) mealindeki ayeti okudu."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Zümer 2, Tevhid 19, 26, 36; Müslim, Sıfatü'1-Kıyamet 19, (2786); Tirmizi, Tefsir, Zümer (3236).
Konu: Tefsir
770-) İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Zülcelal Hazretleri, semavatı kıyamet günü dürer, sonra onları sağ eliyle alır, sonra der ki: "Ben Melik'im cebbarlar nerede? Büyüklük taslayanlar (mütekebbirler) nerede?". Sonra sol eliyle arzı dürer, sonra: "Ben Melik'im, cebbarlar, mütekebbirler nerede der.
Kaynak: Buhari, Tevhid 19; Müslim, Sıfatul-Münafıkun 24, Ebu Davud, Sünne 21, (4736).
Konu: Tefsir
771-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her kim akşam olunca Ha-mim el-Mü'min süresini baştan, 3. (dahil) ayetine kadar ve ayete'l-Kürsiyi okuyacak olursa bu iki Kur'an kıraati sayesinde sabaha kadar muhafaza olunur. Kim de aynı şeyleri sabahleyin okursa onlar sayesinde akşama kadar muhafaza edilirler."
Kaynak: Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 2, (2882).
Konu: Tefsir
772-) Ala İbnu Ziyad'ın anlattığına göre, cehennemi zikrederken bir adam kendisine: "- Niye milleti ümidsizliğe sevkediyorsun?" diye müdahale etti. O da: "- Allahu Teala: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir" (Zümer, 53) ve: "...Aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur" (Mü'min 43) buyurmuş olunca, ben ümidsizliğe düşürebilirim. Ne var ki, siz kötü amellerinize rağmen cennetle müjdelenmekten hoşlanıyorsunuz. Halbuki Allah, Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i itaat edenler için cennetle müjdelemek, isyan edenler için de cehennemle korkutmak üzere gönderdi." dedi.
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ha-mim el-Mü'min 1. Hadis muallaktır.
Konu: Tefsir
773-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ka'be'nin yanında ikisi Sakifli, biri de Kureyşli veya ikisi Kureyşli biri Sakifli üç kişi biraraya geldi. Bunlar göbek yağları fazla, anlayışları kıt kimselerdi. Birisi: " Ne konuştuğumuzu Allah işitiyor mudur, ne dersiniz?" diye bir laf attı. Bir diğeri: Sesli konuşursak işitir, gizli konuşursak işitmez olmalı" dedi. Üçüncü de: Sesli konuşmamızı işitiyorsa, gizli konuşmamızı da işitiyordur" dedi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize şahidlik eder diye (düşünüp) sakınmadınız. Bilakis Allah yapmakta oduklarınızın birçoğunu bilmez sandınız. Rabbinize karşı beslediğ'iniz şu zannınız (yok mu?) İşte sizi o helak etti. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz" (Fussilet, 22-23).
Kaynak: Buhari,Ha-mim Secde Fussilet 1, 2, Tevhid 41; Müslim, Sıfatul-Münafıkun 5; Tirmizi, Tefsir, Ha-mim es-Secde (Fussilet) (3245).
Konu: Tefsir
774-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Rabbimiz Allah'tır deyip de sonra doğru yolda gidenler var ya! Onların üzerlerine "Korkmayın tasalanmayın, vaadolunduğunuz cennetle sevinin!" diye diye melekler inecektir.." (Fussilet, 30) mealindeki ayeti okudu ve şöyle buyurdu: "İnsanlar, bunu hep söylediler. Ancak, sonradan ekserisi küfre düştü, kim bu söz üzere ölürse, o kimse istikameti doğru olanlardandır."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Ha-Mim, Secde (Fussilet) (3247).
Konu: Tefsir
775-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (en güzel haslete), sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye malik olandan gayrisi eriştirilmez" (Fussilet,34-35) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "(Ayette kastedilen en iyi yol) öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ha-mim, es-Secde (Fussilet) 1.
Konu: Tefsir
776-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlattığına göre, kendisine: "Ey Muhammed de ki: "Ben sizden (tebliğ hizmetine) mukabil yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem" (Ha-mim-Ayn-Sin Kaf (Şura, 23) ayetinde geçen "yakınlar" hususunda soruldu. Said İbnu Cübeyr atılarak: "Al-i Muhammed'in yakınları"diye cevap verdi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Acele ettin, Kureyş'in her koluna mutlaka Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bir akrabalığı var, ondan maksad "Sizin, aramızdaki akrabalığın hakkını vermenizi dilerim" demesidir" der.
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ha-Mim-Ayn-Sin-Kaf (Şüra) 1; Tirmizi, Tefsir, Şüra, (3248).
Konu: Tefsir
777-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Eğer (bütün) insanlar (küfre imrenecek) bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı o çok esirgeyen (Allah)'a küfreden kimselerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri, odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşten yapardık!" (Zuhruf, 33-34) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı: Yani: "İnsanların tamamını küffar kılmayacak olsam, küffarın evlerine gümüşten tavan, gümüşten merdiven, gümüşten tahtlar yapardım."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Zuhruf 1. (Hadis muallaktır).
Konu: Tefsir
778-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim geceleyin Duhan suresini okursa, yetmiş bin melek kendisine istiğfar ettiği halde sabaha erer."
Kaynak: Tirmizi Sevabu'1-Kur'an 8, (2890).
Konu: Tefsir
779-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Ha-mim ed-Duhan suresini cum'a gecesinde kim okursa mağfirete mazhar olur."
Kaynak: Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 8, (2891).
Konu: Tefsir
780-) Mesruk (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve: "- Ey Ebu Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhan mücizesi gelerek kafırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak oturdu ve şunları söyledi: "- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)" desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en büyük ilimdir. Zira Allahu Teala Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'i için şöyle buyurmuştur: "Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sad, 86). Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), insanlarda bir gerileme gördüğü zaman: "Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye bedduada bulunmuştu. Bu beddua üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan laşelerin derilerini bile yemek zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında, (Mekkelilerin lideri olan Ebu Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek: "- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek geldin. Kavmin helak oldu. Onlar için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz" (Duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi: "- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka alırız" (Duhan 16) buyurulanlardan hiç ahiret azabı kaldırılır mı?" Ayette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Hà-mim ed-Duhan (Duhan) 1, İstiska 2,13, Tefsir, Yusuf 4, Rum, Sad; Müslim, Sıfatu'l-Münafıkun 39, (2798); Tirmizi, Tefsir, Duhan (3251).
Konu: Tefsir
781-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir mü'min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinden ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü'min ölünce, her iki kapı da ağlarlar. Şu ayet bu duruma işaret eder: "Ne gök ne yer onların üzerine ağlamadı..." (Duhan 29).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Duhan, (3252).
Konu: Tefsir
782-) Ebu Sa'id (radıyallahu anh), "Doğrusu günahkarların yiyeceğ'i zakkum ağacıdır. Karınlarında, suyun kaynaması gibi kaynayan erimiş maden gibidir" (Duhan, 43-46) ayetinde geçen mühl (erimiş maden) tabiri hakkında şu açıklamayı yaptı: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Bu (mühl) sıvı yağın dibine çöken tortu gibidir, adamın yüzüne yaklaştırılınca, yüzünün derisi derhal içine düşer."
Kaynak: Tirmizi, Sıfatu Cehennem 4, (2584-2587), Tefsir, Sail (Mearic) 3319).
Konu: Tefsir
783-) Yusuf İbnû Mahik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh) Mervan'ı Hicaz'a vali tayin etmişti. Bu valiliği sırasında hutbe okudu ve hutbede Yezid İbnu Muaviye'nin ismini zikretmeye başladı. Maksadı, babası (Hz. Muaviye)den sonra ona biat etmekti. Abdurrahman İbnu Ebi Bekr, ona birşeyler söyledi. (Bu söze kızan) Mervan: "Yakalayın şunu!" emretti. (Abdurrahman hemen kaçıp) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin odasına girdi. Böylece onu yakalayamadılar. Bunun üzerine Mervan şunu söyledi: "Bu var ya, hakkında şu ayet inen kimsedir: (Mealen): "Ana ve babasına: "Öf size, benden evvel nice nice nesiller gelip geçtiği halde beni (tekrar diriltilip kabrimden) çıkarılacağımla mı tehdid ediyorsunuz? diyen (adam yokmu) anası, babası Allah'a yalvarırlar. (Ona): "Yazık sana. İman et. Allah'ın va'di hiç şüphesiz haktır" (derler). O ise: "Bu (dediğiniz) evvelkilerin masallarından başkası değildir" der." (Ahkaf,17). Hz. Aişe (radıyallahu anha) perde gerisinden Mervan'a şu cevabı verdi: "Cenab-ı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de bizimle ilgili olarak, (münafıkların iftirasından) beraetimi haber veren Nür süresindeki ayetlerden başka hiçbir şey inzal buyurmamıştır."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Ahkaf 1.
Konu: Tefsir
784-) Alkame anlatıyor: "İbni Mes'ud (radıyallahu anh)'a dedim ki: "- Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e refakat etti mi?" "- Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece O'nunla (aleyhissalatu vesselam) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: "Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?" dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor. "- Ey Allah'ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik" dedik. "- Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur'an-ı Kerim'i okudum" buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi. Cinler kendisine yiyeceklerini sormuşlar. O da: "Elinize geçen, üzerine Allah'ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir" buyurmuşlar. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize şu tenbihte bulundu: "Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istinca etmeyirı, çünkü onlar (cinni olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir."
Kaynak: Müslim, Salat 150 (450); Tirmizi, Tefsir, Ahkaf, (3254); Ebu Davud, Tah ret 42, (85).
Konu: Tefsir
785-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey muhammed! Doğrusu biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. Allah böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir" (Feth, 1-2) ayetleri Hudeybiye dönüşü Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e nazil oldu. Ayette geçen "apaçık zafer (Feth-i Mübin)" Hudeybiye zaferidir. Ayet inince: "Ey Allah'ın Resulü, ne mutlu, kutlu olsun, saadetli olsun, Allah Teala hazretleri senin için ne yapacağını sana açıkladı. Acaba bize ne yapacak?" dediler. bunun üzerine şu ayet indi: "İman eden erkek ve kadınları, içinde ebedi kalacakları, içlerinde ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur" (Feth, 5).
Kaynak: Buhari, Meğazi 35, Tefsir, Feth 1; Müslim, Cihad 97 (1786); Tirmizi, Tefsir, Feth (3259).
Konu: Tefsir
786-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sabah namazı sırasında Ten'im dağından seksen kişi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın üzerine geldiler. Niyetleri onu öldürmekti. Yakalandılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onları serbest bıraktı. Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): "Sizi onlara üstün kıldıktan sonra, Mekke bölgesinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan geri tutan, savaşı önleyen O'dur..." (Feth, 24).
Kaynak: Müslim, Cihad 133 (1808); Tirmizi, Tefsir, Fetih (3260); Ebu Davud, Cihad 130, (2677).
Konu: Tefsir
787-) Übey İbnu Ka'b (radıyallahu anh), "Allah, peygamberine ve inananlara huzur indirdi. Onların takva sözünü tutmalarını sağladı" (Feth, 26) ayetinde geçen "takva sözü"nden, Lailahe illallah'ın kastedildiğini Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den işittiğini söylemiştir.
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Feth, (3261).
Konu: Tefsir
788-) Abdullah İbnuz-Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Beni Temim kabilesinden binekli bir grup Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına geldiler. Hz. Ebu Bekir: "Ka'ka' İbnu Ma'bed (radıyallahu anhüma)'i bunlara emir tayin etmesini, Hz. Ömer (radıyallahu anh) de Akra İbnu'l-Habis'i emir tayin etmesini Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e söylediler. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e çıkıştı ve: "Senbana muhalefet etmek istiyorsun!" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Asla sana muhalefet etmeyi düşünmedim!" dedi. Aralarında ithamlaşma oldu ve sesleri yükseldi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu. (Mealen): "Ey iman edenler, Allah'ın ve Resulü'nün huzurunda (sözde ve işte) öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Çünkü Allah hakkıyla işiten, (her şeyi) bilendir. Ey iman edenler, seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Ona, sözle birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir" (Hucurat, 1-2).
Kaynak: Buhari, Tefsir, Hucurat 1, 2, Meğaza 67, İ'tisam 5; Tirmizi, Tefsir Hucurat (3262); Nesai, Kaza' 6, (8, 226).
Konu: Tefsir
789-) Bera (radıyallahu anh), "Hücrelerin arkasından sana ünleyenler, herhalde ekserisi aklı ermiyenlerdir..." (Hucurat, 4) mealindeki ayetle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bir adam kalkıp: "Ya Resulallah, benim övmem bir yüceltme yermem de alçaltmadır" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Böyle yapmak Allah aittir" cevabını verdi."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Hucurat, (3264); Ebu Davud, Edeb 71,(4926).
Konu: Tefsir
790-) Ebu Nadra (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh): "Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz. Ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; küfrü, fıskı ve isyanı da size iğrenç göstermiştir.." (Hucurat, 7-8) mealindeki ayeti okudu ve şöyle söyledi: " İşte bu kendisine vahyolunan peygamberinizdir (aleyhissalatu vesselam). Peygamberin uyması melhuz olan kimseler de -ki ayette "size uymuş olsaydı"diye zikredilenler- sizlerin en hayırlı imamlarınız olan Ashab'dır. Dünkü durum öyle olunca bugün haliniz nedir?"
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Hucura, (3265).
Konu: Tefsir
791-) Ebu Cebire İbnu'd-Dahhak (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir ayet, biz Beni Selime hakkında nazil oldu. Şöyle ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bize geldiği vakit herkesin mutlaka iki veya üç adı vardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu adlarından biriyle: "Ey falan!" diye bir kimseyi çağırınca kendisine: "- Ey Allah'ın Resûlü! O, bu isimle çağırılınca, kızar" diye ikaz ediyorlardı. İşte bu durum üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler, bir kavm diğer bir kavm ile alay etmesin. Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları (eğlenceye almasın). Olur ki onlar (eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü addır. Kim (Allah'ın yasak ettiği şeylerden) tevbe etmezse, onlar zalimlerin ta kendileridir" (Hucurat, 11).
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Hucurat (3264); Ebu Davud, Edeb 71, (4926).
Konu: Tefsir
792-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey insanlar! Doğrusu biz, sizleri bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız.." (Hucurat, 13) ayetinde geçen şuub'u "büyük kabileler", kabail'i de kabilenin alt bölümü olan boylar olarak açıklamıştır.
Kaynak:
Konu: Tefsir
793-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Gecenin bir cüz'ünde ve secdelerin arkalarında da onu tesbih et" mealindeki ayette geçen "secdelerin arkalarında" tabiriyle ilgili olarak: "Cenab-ı Hakk, tesbihi, bütün namazların ardından yapmayı emretmektedir" demiştir.
Kaynak: Buhari, Tefsir, Kaf 2.
Konu: Tefsir
794-) Hz. Enes (radıyallahu anh), "Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı" (Zariyat, 17) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Onlar akşamla yatsı arasında namaz kılarlardı." Bir rivayette şu ziyade var: "Böylece yanları yataklarından uzaklaşır" (Secde,16).
Kaynak: Ebu Davud,Salat 312, (1322).
Konu: Tefsir
795-) Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den naklettiğine göre, Resûlullah Beytu'l-Ma'mur'a her gün yetmiş bin melaikenin girdiğini görmüştür. "
Kaynak: Buhari, Bed'ül-Halk 6.
Konu: Tefsir
796-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et" (Tur, 49) ayetinde geçen "yıldızların batışından sonra" kılınacak namazın (idbare's-sücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat; (Kaf suresinde geçen) edbare's-sücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek'at olduğunu söylemiştir."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Tür, (3271).
Konu: Tefsir
797-) İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), Necm suresinde geçen, "İki yay kadar, yahud daha yakın oldu"; keza, "Onun gördüğünü kalb yalan çıkarmadı"; keza, "Andolsun ki, O, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını görmüştür" (Necm, 9, 11, 18) ayetlerinde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in Cibril (aleyhisselam)'i altı yüz kanadıyla gördüğüne işaret bulunduğunu söylemiştir.
Kaynak: Buhari, Tefsir, Necm 1, Bed'ü'l-Halk 6; Müslim, İman 280-282 (174); Tirmizi, Tefsir, Necm (3279).
Konu: Tefsir
798-) Müslim merhum bir rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Cebrail'i asli süretinde gördü" demiştir.
Kaynak: Müslim
Konu: Tefsir
799-) Tirmizi'nin İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan kaydettiği bir rivayette, İbnu Abbas: "Muhammed Rabbini gördü" der. İkrime (kendisine): "Allah, Kur'an-ı Kerim'de (mealen): "Gözler onu idrak edemez" (En'am, 103) demiyor mu?" diye sorunca: "Amma da yaptın, bu görme işi, Cenab-ı Hakk kendi nuru ile tecelli ettiği zaman bunu göremez demektir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ise Rabbini iki sefer görmüştür" açıklamasını yapar."
Kaynak: Müslim, İman 284, (176); Tirmizi, Tefsir, Necm (3275, 3276, 3277).
Konu: Tefsir
800-) Şa'bi anlatıyor: İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), Arafat'ta Ka'b'la karşılaştı. Ka'b'a birşeyle sordu. Bunun üzerine Ka'b öyle bir tekbir getirdi ki, dağlarda yankılar yaptı. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedi ki: "- Biz Beni Haşim'deniz!" Ka'b da: "- Allah rü'yeti ile kelamını Muhammed ile Musa (aleyhimasselat vesselam) arasında taksim etti. Musa'ya Allah iki kere konuştu. Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de Mirac'ta Allah'ı iki kere gördü." Mesrük der ki: "Hz. Aişe (radıyallahu anh)'nin yanına girdim ve "Muhammed Rabbini gördü mü?" diye sordum. Bana: "- Öyle bir şey söyledin ki, (korkudan) tüylerim kabardı (diken diken oldu)" dedi. "- Ağır olun, (hemen reddetmeyin) deyip şu mealdeki ayeti okudum: "Andolsun ki O, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını görmüştür" (Necm,18). Buna şu cevabı verdi: "-Bu ayet seni nereye götürmüş`? (Ayeti anlamakta hata etmişsin, ayette Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gördüğü belirtilen şey) Cibril (aleyhisselam)'dir. Sana kim: "Muhammed Rabbini görmüştür" derse veya "Emredildiği tebligattan bir şey gizlemiştir" derse veya "Allah'ın gayb ilan ettiği şu beş şeyi bildiğini söylerse: "Kıyametin ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez..." (Lokman, 34) bilki en büyük iftira ve yalanda bulunmuştur. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, ayette bahsedilen rü'yeti Cebrail'le ilgilidir. Efendimiz'in gördüğiü şey, Cebrail'dir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Cebrail (aleyhisselam)'i altı yüz kanadıyla fıtri suretinde ancak iki defa görmüştür: Bir defasında Sidretü'l-Münteha'da, bir defesında da (Mekke'nin aşağısında) Ciyad denilen yerde, ufku (her cihetiyle semayı) kaplamış vaziyette."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Necm (3274); Buhari, Tefsir, Maide 7, Bed'ül-Halk 6, Tevhid 4; Müslim, İman 287, (177).
Konu: Tefsir
801-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Allah'ı bırakıp taptığınız Lat'ın, Uzza'nın ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menat'ın (herhangi bir şey hakkında zerrece kudretleri var mı? Bize haber verin" (Necm, 19-20) mealindeki ayet hakkında şu ) açıklamayı yaptı: "Lat (Ka'be'yi ziyarete gelen) hacılara (yağ ile) sevik (denen yiyeceği) karıp hazırlayan bir adamdı."
Kaynak: Buhari, Tefsir, Necm 2.
Konu: Tefsir
802-) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin şu rivayete temas ettiği şeyden Lemem'e daha ziyade benziyenini görmedim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Allah ademoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Bu mutlaka ona ulaşacaktır: "Gözlerin zinası nazardır, dilin zinası konuşmaktır. Nefis de temenni eder ve iştah duyar. Ferc de bunu tasdik veya tekzib eder."
Kaynak: Buhari, isti'zan 12, Kader 9; Müslim, Kader 20, (2657); Ebu Davud, Nikah 44, (2152).
Konu: Tefsir
803-) Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh), "(O güzel hareket edenler), lemem haric olmak üzere günahın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlardır" (Necm, 32) mealindeki aynı ayet hakkında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ey Rabbim, sen affedicisin, hepsini affet, küçük günah işlemeyen kulun yoktur."
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Necm, (3280).
Konu: Tefsir